Hikmet HOCAOĞLU

Hikmet HOCAOĞLU

D-İşçi…!

Dün dişçiye gittim, daha iyi bir ifadeyle gitmek zorunda kaldım! 3-4 kadar çürükten biri canımı çok yaktığı için acilen ona dolgu yaptılar, içini temizleyerek. O kokuya nasıl da dayanıyorlar?
 
Bir ara, bir bulgur tanesi ve et parçası çıkararak yediğim şeyleri listeledi diş doktoru :)
Ve genel temizlik de yaptılar hazır gitmişken. Ne de olsa beni kolay bulamıyorlar! Nefsime sordum; gitmek istemiyor....
 
Sonra Allah'ın veli kullarının dişçilere ne kadar benzediğini düşündüm...
Ağız kalbimiz, çürükler ise günahlarımız gibi… Onlara verilen kabiliyetler ile ancak işlediğimiz amelleri listeleyebiliyorlar. Üstelik bazen biz bile o çürüklerin arasına girip saklananları göremeyebiliyoruz. Dişçilerin röntgen cihazına muadil Basîr ismi tecelli eden bu kulların bizim ruhumuzun çürük kokularına katlanmak için tek talepleri ise; bu kabiliyetleri Verenin Rızası.
 
Düşman nefsimiz elbette bu temizliği istemez. Kurtuluş için ''düşmanımızın düşmanı dostumuzdur '' deyip sarılsak kalbimiz de dişlerimiz gibi parlar mı?
 
Dişçi dişimle uğraşırken bir ara gözüm içeri girmiş ve çıkmak için cama çarpıp duran bir arıya takıldı. Yeryüzündeki en ünlü kimyagerin bile yapamadığını yapıp binlerce çiçekten topladığı polenleri karıştırıp, midesinde pişirip yüzlerce hastalığa şifa olabilecek akışkan bir gıda haline getiriyordu bu kimyager. Üstelik kendine yetecek kadar değil, vazifelendirildiği üzere bizlere hizmet ediyordu. Diğer yandan gökyüzü ile arasında duran camı görecek kabiliyeti yoktu.
 
Olup bitenlerden ve kabiliyetlerinden haberdar olmayan, övünmeyen bu işçilerin, bu veli kullar ile ortak yönleri; dimağımdaki bir sarkıttan süzülür gibi süzüldüler.
 
Her çiçek bir ilim ise veraset ile taşıdıkları bu yük, bu emanet insanlara şifa oluyor. Bunu yaparken önce nefisleri için yola çıkıyorlar. Fakat ilim bal hükmünde olduğu gibi fazlasını vazifelendirildiği üzere infak ediyorlar. Diğer yandan bu kadar kabiliyetleri varken kalpleri görebilmeleri ancak yüceler yücesinin dilemesi ile oluyor. Yoksa halleri camı bile göremeyen arıdan öte değil.
 
Yaygın olarak bilinen: Arı iğnesini bir kez terk edince ölmesi gibi; Arı’nın iğnesi benlik hükmünde olduğundan, Kâinatın Efendisinin (S.A.V) varisleri, ‘Ölmeden ölünüz’ Hadis-i Şerifine uyuyorlar. İşçi arılar gibi bal yapıyorlar.
 
Onlar benliklerini terk ettikleri için bu makama geliyorlar elbette ve lügatinde ‘BEN’olmayana ‘SEN’ derler. Onlar ise verileni Veren için vermenin derdinde…
 
“Gözün nuru, nur-u imanla ışıklanırsa ve kavileşirse, bütün kainat gül ve reyhanlarla müzeyyen bir cennet şeklinde görünür. Gözün gözbebeği de, balarısı gibi, bütün kainat safhalarında menkuş gül ve çiçek gibi delillerinden, bürhanlarından alacağı ibret, fikret, ünsiyet gibi usare ve şıralarından vicdanda o tatlı imanlı balları yapar.” (İşarât-ül İ’câz)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum