Çizgi filmler ne kadar masum?

“Eğer farkındaysanız yeni kuşaklar bize ait olan mitolojiden değil, Judeo Hıristiyan, yani Yahudi ve Hıristiyan dünyasının mitolojisinden beslenerek problem algılamayı öğreniyorlar. Global medya (ki en büyük dağıtım şir¬keti¬ni Hollywood sineması teşkil ediyor) bütün dünyaya kendi mitolojisinden ilham alan hayal ürünleri satıyor.”
Ahmet Turan Alkan[1]

Çizgi film izlemeyi sever misiniz?
“Biz çocuk muyuz?” demeyin hemen. Zira bu sektör o kadar ilerledi ki, değil yalnız küçükleri, büyükleri bile kendisine cezp edecek bir güzellik kazandı. Bazı yapımlar, hele ki animasyonlar, o kadar çok izleyici topluyorlar ki, pek çok sinema filmini bile geride bırakabiliyorlar.

Batı’nın film piyasasıysa, malumunuz…
Pek azı bizim değerlerimize uygun mesajlar içeriyor. Pek çoğu ise, oturup izlemeye dayanamayacağımız kadar iğrençliklerle dolu, maalesef. Bu sektörün menfî yönleri artık iyice ayyuka çıktığından, halkımızda kısmen bir bilinç oluştu, diyebiliriz. Pek çok insan, izleyeceği filmin içeriğini araştırıyor, öğreniyor. Bu konuda RTÜK de çeşitli sembollerle izleyicilere yardımcı oluyor.

Yalnız bir saniye! Çizgi filmler de bu süreçten geçiyor mu acaba?
Belki bu sorumuza güleceksiniz. Zira “Çizgi filmlerin denetlenecek, eleştirilecek ne yönü olabilir ki?” sorusunu haklı olarak soruyorsunuz. Çünkü inanıyorsunuz ki, onlar masum. Birkaç sevimli hayvanın, birkaç sevimli şey yaptığı çocuk eğlentisi şeyler işte. Ne sakıncası olabilir ki?
Acaba gerçekten öyle mi?
Çizgi filmler sanıldığı kadar masum mu?

Dilerseniz, bu soruların cevabını bir seferde vermeyelim. Birkaç başlık altında ve bölüm bölüm cevap arayalım sorularımıza. Ve bakalım; çocuklarımızı büyük bir iç huzurlu teslim ettiğimiz, biricik emanetçilerimiz çizgi filmler, acaba sanıldığı kadar masumlar mı? Yoksa yanlışları var mı?

ÇOCUKLARIMIZIN ZİHNİ DARWİNİZM’E HAZIRLANIYOR!

X-Man, Örümcek Adam, Hulk, Fantastik Dörtlü, Buz Adam, Demir Adam gibi çizgi filmleri bilirsiniz. Hepsi de “süper kahramanlar” ve “süper düşmanlar” üzerine kurgulanmış çizgi dizilerdir. Sayıları da, saydıklarımızla sınırlı değildir elbette… İsmini burada anmadığımız daha pek çok süper kahramanlı çizgi film vardır piyasada. Sayıları da belki onlarca ve hatta yüzlercedir.

“Sıra dışı kahramanlar ve doğaüstü güçleri” üzerinde şekillenen bu diziler, çizgi film pastasında büyük bir paya sahiptirler. “Pokemon”ların da bu sınıfa dahil olduklarını düşünürsek fark ederiz ki, son zamanlarda çocuklarımızın en çok beğendiği ve ilgiyle izlediği çizgi filmler, bu dizilerdir. Ve bunların sinema filmleridir.

Ancak bu tarz çizgi filmlerde dikkat edilmesi gereken garip bir ortak yön daha vardır: O da, başroldeki süper kahramanların ortaya çıkışları ve “süper oluş” tarzlarıdır.

Zira genelde her birisinin kahramanı, (ne gariptir ki) dikkatsizce radyoaktif maddeler arasında gezerken(!) (Nasıl buluyorlarsa? Sanki pazarda satılıyor…) bir tesadüf eseri DNA’¬sını bozacak bir etkiye maruz kalır ve büyük bir mucize eseri değişerek olağanüstü yeteneklere sahip birer canlı haline gelirler. Her nedense, maruz kaldıkları bu radyoaktif etkiden dolayı hasta olmazlar veya yaralanmazlar. Aksine güçlenirler.

Örneğin; Örümcek Adam, radyoaktif etkiye maruz kalmış bir örümceğin sokmasıyla; Hulk, gama ışınlarının DNA’sını tahrip etmesiyle, Fantastik Dörtlü uzayda maruz kaldıkları radyoaktif maddelerle yoldan çık¬mış, olağanüstü özellikler kazanmış yaratıklardır. Çizgi filmlerimize göre, onların daha üstün olmalarını sağlayan şey, sadece tesadüftür(!)

Durun bir dakika!
Ben bu cümleyi bir yerlerden hatırlıyorum sanki. Evet, evet, biyoloji dersimden… Bu, bir teorinin temel cümlesiydi galiba... Sahi, Darwin de meşhur “Evrim Teorisi”nde bunu savunmuyor muydu? Maymunun tesadüfler eşliğinde üstünleştiğini ve insana dönüştüğünü söylemiyor muydu? Ona göre de her canlı, tesadüf eseri, başka bir canlıya dönüşmüyor muydu?
Tuhaf şey…
Bu tarz çizgi filmlerin anlatmak istediği şeylerle Charles Dar¬win’in söylemek istedikleri ne kadar da birbirine benziyordu, öyle değil mi?

ÖZELLİKLE TASARLANMIŞ ÇİZGİ FİLMLER

Size abartılı gelebilir, ama bir devrin çizgi filmleri çocuk zihinlerini Darwinizm’e hazırlamak için tasarlanmıştır. Bunu söylemek inanın “şüphecilik” sayılmaz. Zira X-Man’in sinema versiyonunda aynen şu ifadeler geçmektedir:
“Doğadaki canlılar birkaç bin yılda bir, bilinmeyen bir nedenle tür atlarlar.”[2]

İşte bu evrimciliğin ta kendisidir! Hâlbuki tesadüfler eşliğinde DNA’nın gelişmesi ihtimali trilyonda birdir. DNA’yı değiştirebilir etkilenmelerin neredeyse tamamı sağlam hücreleri, kanser hücresine dönüştürürler. Bazı çizgi filmlerse aksine, bilimi de ayaklarının altına alarak, bunun mümkün olduğunu, “gizli bir dille” savunurlar…

HIRİSTİYANLIK PROPAGANDASI YAPILAN ÇİZGİ FİLMLER

Çizgi filmlerin taşıdığı bir diğer tehlike de, başka bir dine ve kültüre ait sembolleri yavaş yavaş çocuk zihinlerine yerleştirmesidir.
Hatırlarsınız, “Woltran” göğsünün tam ortasında kocaman bir haç taşırdı. Ve kılıcını her çağırışında önce yüzünün önüne doğru tutar ve tam orada bir haçlar kesişmesi olurdu. (Hatta çocukken kendimize haç şeklinde kılıçlar yaptığımızı ve büyük bir gücü elimizde tutuyormuşçasına onlarla gururlandığımızı hatırlıyorum. Demek ki, o şekli büyük bir gücün kaynağı sanıyorduk.)

Bunun yanı sıra birçok çizgi filmde dekora, çevreye gizlenen haçlar (örneğin; şövalyelerin göğüslerine, kalkanlarına ve zırhlarına), kilise ve heykel motifleri çocukta ister istemez bu şekillere karşı bir sempati uyandırmaya başlar. Hatta bazı çocuklar bu şekle yakın şeyleri yanlarında taşımayı bir güç ve güven unsuru olarak görürler.

Kimi çizgi filmlerde ise, çocuk kahramanların kiliselere giderek dua ettiği bölümler yer alır. Özellikle sözde İsa (a.s.) ve Meryem heykelleri önünde yapılan bu dualar, çocuk ruhlarda duanın “kime” ve “nasıl” yapılacağı konusunda büyük soru işaretleri uyandırabilir. Zira bu çocuklar daha kendi dinlerinin inanç ve ibadet tarzını bile tam öğrenememişlerdir. İslamiyet’in ve gereklerinin yeterince yerleşmediği, “tek Allah” esasına dayanan inanç sistemimizin daha tam oturmadığı bu saf zihinler, çizgi filmlerde yapılan yanlış telkinlerle farklı yollara girebilirler…
Aslında bu semboller ve öğretilerle yapılan, gizli bir “misyonerlik faaliyeti”nden başka bir şey değildir.

ÇOCUKLAR “İMKÂNSIZA” KODLANIYOR

Barby, Bratzy ve daha başka bebeklerin şimdilerde piyasalara sürülen çizgi film versi¬yon¬la¬rında ise, çocuklar “imkânsıza” özendiriliyorlar.
Hayali, gerçekle ayıramayan zihinler, çok güzel görünen, yürüyen, konuşan ve hiç hata yapmayan bu kahramanlar gibi olmak isteyince işler karışıyor. Dünyanın gerçekleri içinde var olamayacak şeyler, bu dünyada istenmeye başlıyor ve çocuklar (ister istemez) mutsuz oluyorlar.

Bakınız bu konuda Prof. Dr. Nevzat Tarhan neler söylüyor:
“Özellikle yedi yaşına kadar olan dönemde çocukta gerçeklik duygusu gelişmemiş durumdadır. Henüz soyut düşünme becerisi olmadığı için izlediği şeylerin gerçek olup olmadığını ayırt edemez. Kan ve şiddet içeren, adam öldürülen filmleri izleyen çocuk onun yanlış olduğunu idrak edemez. Hatta Pokemon yüzünden evlerinin balkonlarından atlayan çocuklara da şahit olunmaktadır. Çocuklar buradaki tehlikeyi algılayamazlar. Eğer çocuğun bu türden yapımları bir biçimde seyretmesi gerekiyorsa, anne ya da baba çocukla birlikte olmalı ve gördüğü şeylerin hayal olduğunu, gerçek olmadığını, böyle durumlarda neler yapmak gerektiğini paylaşım içine girerek anlatmalıdır.”[3]

BAZI ÇİZGİ FİLMLER “BİZ”E SALDIRIYOR

Kimi çizgi filmler de ise, alenen bizim inançlarımıza saldırılıyor. Birkaç yıl evvel piyasaya sürülen “Mısır Prensi” isimli çizgi filmde, Hz. Musa (a.s.) içki içen, eğlenen, sıradan bir Avrupalı genç gibi resmediliyordu.
“Don Kişot” adlı çizgi dizi de ise Türkler ve İspanyollar arasındaki deniz savaşları gösterilirken, Türkler barbar, şişman ve çirkin olarak resmediliyorlardı. İspanyollarsa, aksine medenî gösteriliyorlardı. Bu çizgi film, bir devlet kanalımızda çizgi dizi şeklinde yayınlanıyordu.
Elbette bu tür sapkın yaklaşımlar çocuklarımızı kendi değerlerinden, kültüründen ve maneviyatından soğutmaktadır. Onları, bir şekilde Batı öğretileri içinde asimile olmaya zorlamaktadır.

BAZI ÇİZGİ FİLMLERSE, KÖTÜ ALIŞKANLIKLARI ÖZENDİRİYOR

Kimi çizgi filmlerdeyse, kötü alışkanlıklar kimse farkına varmadan küçük zihinlere işleniyor, aşılanıyor. Bazı çizgi karakterlerin bar arkadaşlıkları ve içkili sohbetleri öyle tatlı bir şekilde gösteriliyor ki, küçük zihinler ister istemez, oradaki mutluluğun sırrını merak ediyorlar. Neşenin ve sevincin kaynağı olarak içkiyi görüyorlar…

Bazı içki firmalarıysa, çocuklarımızı perde arkasından avlamaya ve kendilerine yeni müptelalar kazandırmaya çalışıyorlar. Ülkemizde yapılan araştırmalarda, alkollü içeceklere başlama yaşının her yıl düştüğü göz önüne alınırsa, tehlikenin ne kadar ciddi olduğu açıkça görülecektir. Bunun yanı sıra, çizgi filmlerde yer alan diğer bazı kötü alışkanlıklar da (sigara, yalan söyleme, küfür gibi) çocuklarımıza zarar vermektedir.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak sonuç değişmez. Başka kültürün mahsulü olan ürünler asla bir başka kültüre tam bir uygunluk taşımazlar. Bu nedenle çocuklarımızı, bu tür filmlere hem de “tam bir teslimiyetle” emanet etmek büyük tehlikedir. Zira o yaşlarda öğrenilen şeyler, temel bilgiler sınıfındandır. İlerde öğrenilecek her yeni şey, bu eski bilgilerin üzerine bina edilir. Bu sebeple, o yaşlarda hafızalarında doğru resimlerin kalması, doğru bilgilerin işlenmesi çok önemlidir. Denetimi de bu yüzden şiddetle gereklidir. Hatta mümkünse, çizgi filmlerde de yerli yapımlar özellikle tercih edilmelidir.

Derviş Pasin, Çizgi Filmciler Derneği Basın Açıklaması’nda bu konuya şöyle değinmiştir:
“RTÜK Yasası, televizyon kanallarının Türk kültürüne belirli oranda yer vermesini gerektirmektedir. Televizyon kanallarında belirli bir yüzde oranında Türk çizgi filmi kotası uygulanması için ilgili yasada yeniden düzenleme yapılmalıdır. Ülkemizin medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, kültür ile ilgili bütün organizasyonlar ve dernekler, bu yasa değişikliği talebimize, samimi olarak destek vermelidir. Bu düzenleme yapılmadan, yabancı çizgi filmlerin kültürümüz üzerindeki etkisine karşı çıkma hakkımız yoktur. Ayrıca, Avrupa Birliği’ne uyum çabaları çerçevesinde, bu değişikliğin yapılması kaçınılmazdır. Zira AB üyesi ülkeler, bu konuda, çoktan özgün kültürlerini koruyacak yasal düzenlemeleri yapmışlardır. RTÜK Yasası’na Türk çizgi filmi kotası için herkesi göreve çağırıyoruz!” [4]

Bedensel sağlıklarına gösterdiğimiz hassasiyeti, çocuklarımızın zihinlerine de mutlaka göstermeliyiz…
Şimdi başta sorduğumuz soruyu bir kez daha tekrar edelim.
Çizgi filmler sanıldığı kadar masum mu?

DİPNOTLAR:
[1]  Cilalı İbo Harry Potter’ı Döver, Ahmet Turan Alkan, Zaman gazetesi, 11 Şubat 2002.
[2] Bu cümle, evrim teorisyenlerinden Stephen Jay Gould’un ortaya attığı “Sıçramalı Denge Teorisi”nin temel cümlesidir. Daha fazla bilgi için bkz: Evrim ve Yaradılış, Prof. Dr. Âdem Tatlı, Nesil Yayınları, s. 206.
[3] “Televizyon Kalsın, Baba Gitsin”, Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Moral Dünyası Dergisi, 35. sayı.
[4] Çizgi Filmciler Derneği Basın Açıklaması, Derviş Pasin, http://www.cizgi-filmciler.org/content/view/36/2/

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.