Mehmet Ali KAYA

Mehmet Ali KAYA

Cennet ve cehennem

Yüce Allah insana verdiği nimeti bir daha geri almamakta ve terakkisi için insanlara emretmekte ve nehyetmektedir, ta ki onun ruh cevheri ve kabiliyetleri daima inkişaf ve terakki etsin. “İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.” (Mesnevi-i Nuriye, 2006, s. 353)

Cennet:

Allah insanın ebedi saadetini ve cennete girmesini murat ettiği için onu muhatap almış, emretmiş ve nehyetmiştir. Yoksa muhatap almaz “ne haliniz varsa görün” derdi. İnsan da nefsanî arzular peşinde koşar ve dünyayı cehenneme çevirirdi. Emrine itaat eden, farzları yapıp haramlardan kaçan salih kulları için ölümünden sonra “hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insanların aklına ve hayaline gelmeyecek güzellikler ve nimetler hazırladığını” (Buhari, Tefsir, 1; Müslim, Cennet, 2-5) haber vererek insanları iyilik ve hayır peşinde koşmaya, kötülük ve şerden kaçmaya teşvik etmiştir.

Söz konusu saadet-i ebediye, insan ve insanın duygularına hitap ve ihtiyaçlarını karşılama olunca ahiretteki cennet elbette bu dünya hayatına kısmen benzeyecektir. Saadet-i ebediye iki kısımdır. Birincisi, Allah'ın rızasına, lütfuna, tecellisine ve kurbiyetine mazhar olmaktır. İkincisi ise, Saadet-i Cismaniyedir. Bunun esasları ise ev, yemek-içmek-giyinmek ve nikâh olmak üzere üçtür. Bu üç esasın derecelerine göre bedensel ve cismani olan saadet değişir ve amele, lütuf ve ihsana göre değişir. Bu saadeti tamamlayan ise devamlı ve ebedi olmasıdır. Çünkü saadet devamlı olmazsa zıddına inkılâp eder.

Birinci kısım saadeti anlamak ve anlatmak elbette imkânsızdır. İkinci kısım ise anlaşılabilir. Evin en güzeli etrafı ağaçlar ve çiçeklerle süslü, bağ ve bahçelerin ortasında altından sular ve nehirler akan saraylar ve köşklerdir. İkincisi olan yemek, içmek ve elbise ise en iyisi insanların me’luf olduğu, tanıdığı kısımdır. Dünyadakine benzer olmakla beraber tatları cennete layık olacak şekilde farklıdır. Bu kısımda lezzeti tamamlayan ise kendi amelinin ücreti olduğunu bilmesidir. İkincisi ise rızkın kaynağının devamlı göz önünde bulunmasıdır ki kalbi tatmin olsun ve rızık için telaş etmesin. Saadetin üçüncü kısmı ise insanın yalnızlığını giderdiği, duygularını sevgisini, aşkını ve sevkini paylaştığı eşinin ve arkadaşının bulunmasıdır. (İşaratu’l- İ’caz, 145) Yüce Allah bu hususları Kur’ân-ı Kerimde pek çok ayetinde açıkça ifade etmiştir. (Bakara, 2:25; Rahman ve İnsan Sureleri)

Kur’ân-ı Kerim cennet için güzel meskenler evler ve konaklar ve mükemmel çadırlardan bahsetmektedir. (Tevbe, 9:72; Saff, 61:12; Zümer, 39:20; Tahrim, 66:11; Rahman, 55:72; Müslim, Cennet, 23-25) Cuma günleri güzel kokular saçan rüzgarların eserek ağaçların yapraklarından güzel nağmeler çıkararak zerafete zerafet ve güzellik katacaklardır. (Müslim, Cennet, 13)

Peygamberimiz (sav) cennette yüz derecenin olduğu ve her derecenin arası yerle gök arasında bulunduğunu bize haber vermektedir. (Buhari, Cihad, 4; Müslim, İmare, 116) Cennetlerin Adn ve Firdevs gibi isimleri vardır. Firdevs cenneti cennetin en yükseği ve ortasıdır. Cennet nehirlerinin buradan fışkırarak bütün cennetleri sulayacağı ifade edilmektedir. (Buhari, Tevhit, 22; Tirmizi, Sıfatu’l-Cennet, 4)
Haramlardan kaçanlar ve farzları yapanlar cennet bahçelerinde gölgelerde ve pınarların başlarında bulunacak ve dünyada yaptıkları amellerinin mükâfatını bu şekilde alacaklardır. (Hicr, 15:45; Murselat, 77:41)

Cennet meyveleri dünyadaki meyvelerin en güzellerine benzer olacağı isimlerinin de dünyadakilere benzer olacağı ifade edilir. Nitekim meyveleri kolayca toplanabilen ve canlı olan ağaçların dalları ile insanların önlerine uzanacakları hurma, nar, reyhan, muz gibi meyvelerin olacağı açıkça ifade edilir. (Rahman, 55:12; Vâkıa, 56:28-29) Ayrıca cennet ağaçlarından bazılarının gölgelerinin iyi koşumlu ve idmanlı bir atın koşarak ancak yüz yılda geçebilecek genişlikte olduğu anlatılır. (Buhari, Bed’ul-halk, 8; Müslim, Cennet, 6-8)
Cennetin nimetlerinden birisi de insanı devamlı genç kalmasıdır. Hadislerde gençlerin 30 yaşlarında olacağı ifade edilir. Yine cennette insanlar hayal süratinde ve ruh hafifliğinde olacak ve istedikleri yere bir anda gidebileceklerdir.

Cennette her şey canlı olacağı için cennetin bütün mahlûkatı akıllı ve şuurlu olarak ve insanlar onlarla sohbet ederek konuşabileceklerdir. Cennet hayatı ebedidir ve sonsuzdur. (Hicr, 15:47-48) Allah bu nimetleri ve sonsuz hayatı haramlardan kaçan ve Allah'ın farz kıldığı amelleri işleyenlere verecektir. “Günahlardan kaçanların mükâfatı budur.” (Meryem, 19:60-63; Taha, 20:76)

Cehennem:

Cehennem azap yurdudur. Yaratılış amacına uygun hareket etmeyen, Allah'ın birliğine inanmayan, yasaklardan kaçmayan ve Allah'ın farzlarını yapmayanlara verilecek ceza cennetten mahrum kalmak ve cehennem yurduna girmektir.
Cehennem inkâr edenleri kuşatır. (Tevbe, 9:49) Allah inkarcıları dünyada hakkı görmedikleri, anlatılanlara kulak vermedikleri ve gerçekleri dile getirmedikleri için sağır, kör ve dilsiz olarak diriltir. (İsra, 17:97) Cehennem doymak bilmez “Doldun mu?” dendikçe “Daha var mı?” der. (Kaf, 50:30)

Allah’ı inkâr edenlere Cehennem azabı vardır. Cehennem kâfirlere öyle öfkelenir ki öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya atılan inkârcılara cehennem zebanileri sorarlar “Size uyarıcı bir peygamber gelmedi mi?” Onlar derler ki ‘Evet, doğrusu bize uyarıcı gelmişti, ancak biz onu yalanladık ve Allah size hiçbir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik’ dedik ve onları yalanladık. Keşke biz akletseydik ve dinleseydik buraya girmezdik” derler. (Mülk, 67:6-9)

Azap gördükçe derileri ve etleri erir ve yanar, azapları artsın diye azabı tatmaları için derileri başka derilerle değiştirilir. (Nisa, 4:56) başlarına kaynar sular dökülür de bununla derileri dökülür. Demir topuzlarla dövülür, ne zaman çıkmak isteseler tekrar oraya çevrilirler. Kendilerine ‘yakıcı azabı tadın’ denilir. (Hac, 22:19-22) Ölümü isterler fakat azapları devamlıdır, ölmezler. (Zuhruf, 43:74-77; Fatır, 35:36)
Peygamberimiz (sav) “Cehennem ateşinin dünya ateşinden yetmiş defa daha fazla sıcak olduğunu haber vermiştir. (Tecrid-i Sarih, 9:50)

Cehennemin yakıtının insanlar ve taşlar olduğunu (Tahrim, 66:6) haber veren Kur’ân-ı Kerim herkesin kendisini ve ailesini bu azaptan koruması gerektiğini ihtar eder. Burada kişinin kendisine ve ailesine büyük görevler düşmektedir.
İnsanın bu dünyada hayır ve şer olarak yaptığı her amelinin ahrette ceza ve mükâfat olarak bir karşılığı mutlaka vardır.

Cennet ve Cehennemin Yeri:

Cehennem ikidir. Biri küçük, diğeri büyük. İleride küçük cehennem büyük cehenneme dahil olacak veya o cehennemin bir bölümünü teşkil edecektir. Küçük cehennem yerin altında, yer küremizin ortasındadır. Jeoloji ilmine göre her 33 m. derinlikte ısı bir derece artar. Dünyanın çapı 12.000 km olduğuna göre 6000 m derinlikte 200 defa dünya ateşinden daha sıcak bir ateş bulunmakta ve “mağma” dediğimiz bu çekirdek kısmında bütün her şey erimiş halde bulunmaktadır. Bu ateş Allah bilir kabir âleminde büyük cehenneme ait pek çok vazifelerinden bir kısmını izn-i ilâhi ile ifa etmektedir. Kıyametten sonra içindeki ateşini cehenneme devrederek ondan bir menzil olması akla ve mantığa aykırı değildir.
Elbette ahret dünya ile alakadar olduğu gibi cennet ve cehennem de dünyamız ile alakadardır. Yaptığımız iyilikler ve hayırlar anında cennete, kötülükler ve şerler cehenneme aktığı gibi ölenlerin ruhları da cenneti ve cehennemi temaşa edebilecek ve ileride gireceği mekânı görebilecek bir yerde saklanmaktadır.

Peygamberimizin (sav) bize bildirdiğine göre cennet ve cehennem kâinatın yaratılmasından önce yaratılmış ve içleri de huri ve gılmanlarla, zebani ve meleklerle doldurulmuştur. Şu anda Cennet “âlây-ı illiiyyîn” dediğimiz kâinatın yukarısında olduğu gibi cehennem de elbette “Esfel-i Safilîn” dediğimiz aşağıların aşağısındadır. Dünyamıza gelen nimetlerin kaynağı ebedi cennet olduğu gibi, hadiste yazın şiddeti hararetine “Cehennemin nefesi” denmesine binaen güneşin ateşi ve ısısı da elbette cehennemden gelmektedir. Ama ne var ki bizim gibi kainatın ve dünyanın içinden bu küçücük bedenimiz ve gözlerimizle o büyük ve uzak olan cennet ve cehennemi görmemiz mümkün olmamaktadır. Görebilmemiz için ya bizim yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı veya kâinat bir şehir gibi küçülmelidir.

Yüce Allah hikmeti gereği dünyayı güneşe bağlamış ve güneşi de gezegenleri ile beraber “Samanyolu Galaksisi” içinde büyük bir süratle belli bir yere doğru götürmektedir. Elbette bu yolculuğun bir sonu olacaktır. Uzay boşluğunda yıldızların ışığı olduğu için biz onları görebilmekteyiz, ay ışığını kaybettikçe gizlendiği gibi, gezegenlerin ışıkları olmadığı için gözümüzün önünde de olsalar görmemiz mümkün olmamaktadır. Cehennemin de ışığı olmayan büyük bir ısı kaynağı olarak gözümüzün önünde de olsa görmemiz mümkün değildir.
Hem yüce Allah kudreti ile dev gibi bir ağacı tırnak gibi bir çekirdekte sakladığını gözümüzle görmekteyiz. Dünyamızın ortasındaki mağma çekirdeğinde de büyük cehennemi saklayabilir.

Sonuç olarak cennet ve cehennem yaratılış ağacından ebed tarafına uzanıp giden iki dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri dalın ucundadır. Şuurlu varlıklar tarafından işlenen hayır ve şerlerin iki büyük havzıdır. Havzın yeri ise suyun toplandığı son noktadadır. Hem yüce Allah'ın rahmet ve kahrının tam tecelli ettiği yerdir. Tecelligah ise Allah tarafından istenilen yerde açılabilir. Allah nerede isterse tecelligahını orada açar. Ağaç ve dal varsa elbette bir meyvesi olacaktır. Ortada hayır ve şer namında iki çeşit mahsul varsa elbette bunların bir mahzeni de olacaktır. Allah'ın rahmeti ve kahrı varsa elbette bunların en mükemmel şekilde tecelli edeceği bir mekanı da olacaktır. Bunlar ise cennet ve cehennemdir. (Mektubat, 2004, s. 20-23)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.