Çay Dolu Bardağım...

Çay Dolu Bardağım...

Recep Şükrü Güngör'ün yazısı...

Bütün öykülerimin ilk cümlesi çay dolu bardakla başlar. Masamda isem, çayımı alır öyle başlarım öykünün ilk cümlesine. Kıraathaneye gitmişsem, önce çaycıya elimi kaldırıp bir çay anlamına gelen işareti veririm. O gelinceye kadar kafamda yüklemi tasarlarım. Çay geldi mi başlarım öyküye. Çaydan bir yudum bile alamadığım çok olmuştur. Onun o buğu buğu yükselişi bende yazma damarlarını harekete geçirir ve kaleme sarılırım.
Evet, merak ettiğiniz soruyu cevaplayayım. Önce deftere yazarım. Kalemin cızırtısını duya duya yazarım. Parmaklarımın ağrıdığını duyarım. Nefer öyküsünü yazarken son satıra geldiğimde artık parmaklarım tutmaz olmuştu. Çaycı da vaziyeti anlamış olmalı ki, soğuk bardağımı alıp buharı tüten bardağı getirmişti.
Çay dolu bardak öykü yazdırıyorsa başka neler yaptırmaz ki!
Eşimle memleket meselelerini o buharın uçuşunda konuşuruz. Sılayı o buğu ile düşünür hüzünleniriz. O buğu ile okul yıllarını anarız. O buğu ile ısınırız yalnızlığımızın soğuk duvarlarında.
Masamın bir kanarında ayva yoksa çay dolu bardak yoksa deniz kabukları yoksa tasarı levhası yoksa eksiğim demektir. Kalemsizim, kâğıtsızım demektir.