Çanakkale Zaferi ve Nur Talebeleri

"Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür."

18 Mart Çanakkale Zaferinin yad edildiği şu günlerde o yiğitleri hayırla yad etmek maksadıyla kalemimi kullanmayı arzuladım. Her ne kadar "Uzaktan ahkam kesmek" kolay olsa da onların fedakarlık, kahramanlık ve kararlılıklarını anlatmak kolay değil elbet. Zaten ben de bunları bir tarafa bırakıp Çanakkale'nin, nelerin dönüm noktası ve neden haklı olarak bu kadar önemli olduğu hakkında sadece birkaç şey söylemek istedim.

Kendisi hakkında çok malumatım olmasa da Osmanlı ve Cumhuriyet devri edebiyatçılarından Samipaşazade Sezai'nin Çanakkale Zaferi hakkındaki şu sözünü önemser ve tasdik ederim:

"Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir: Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatan-ı ebedi yaptı."
Fakat silahlarla Çanakkale'de istediklerini gerçekleştiremeyenler İstiklal Harbi'nde de arzularına kavuşamayınca bu arzularını siyaset ve hilekarlıkla gerçekleştirmeye başladılar. "Çanakkale geçilmez" sözünün aslında pek de doğru olmadığını daha doğrusu bu vatana sızmak için tek yolun Çanakkale olmadığını, vatan evlatlarının heva heveslerinin en iyi yol olduğunu öğrendiler. Maateessüf "Vatan-ı ebedi" onların oyun masası ya da bahçesi haline geldi. Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle "Kurt gövdenin içine girdi." Dost, düşman birbirine karıştı. Böylelikle artık vatanın her tarafı cihad meydanına döndü. Cihad meydanı elbette ki mücahidler isteyecekti ve öyle de oldu. Kur'an'ın nurunu Allah'ın vaadine rağmen söndürmek isteyenlere karşı bir takım kimseler Kur'an nurunun etrafında toplandılar. Bu savaşlarını sadece tek cephede değil vatanın her tarafında hatta her evinde sürdürmeye başladılar. İşte bu kahramanların, sessiz bir şekilde en çok ses getirenleri hiç şüphesiz Nur talebeleri oldu.

Nur talebelerinin mücadelesi Çanakkale'dekilerin mücadelesine çok benziyordu. Çünkü ikisi de çok çetin, ikisi de aynı vatanın müdafaasıydı ve ikisi de Allah içindi.
Şimdi düşünüyorum da bu vatanın evlatları, en az Çanakkale yiğitlerine oldukları kadar, "vatan-ı ebedi"yi (dünyadaki hiçbir vatan ebedi de değil ya) oyun masası olmaktan çıkarıp Allah'ın inayetiyle tekrar "vatan-ı ebedi" kılan bu talebelere borçlu değiller mi? Çanakkale yiğitlerini hayırla yad ettikleri gibi onları da hayırla yad etmek boyunlarının borcu değil midir? Bu sorunun cevabını, Çanakkale yiğitleri Batı Cephesinde fedakarlık ve kahramanlıklar gösterirken, aynı şekilde Eski talebeleriyle beraber Şark Cephesinde mücadele veren Bediüzzaman'dan dinleyelim:

"Benim şimdiki talebelerim, Ruslarla harbederken benimle Şark'ta kendini ateşe atan fedailerden daha fedakardır. Çünkü bütün ömrünü feda etmek kolay değildir. Bir anda insan kendini ateşe atsa, şehit olur gider. Devamlı surette sadakatla, fedakarlık ise, öyle kolay değildir. Onun için benim bu zamandaki talebelerim Eski Said'in talebelerinden çok fedakardırlar. Ne vakit Şark'ta bu sır inkişaf etse, benim hemşerilerim dine büyük hizmet ederler."
Asrın vekili söylemiş söylenmesi gerekeni daha fazla söze ne hacet.

"Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler vardır. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab/23)

Allah, Çanakkale yiğitlerine de Nur talebelerine de sair mücahidlere de rahmet etsin.

Üveys Bilgin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum