Mehmet Ali BULUT

Mehmet Ali BULUT

Çanakkale geçilmemiş, anlaşıldı

Çanakkale geçildi mi geçilmedi mi, diye bir yazı yazmaya kalkıştım, okurların birbirine savaş açmadığı kaldı! Yok geçildi, yok geçilmedi. 

Ben de geçildi sanıyordum düne kadar. Meğer geçilmemiş. Bakın Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ataol Behramoğlu, ne diyor:

‘Türkiye Said Nursi'nin değil Atatürk'ündür’ 

“Allah Allah, fol yok yumurta yok. Hayırdır. Bu da nereden çıktı?” 

Said Nursi mezardan mı  çıkmış diyeceğim ama mezarı da yok. Onları göndereli asır oldu fakat Behramoğlu ortalığı mollalar, şeyhler, dervişler, saidler basmış gibi telaş içinde.

Gerçi burası Türkiye, her şey olabilir ama daha on yıl önce Müslümanlığı bu memleketten silmek için darbe yapanlar ve “bu süreç bin yıl devam edecek” diyenler hayatta iken, böyle Said Nursi’nin ruhunun ortalıkta dolaşması akla gelebilecek iş değil!

Ama Behramoğlu da hayal görüyor olamaz herhalde! 

Yani bu çağ mucizeler çağıdır. Belki hakikaten “İki üç sene mevtten sonra meydanda dirilenler var” dediği gibi kendisi de dirilip gelmiştir Said Nursi, olamaz mı? 

Behramoğluna bakılırsa dirilip gelmekle kalmamış, galiba “Türkiye benimdir” deyu hak da iddia ediyormuş! 

Yoksa hiçbir gerekçe yokken Behramoğlu’nun çıkıp “Türkiye Said Nursi’nin değil Atatürk’ün!” demesinin ne anlamı var? 

Hakikaten ya. Bu nereden çıktı  böyle! Bugüne kadar, “Türkiye Said Nursi’nindir” diyen birini duydunuz mu? 

Ben duymadım. 

Peki Behramoğlu’nun bu telaşı niye? Acaba gazete maaşlarını mı ödeyemiyor. Bir sıkıntısı mı var. Böyle karamsar(!) düşler gördüğüne göre: 

"Benim kalbimdeki Türkiye, mollaların, müritlerin, şeyhlerin, tarikatların, ulemanın Türkiye’si değil; günümüzde adlarının neredeyse unutulmasına kıl payı  kalan Nâmık Kemal’lerin, Tevfik Fikret’lerin, Ziya Gökalp’lerin hayal ettikleri Türkiye’dir" buyurmuş.

Bizce hiç mahsuru yok. Sayın Behramoğlu gönlündeki Türkiye’yi istediği gibi birilerine verebilir. Zaten alışkınlar, milletin malını, mülkünü, istiklalini, başarısını birilerine vermeye. İstiklal Harbini de Mustafa Kemal’e vermediler mi tek başına! Hem de Atatürk, “bu başarı milletindir” dediği halde!

Fakat galiba artık millet, Türkiye’sini gerçek sahiplerine vermeye, yani kendisine ait kılmaya karar vermiş olacak ki, Behramoğlu’nun yüreğine korku düşmüş. Yoksa bayram değil seyran değil, Said Nursi niye öpsün ki Behramoğlu’nun Türkiye’sini?

Ha artık, istedikleri gibi cirit atamadıkları, askere laf geçiremedikleri, -yazılarımı takip edenler bilirler;  Başbuğ’un ilk konuşmasını yorumladığımda, “kim ne derse desin, askerin ideolojik muhalefet dönemi sona eriyor” demiştim (bknz. Başbuğ ve ideolojik muhalefet döneminin sonu! 29.Ağustos.2008) - karanlık işlere bulaşmış adamları asker bile olsalar adaletin önüne çıkmaktan kurtulamadıkları için, telaş ediyor olabilirler. 

Çünkü düne kadar hükümet kendilerin hükümeti, devlet kendilerin devleti, cumhuriyet kendilerinin cumhuriyeti, özgürlük kendilerinin özgürlüğü, laiklik kendilerinin laikliği idi. Bir tiranlık kurmuşlardı. Bu tiranlığın bir halka ihtiyacı vardı. O halk da bu milletti. 

Arada bir, yani bayramda seyranda toplanmış kalabalığa karşı ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ veya ‘köylü milletin efendisidir’ gibi bir iki beylik laf edilir, milletin ağzına bir parmak bal çalınır, kendileri gidip yine saltanatlarını sürdürürlerdi. 

Zaten millet onlar sayesinde adam olmuştu. Bu millet oldubitti, cahil, bağnaz, çağdışıydı! Kendileri dururken millet gidip gidip hocaların tarikatçıların, mollaların peşine takılıyordu. Ne zaman sandık başına götürülse hep fasa fiso insanları seçip Meclis’e gönderiyordu. 

Allah’tan  ‘çağdaş’ bir orduları vardı da, yazdıkları köşelerinden bir işaret çaktılar mı tanklar meydanlara sürülür, darbeler yapılır ve Meclis o fasa fiso insanlardan temizlenirdi!

Ya şimdi? 

Asker onları dinlemiyor. Oraya buraya sözlerini de geçiremiyorlar. Bir Deniz Baykalları var, -Allah uzun ömür versin- hep sağ iktidarlara çalışıyor. 

Zaten gazeteleri de pek satmıyor, fikirleri artık para etmiyor. Şimdi Behramoğlu telaş etmesin de kim etsin?

Acaba hakikaten Said Nursi dirildi mi? Yahut hiç ölmedi mi? Çünkü adamın mezarı bile yok. Kimsesiz garibanların bile bir mezarı varken mezarı bile olmayan bir adam için nasıl öldü diyebilirsiniz ki? İşte adam söylüyor, “Türkiye Atatürk’ündür Said Nursi’nin değil” diye! 

Demek ki o da ölmemiş! Atatürk yaşadığına göre pekâlâ Said Nursi di yaşıyor olabilir! Belki Türkiye’yi de kapmıştır hakikaten ama biz bilmiyoruz.  

Gerçi, Said Nursi’nin –(‘Zaman’dan Abdullah Aymaz, bir yazısında Ispartalı Arabacı Musa’dan naklen)-  “Kardeşim ben onun elinden Türkiye’yi aldım” dediğini dair bir rivayet var. 

Keza, “….kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin, ruhundaki nur-u îman ve Kur'an ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır”  dediğini,

Ve keza, o dehşetli tahribatın, daha sonra nasıl tamir edileceğini anlatırken de “Garibdir hem çok garibdir. Yediyüz sene müddetinde İslâmiyet'in ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, bârika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet'in bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor” dediğini de biliyoruz ama bundan Behramoğlu’nun iddi ettiği hali çıkarmak kolay değil.

Fakat onun da elinde bir hakikat olmalı ki böyle diyor!

* *  *

İşte o yazıyı okurken, birden bire “Çanakkale Geçilmedi” diyenler haklı galiba diye düşünmeye başladım! Yoksa bir mezardan bile mahrum bırakılan Said Nursi’ler çoktan unutulmuş olmalıydı Çanakkaleler geçilseydi! 

Geçilmemiş demek ki! Geçildiyse bile, demek ki millet onları da içimizdeki adamlarını da “geldikleri gibi göndermiş” 

Ne mutlu ‘şekavet’ten kurtulup ‘said’lenenlere! Ve ne mutlu bize ki, iki üç sene mevtten sonra meydanda yeniden dirilenleri görüyoruz!

Bakın bu asrın başında bize ‘Hasta Adam’ diyen Avrupa, şimdi kendisi can derdine düşmüş. Handeyse yatağa düştü düşecek! 

Kiliselerindeki sapıklıklar, medyasındaki edepsizlikler, halkındaki yıkılmışlıklar ve asırlardır Asya ve Afrika’nın kanı üzerine inşa edilmiş ekonomik hayatlarındaki perişanlıklar gösteriyor ki Avrupa hasta. Ya Kur’an’a teslim olup yeniden hayat bulacak veya aramızdaki adamlarıyla birlikte tarih olup gidecektir! Bence Behramoğlu da bundan kendisi için ibret dersi çıkarmalı!

Hatırlayın, “Onlara müşevveş  bir mazi, bize parlak bir gelecek düşmüştü”, I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgimizle! Biz mazlumlar safında yer alarak, kader nezdinde yeniden Asya’yı temsile hak kazandık. İşte duyduklarınız Asya’nın ayak sesleridir. Yazdığım ilk eserimin adı da Asya’nın Ayak Sesleri idi. Ortadoğu Gazetesi’nde yazdığım yazılardan derlenmişti. 

Evet Asya Medeniyeti! Bizi bekleyen medeniyetin adı! Kurtla kuzunun birlikte yayılacağı adalet çağı… Uzun sürmeyecek ama geliyor. Bediuzzaman, tahsile gönderdiği gençler diplomalarını almıp gelmiş olmalı. Behramoğlu’nun telaşı da ondandır. Mezarlığın yanından geçerken türkü çığıran çocuk gibi telaş içinde!

Evet evet, ben de size katılıyorum ey beni ‘Çanakkale geçildi’ dedim diye beni kınayan dostlar! Evet Çanakkale geçilmemiş, çok şükür. 

Derler ki, Çanakkale’de savaşan o yiğitlerin arkasında, her biri mezarından kalkıp gelmiş binlerce al kanlı, yeşil sarıklı alperenler vardı. Demek ki onların kudsi gölgeliri bizim de üstümüze düştü. 

Yoksa Behramoğlu gibiler niye böyle “Türkiye Atatürk’ündür, Said Nursi’nin değil’ diye düş görsünler?

Haber 7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum