Çağının Bediüzzaman'ı ve Medresetüzzehra

Her insan gibi, Bediüzzaman da çağının adamıdır. Osmanlı son döneminde Nurs köyünde başlayan yaşamı, 1960 yılında Urfa'da sona ermiştir. Bu sürede birçok olay ve fikriyatın içinde olmuş, söz ve fiilleriyle dönemini ve insanlarını etkilemiştir.

**
Büyük insanların değerleri yaşam süreleriyle sınırlı kalmaz. Ancak, bu, onları her devrin adamı yapmaz. Büyük insanların fikirleri ve davaları nesillere aktarılarak hayat bulur.

Mefkûresi, taşıyıcıları vasıtasıyla zaman içinde aktarılır. Bunun için büyük insanların en büyük çabaları kendi fiil ve söylemlerini kurumsallaştırmaktır. Bu sayede yetişecek her devrin insanları onları asrın ilcaatına münasip bir elbise ile zaman-ı hâzıra getireceklerdir. Medeniyet çarşısı denilen mevcut ilim ve medeniyet ortamında yeniden sunacaklardır.

Bir anlamda fikir tüccarları olan bu kişileri yetiştirecek kurumların başında, bu büyük zâtların fikirlerinin toplandığı eserleri gelir. Vefatından sonra artık o zât yoktur, yalnızca eser ve kurumları vardır.

**
Bediüzzaman, ardında Risale-i Nur Külliyatını bırakmıştır. Bu eser, her devrin medenîlerine sunulmak üzere, zamanının adamlarına (talebeler) verilmiş emanettir.

Her bir talebe, eserlerin birer tanıtıcısı ve fikriyatının birer tüccarıdır. Diğer bir deyişle, yeni zamanın Bediüzzaman'ıdır. Medeniyet çarşısında, hem bir kimyager inceliğinde ve titizliğinde, zamanın gerektirdiği biçimleri içerikle birleştirip; hem de ortaya çıkan yeni söylemi sunacak ikna edici bir dili üretebilecek kişidir.

Medenilere galebe ikna iledir. Bu pazarın geçerli akçesi, zamanın fikri ve dilidir. Talebenin bu bağlamda vazifesi, Risale-i Nur laboratuvarında, ispat, beyan, şerh, izah, tasnif, tahşiye, tefsir, neşir gibi tezgahlarında gerekli karışımları yapabilmesidir. Böylece her bir talebe, Üstad'ın ifadesiyle; zamanın mühim bir alimi olabilecektir.

**
Bediüzzaman'ın bir diğer kurumsal çabası, fikir tüccarı olan bu talebeleri dünya medeniyetine sunacak olan Medresetüzzehra'dır. Doğuda Arapça, Türkçe ve yerel dillerin, Kürtçe gibi, okutulacağı; medrese, tekke ve mektep birlikteliğini sağlayacak bir yapıdır.

Hem fen bilimleri hem din ilimlerinin birlikte gelişeceği bir kurum.. hatta bir tarafıyla İsviçre'nin Cern'i, diğer tarafıyla ise Mısır'ın Ezher'i tarzında ve her ikisinin etkisini birden gösterecek keşif ve uygulamaya da yönelik bir merkez...

Bediüzzaman, din ilimlerinde oldukça uzman ve derinlikli olmakla birlikte fen bilimlerinde başlangıç, 'teori' seviyesi malûmatların verileceği yapıyı arzu etmemiştir. Müslümanların, Nizamiye medreselerinde, Kurtuba'da ve hatta Fatih medreselerinde ulaştığı fen seviyesinin yeniden yakalanması, Medresetüzzehra'nın, selefleri olan bu kurumlardan aldığı bir misyonu olacaktır.

Örneğin fizik alanında Cern'e, astronomide NASA'ya rakip bir alan, Medresetüzzehra içinde açılabilmelidir. Bunu iddia edecek ve cesaretle uygulayacak zekâlara; İslâm âlemindeki mevcut birkimleri organize edecek yeteneklere de ihtiyaç olacaktır. İspat, imanın bir parçası ise, fen bilimlerinin gelişmesinin de içinde olmak ve katkı vermek talebe için zorunlu bir vazife olmalıdır.

Medeniyetin her iki kanadını da tamir edecek üretici beyinlerin, bunu, hem fen hem din ilimlerinde birden gerçekleştirmesi bekleniyor. Medresetüzzehra'nın tahakkuku, bu zihinsel devrime de ihtiyaç duyuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum