Hikmet HOCAOĞLU

Hikmet HOCAOĞLU

Büyük balık...

Önümüze kocaman bir kuzu ile bir but koysalar, bir sandık dolusu altın ile bir külçe koysalar, bir villa ile bir gecekondu koysalar, bir yanda müdürlük bir yanda temizlikçilik olsa, hiç tereddüt etmeden büyük olanı seçeriz ve arkamıza bakmayız bile.

Seçtiğimiz şeyin büyük olduğunu bilmemiz kadar, seçmediğimiz şeyin küçük olduğunu bilmemiz önemlidir bu kararda.

Büyük olanı seçmedeki bu meylimiz neden sosyal ilişkilerimizde tersine işler? Neden sormayız kendimize, bu kadar az topluluklar halinde olmamızın nedenini? İnsanları bir araya toplayan nedenleri sıralarsak cevap kendiliğinden misafir olur mu aramıza?

Yok misafir olmasın çözelim bu işi diyenler gelecek satırlarda dolaşıp dururken, rotamızı karakollara çevirip asayiş hususunu uzmanlara soralım. Neden bir yerde iki kişi varken berkemal diye iletilen rapor üçüncü kişinin orada belirmesi ile müdahaleye sebebiyet verir?

Potansiyel bir tehlike arzetme tehlikesi polisler için değil de bizi küçük öbekler, küçücük kümecikler, iki taciz ile dağıtabilecekleri ufak gruplar halinde görmek isteyen dahildeki ve hariçteki hasımlar için bir paranoyadır. Herşeyi seçerken büyüğüne yüzünü dönen bizler kardeş seçerken neden en büyük daireyi seçmeyiz de, türlü vasıflarla elenmiş küçücük dairelerde tıkanır kalırız?

Bu sosyal bozukluğu formülize etmek için her vasfı sıralamaya ve hangisinin seçmemize ve hangisinin seçmememize neden olduğunu sıralamak hasımlarımızın ekmeğine yağ sürmek olacağından, daha uzaktan içine değil çerçeveye bakalım mı? Irk, mezhep, meşrep, meslek, dil, renk cinsiyet gibi kıymeti dünya hayatımızda bile beş para etmeyen bu vasıfların, yüzyıllardır çok devasa ve profesyonel gayretlerle empoze edildiğini söylemek,  baronların asayiş anlayışını anlamamız için yeter sebeptir!

Bizi soktukları bu girdaba dehşetli bir örnekle bakacak olursak; Üstad Hz.'nin yanına gelen birine empoze edilmiş milliyetçilik damarı ile kardeş seçiminde "yeter ki kürt (türk) olsun müslüman olmasa da olur" ifadesi üzerine bir haftada ancak bu girdabı izale etmiştir.

Birinin bizi bir kalıba sokması tek bir soruyla mümkün olabiliyor; necisin?... "Süleyman Efendi'nin kitaplarını okuyup Allah'a hizmet ediyorum, o halde Süleyman'cıyımdır herhalde!" ya da "menzildeyim seydaların kitaplarını okuyorum ve hizmet ediyorum, menzilciyimdir!" veya "Risalei Nurları okuyup hizmet ediyorum, olsam olsam nurcuyumdur!" Oysa kimse kendine böyle bir isim aramıyor! Lakin hasımlarımız itinayla bizi böyle kümelere adapte ediyor. Peki neden? Direkt olarak yalın bir dille müslümanla savaşıp, kendini deşifre edemez! Peki ya ne yapar? Şunlar şucu der, bunlar bucu der, kendini yormadan, sadece kelime muhimmatını harcayarak, dokur  kumaşını, aramıza çekeceği perdeler için...

Genelde "Benim dedem de hacı!" diye başlarlar dokumaya. Potansiyel bir tehlike arzedişimiz bir sohbette aramıza katılan üçüncü kişinin özenle seçilmiş ve gönderilmiş biri olmasını sağlıyor.

Bilmedikleri bir şey var ki; biz büyüsek de en büyük balık bile olsak, onların muamelesine mukabele etmeyiz, en büyük balinaların plankton yemesi gibi, nasibimizden ötesini hayal bile etmeyiz...

Eski çin evleri malumunuz üstüste  beş altı çatı ile dizayn edilirdi. Dünya evi de aynı böyle. Ev ahalisini bir arada tutan her neden bir çatıyı temsil ediyor ve en alttan başlayarak birini inanmasa da inancımıza saygı duyduğu için kardeş görmek bir çatıyı, inanıp dua etse bir üstteki çatıyı, namaz kılsa bir üsttekini, tarik ile bir üsttekini, mezhep ile bir üsttekini, ölçü alıp o kadar genişletebiliriz dairemizi... Ya da sadece ehli iman olmasını yeter sebep görüp diğer vasıfları toplayıp çöpe atar en üstteki en kusursuz çatıyı ölçü alır, estauzubillah "İnnemel Müminine İhvatün" sırrı ile atıldığımız girdaplardan çıkarız biiznillah!

Büyüğü tercih etmenin sebebi; büyük olanı tanımlamak olduğu kadar, küçük olanı tanımlayabilmektir.

Lügatimizde ne kadar "cu", "cü", "cı", "ci" varsa kardeşliğimize perde olan ki; kumaşını bizzat hasımlarımızın dokuduğu, yırtmaktan başka en üst çatıya gitmenin başka yolunu bilen var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum