Bugünün Müslümanı, Miraca çıkmak istiyor ama

Bugünün Müslümanı, Miraca çıkmak istiyor ama

Araştırmacı yazar Mehmet Ali Bulut Haber7'deki yazısında Miracın anlamını kavramak'tan bahsetti.

Risale Haber - Haber Merkezi
 
"Bugünün Müslümanı, Miraca çıkmak istiyor ama namaz kılmıyor…" diyen Bulut; Müslüman, İslamın gerektirdiği şekilde yaşamadığı takdirde "bela, musibet, kargaşa, huzursuzluğun; hatta yurtlarının manen ve madden işgaline sebep olacak büyük savaşların gelip kapıya dayanacağını düşünmüyor." dedi.
 
Mehmet Ali Bulut'un yazısının ilgili kısmı şöyle:
 
Bugün Miraç Kandili… Rabbim bizi miracın anlamını kavramış müminlerden eylesin.
Ama yazık ki biz seremonileri ve hatıraları aktarmaktan manaları ıskalıyoruz...
Resulullah, eşref-i mahlûkat olduğunu bütün âleme gösterip gitti. Bize de yaşamından pratikler bıraktı… Kendi miracımızı nasıl gerçekleştirebileceğimizi de bize göstererek...
"Namaz müminin miracıdır" buyurdu. Nefsin ruha, bedenin huzura, ruhun rabbine nasıl varabileceğini gözler önüne koydu. Miracı, bir tür hayvan olan insanın ademiyet mertebesine yükselişinin merdiveni yaptı.
 
Ama yazık ki, değil normal insanlar, Müslümanlar dahi onun hakkını veremiyor, veremedi. Hele bu asırda! Bu, öyle acipbir asır ki Müslümana dahi dünya hayatını tercih ettiriyor:
 
-Bugünün Müslümanı, Miraca çıkmak istiyor ama namaz kılmıyor…
-Sağlıklı yaşamak istiyor ama oruç tutmuyor.
-Toplumsal huzur olsun istiyor ama zekât vermiyor.
-Kargaşadan, terörden, ihtilal ve darbelerden uzak yaşamak istiyor ama faizden ve onu meşrulaştıran kredi belasından uzak durmuyor…
-Bağımsız olmak, başkalarının uzaklardan gelip iç işlerine karışmasını istemiyor ama haccın hakkını vermiyor…
 
Oysa bir Müslüman toplumda bunlara riayet edilmediği takdirde, bela, musibet, kargaşa, huzursuzluğun; hatta yurtlarının manen ve madden işgaline sebep olacak büyük savaşların gelip kapıya dayanacağını düşünmüyor.
 
Bir Müslüman, kendini bir Hristiyan, Yahudi ile veya bir tür sabii veya pagan olan toplumlarla kıyaslayamaz:
-"Onlar da namaz kılmıyor, zekât vermiyor, her türlü hatayı işliyor ve bir şey olmuyor" diyemez.
 
Zira onlar, yürürlükten kalkmış bir esasa muhalefet ediyorlar. Mümin ve Müslüman ise yürürlükte olan İlahi Yasa'ya muhalefet ediyor. Çünkü Cenab-ı Hak, "Artık Allah katında geçerli din İslam'dır" buyuruyor. Ondan başka bir din ile gelenlerin yaptıklarının, karşılık görmeyebileceğini haber veriyor biz kullara…
 
Yürürlükten kalkmış bir kanuna muhalefet etmek ceza gerektirmez. Ama siz beğenmeseniz de yürürlüktü olan bir yasaya muhalefet müeyyidesiz/cezasız kalmaz.
İslam dünyası bu gerçeği yaşıyor.
 
Başının dertten kurtulamaması, hayatının bir kan ve gözyaşı deryasına dönmesi bu nedenledir… Dualarının kabul görmemesi de bu nedenledir!
 
Biz ilahi yasayı ihlal ediyoruz ama huzuru da istiyoruz. Biz kardeşlik hukukuna uymuyoruz ama istiyoruz ki herkes bizi sevsin. Biz komşumuz açken uyuyoruz ama istiyoruz ki döşeğimiz "rahat döşeği" olsun. Olmuyor.
 
Rahmetli Akif'in "Nur istiyoruz sen bize yangın gönderiyorsun? Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun!" dediği hali yaşıyoruz.
 
Esasında bir yönüyle bu da rahmettir. Hatalarımızın cezasını burada bize ödetiyor Allah merhametinden. Ya Büyük Günün mahkemesine bıraksa ne yaparız? Bu yüzden yaşananlar bir tür rahmettir ki kefaret oluyor günahlarımıza… Yani hep kefaret ödemekten, kulluğun keyfini yaşamaya fırsat bulamıyoruz ki bir iyi gün yüzü görelim…
 
*  *  *
 
Bediüzzaman, Birinci Dünya Harbi yenilgisinden sonra yaşanan umutsuzluk günlerinde, muhteşem bir rüya görür. Rüyasında onu, İslam dünyasının o tarihten sonraki mukadderatının konuşulacağı bir meclise çağırırlar. O da gider. Dünyada benzerini görmediği bir meclisle karşılaşır. O mecliste ona birileri "Neden bu savaşta yenildiniz?" diye bir soru sorar.
 
Bediuzzaman da rüya içinde bu soruya hiç de makul/nesnel değilmiş gibi görünen ama ince düşüldüğünde son derece isabetli ve hikmetli olduğu anlaşılacak cevaplar verir…
O zatın "neden yenildiniz?" sorusuna Bediuzzaman şu mealde cevap verir:
 
• Rabbim bizi İslam ile şereflendirdi, karşılığında da günde beş vakit namaz istedi. Biz onu ihmal ettik. O da birikmiş secde ve rükû haklarını, milletin evlatlarını beş yıl siperlerde yat kalk yaptırarak aldı…
 
• Rabbim, içimizdeki çaresizlerin ve açların halinden anlamamız ve vücudumuza sıhhat kazandırmamız için senede bir ay oruç tutmamızı istedi, biz nefsimize güya acıdık ve oruç ibadetini ihmal ettik. O da millete beş yıl kıtlık yaşatarak, birikmiş oruç haklarını aldı…
 
• Rabbim, aramızdaki fakirleri de koruyup kollayalım, toplumun huzur içinde yaşaması için vazifemizi yapmış olalım diye bizden kırkta bir zekât istedi. Biz vermedik. O da milletin tüm sermayesini topa tüfeğe barut yayıp soktu ve yaktı. Böylece birikmiş zekât haklarını birden aldı…
 
Bediüzzaman, her cevabının sonunda "Sadakte" (doğru söyledin), karşılığını alıyor.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum