Bu kullarımı siz mi dalâlete düşürdünüz, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?

Bu kullarımı siz mi dalâlete düşürdünüz, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Furkan Sûresi 17-20. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

17-(Rabbin) onları ve Allah’tan başka tapmakta oldukları şeyleri toplayacağı gün, (o tapılanlara) der ki: “Bu kullarımı siz mi dalâlete düşürdünüz, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?”

18-(Onlar:) “Seni tenzîh ederiz; senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat onlara ve babalarına birçok ni‘metler verdin de sonunda (seni) anmayı unuttular (*) ve helâk edilmeyi hak eden bir kavim oldular!” derler.

19-(Bunun üzerine diğerlerine şöyle denir:) “İşte (taptıklarınız) söylemekte olduklarınızda sizi gerçekten yalancı çıkardılar; şimdi ne (azâbı) geri çevirmeye, ne de (kendinize) bir yardıma güç yetirebilirsiniz.” Artık içinizden kim zulmederse (bilsin ki), ona (pek) büyük bir azab tattıracağız!

20-(Ey Resûlüm!) Senden önce peygamberlerden gönderdiklerimiz var ya, şübhesiz ki onlar da elbette yemek yerler ve çarşılarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbirinize imtihan yaptık. Bakalım sabredecek misiniz? Rabbin ise hakkıyla görendir.

(*) “Cin ve insin en çok isyanlarını, en şedîd tuğyanlarını (şiddetli taşkınlıklarını), en azîm küfranlarını (büyük nankörlüklerini) tevlîd eden (doğuran) öyle bir vaziyetleri var ki, ni‘met içinde in‘âmı (ni‘met vermeyi) görmüyorlar. İn‘âmı görmediklerinden, Mün‘im-i Hakīkī’den (ni‘meti gerçekte verenden) gaflet ediyorlar. Mün‘im’den gafletleri sâikasıyla (sevkiyle) o ni‘metleri esbâba (sebeblere) veya tesâdüfe isnâd ediyorlar (dayandırıyorlar), Allah’dan o ni‘metlerin geldiğini tekzîb ediyorlar (yalanlıyorlar). Binâenaleyh (bundan dolayı), her bir ni‘metin bidâyetinde (başlangıcında), mü‘min olan kimse Besmeleyi unutmasın, okusun! Ve o ni’metin Allah’dan olduğunu bilmekle, kendisi ancak Allah’ın ismiyle, Allah’ın hesâbına aldığını bilsin, Allah’a minnet ve şükranla mukābelede (karşılıkta) bulunsun.” (Mesnevî-i Nûriye, Habâb, 81)