Birey ve özgürlük

Birey tanımını toplum bilim ve ruh bilim açısından incelemek, bireyin şekillenmesinde ve birey oluştaki çizgiyi ve aynı zamanda gelişimi de ele vermektedir.

Birey;
1. Ruh bilimi;  İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarını kendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek can, fert.
2.  Toplum bilimi;  Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert. (TDK Güncel Sözlük)

Birey olmak ise; yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü  olarak tanımlanmakta. (TDK Güncel Sözlük)

Ruh bilimdeki tanımla toplum bilimindeki tanım farklığı göze çarpmaktadır. Ruh bilim bakış açısıyla özgün olan ve olması gereken; kendine özgü ayırıcı özellikleri olan bireyin farklılıklarının ortaya çıkarılıp toplumsal faydaya dönüştürülmesidir. Toplum bilim açısından ise farklılık değil aynılık söz konusu. Toplum bilim, bireyin düşünce, duygu, irade özelliklerini toplum içinde belirleyerek aynileştiriyor. Kamusal düzen ise bunu destekliyor ve besliyor. Dayatmacı kamu düzeninde ise, bireyi ve toplumu tamamen devlet kotları ile inşa söz konusu olmaktadır.

Temel tezat bu noktada ortaya çıkıyor. Aynileştirme çabasıyla tanımlama ile özgürleştirme çabasıyla farklılaştırma birbiriyle çatışıyor. Burada uzlaştırma konusu üzerinde durmak gerekmektedir.

Toplumsal düzenle bireysel özgürlükler ve farklılıkları aynileştirmek yerine uzlaştırılması daha doğru bir yaklaşım olmaz mı? Uzlaşmacı bireylerden oluşan bir toplum daha yaşanılası olmaz mı?

Bu noktada bakış açımız;
Öncelikle insan tanımında anlaşmak olmalı. İnsan sadece maddi bir varlık değil. Toplumun güdüleyeceği, baskılayabileceği bir nesne de değil. Diğer taraftan manevi donanımları ile birey olarak farklılaşan, özgünleşen ve sadece kendine benzeyen, istisnası kendisi olan bir varlıktır insan.

Farklılıkların farklı kıldığı bir evrende, bir hayat kümesinde ve toplumda birlikteliği sağlayacak ortak normların beraberliğinde buluşmak, farklılığı toplumsal bir aynileşmeye dönüştürmeden ortak değerleri yaşatacak bir ahengi temin etmektedir.

Toplum baskısı yerine, toplum bilincine sahip bireylerin özgürlük alanını “Ne kendisine ne de başkasına zarar vermemek” üzerine planlamak gerekir.

Özgürlüğün sınırı, kul olmanın verdiği yaratıcıya ait olma, yaratılma potansiyelinde sonsuz güce bağlanmak ve insanca düşünme, talep ve gerçekleştirme evrelerine açılmaktır.

Kamu gücünün, kanun hakimiyetine dayalı düzenleyici rolü, katılımcı, bireylerin ortak paydasına dayalı sistem ve demokratikleşme, istişare ve ortak akla dayalı açıklıkla mümkün olur.


Ancak;
Kendi gerçek yaşam koşullarını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini düzenlerken modern birey yalnız ve tek başınadır. Buradaki tek başınalıkta, bireyin kendi kültüründen, toplumsal ve dini her tür değer yargılarından bağımsız olduğu, daha doğrusu tüm bu değerlerin anlamını ve değerini yitirdiği bir yeni durum söz konusudur. Bireyle ilgili olarak bu noktaları göz önüne almadan birey ve toplumla ilgili projeler üretmenin, başka bir ifadeyle modernitenin meydan okumalarını dikkate almadan Ortaçağdan kalma teori ve söylemlerle modern bireyle iletişim kurmaya çalışmanın anlamsızlığı açıktır.

Kur’an’a göre İlahi emanetin öznesinin birey olduğu açık bir gerçektir. Kur’an ve Hz. Peygamberin öğretisinin tanıdığı temel gerçek birey olmakla beraber; İslam, insanların bir toplum olarak beraber ve işbirliği yaparak çalışmalarını öngörmektedir. Bu, aynı zamanda, İslam’daki bireyciliğin, çağdaş insanın kendi bireyciliğinin içine hapsolmasından ayrıldığı noktadır. Böylece, adeta kendi kendine tapan, tüm değerlerin (epistemolojik ve ontolojik) kaynağı ve merkezi olarak kendini gören bir bireycilik Kur’an açısından savunulamaz.
Allah, Kur’an ve dolayısıyla ahlakın muhatabı ve öznesi birey iken, inanan bireyin müslüman bir toplumu oluşturması veya böyle bir oluşum sürecinin içinde kendisini zorunlu olarak bulması ise imanının ve Kur’an’ın oluşturduğu bireyci anlayışın bir gereğidir.

Bireyin iman, islam ve takva eksenli bir kişilik geliştirmesi ve böyle bir kişiliğin de zorunlu olarak müslüman toplum olarak örgütlenmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde yeniden müslüman olmuş, iman, islam ve takva ekseninde Kur’an’ın ahlakını yansıtan bireylerden oluşmuş bir toplum "iyiliği emredebilir, kötülükten sakındırabilir". Zira iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırabilmenin, bireysel çabanın yanında, bir de toplumsal ve siyasi yönü bulunmaktadır. İyiliği emretme, yaptırma ve kötülüğü önleme, kötülüğe neden olanları engelleme ve gerekli durumlarda cezalandırmanın siyasi bir otorite ve gücü gerektirdiği açıktır. (Kur’an’ın Öngördüğü Toplumun Temeli Olarak Birey-İbrahim Özdemir)

Günümüzde ise, modern bireyin yetkin duruma gelmesi aşamasına kadar geçen süreçte bireyin şekillendirilmesi ve özgürlüklerinin sınırlanması söz konusu. Aynı zamanda zihni sınırlarda oluşturuluyor. Eğitim araç olarak kullanılıyor. Bu noktada özgürlükler ve zihni sınırlamalar üzerinde tartışmak gerekli.

Hakikaten kamusal düzen açısından baskılama gereklilik mi? Başka yol ve yöntem olabilir mi? Özgürlüklerin sınırlandırılması, baskılanması, çatışması değil uzlaştırılması lazım.
Ülkemizde cari kamu düzeni,otoriter bir kalıpta,kendi insanını “üretmeyi” ve toplumu kendince inşayı cumhuriyetin kuruluşundan beri hedeflediği için,birey ve toplumla çatışma halindedir.

Demokratikleşme, zihin kotları sivil algılardan uzak ihtilal  bariyerlerine  çarpıp enerjisi tükendikçe, yeniden toparlanma zorluğu, her defasında kamu otoritesini ve devletçi toplum kurgusuyla ertelenmekte ve güçsüzleşmektedir. 
Birey öznesi, bu şartlarda gelişimi engelleyen, baskıyı doğuran travmalar yaşamaktadır. Gerginlik, çatışma, ötekileştirme ve dayatma kültürü,planlanmış zamanların provokasyon sermayesi olarak stoklanmaktadır. 

Bu zorba düzene karşılık, bireyin özgürlük alanı, zihin inşası ile başlar. Zihnimiz, zaten bir sınırın simgesi. Cüz’i irade, gerçek irade sahibinin bize verdiği bir cüz, bir “kırıntı” diyeceğimiz neviden.  Zihnin kendi algı kapasitesi içinde bir sınırsızlığı var. Yani sınırlarında sınırsız. Bir anlamda varlığının sınırlarında boyutsuz bir izlenim veriyor.

Bu güne kadar insan hafızasının depoladığı bütün zihni hasılat ve gelinen noktada, hala çözüm bekleyen ve ulaşmaya zamanın ölçeğini aşan bir bilim denizinin, varlıkla bilgi bağlamındaki sonsuzluğun içinde bir son, bir sınır ve nokta kadar olduğumuz yönünde.

İnsan ve sahip olduğu düşünce sistematiği ve onu besleyen fonksiyonlar, büyüğün içinde küçük, ancak büyüğü düşündüğü, onu anlamaya çalıştığı, evrenin sırlarına vakıf olmaya gayret ettiği için arayışındaki  sürekliliğin ve sınırsızlığın kapsadığı bir büyük alemle buluşma var. Kendi büyüklüğü buradan geliyor. Yoksa kimyasal değeri, hiçte zannedildiği kadar bir anlam ifade etmiyor.

Özgürlük;
is. 1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî (TDK Güncel Sözlük)

Özgürlük, sınır demektir. Yani ne yapacağını bildiği kadar, neyi yapamayacağını bilme iradesi ve gerçeğidir. Kendini gerçekleştirme (=Tahakkuk) isteği, gereklere uyma zorunluluğudur. Bu uyma, aynı zamanda uygunluk prensibidir. Yani kalitedir. Bunun için, gereklilikler zinciri, bir eylem sorumluluğudur. Beraberinde uygunsuzluktan kaçınma ve özgürce belirlediği hedefine, onun gereklerine uyma özgürlüğüyle birlikte, onu zedeleyecek tanımsızlık/sorumsuzluk/yanlışlık/uygunsuzluk engellerinden de uzaklaşma ve onları yapmama özgürlüğüdür.

Yani, özgürlük, bizi doğrunun odağında kendimizi tutma kararlılık ve  bilinçli tercihidir.
İç barışımızın onay ve ret alanlarında iyiye, güzele, doğruya “evet” derken, tersi yöndeki ayrıştırıcı ve zıtlaştırıcı davranış ve eğilimlere “hayır” deme eğiliminin kuvvet bulup çelikleşen bir sağduyu olmasıdır.

Özgür birey, toplumu özgürleştirir. Özgür toplum, beraber düşünme ve ortak ihtiyaç kümesini toplumsal sözleşmeye dönüştürür. Kamu, bu sözleşmenin icra edileceği bir örgütlenme ve düzendir.
Bu kıvamın hayat bulduğu ülke tasavvuru ile zihni bariyerlerimizden kurtuldukça, öteki olan yakınlaşır ve ortak havzada enerji üretimi başlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum