Birand

Her gün 300 bin cenaze “elmevtu hakkun” dedirtiyor ama Birand gibiler söyletmeyle kalmıyor. Bütün hasseleriyle hissettiriyor/yaşatıyor.

Ölümün sıcaklığını ensede hissettirmesi onu tanıyan ve sevenler için bir kabus haline dönüşüyor. Bütün lezzetleri bir anda tahrip edip acılaştırıyor. O nedenledir ki, onu tanıyan yakınları sevsin sevmesin hüngür hüngür ağlıyor. İnsanların iç dünyasını bilemeyiz. O anda aklından ne geçiyor kestiremeyiz. Ama büyük ekseriyetin empati kurarak ağladığını düşünmeden de edemiyoruz.

Genelde kendi ölümünü düşünür insan, hayatın geçiciliği ve bir gün ayrılık vaktinin geleceğini hatırlar.

Karda kışta yürürken karşımızda yürüyen bir insanın kayıp düştüğünü görünce güleriz. Gerçekte acımamız gerekir. Ama biz gayrı ihtiyari güleriz. Neden güleriz? Çünkü o anda üstünlük psikozu devreye girer. İçten içe “ben senden üstünüm, sen düştün ben düşmedim” fikri şimşek gibi gelip geçer ve insan da güler.

Bu ölüm gerçeğinde de insan kendini onun yerine koyar. Fakat bu defa “sen öldün ama ben ölmedim” diyemediğinden gülmesi mümkün olmamaktadır. Bir gün kendisinin de mezara gireceğini bilmesi gülmeyi ağlamaya dönüştürmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri boşuna “Ey muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zîra, asr-ı salis-i aşrın, yani on üçüncü asrın minaresinin başında durmuşum, sûreten medenî ve dinde lakayd ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camie davet ediyorum.” (Tarihçe-i Hayatı sh. 75) demiyor.

Hem Kur’an-ı Hakim mealen “Kabrin arkası için çalışınız! Hakîki saadet ve lezzet ondadır.” derken bu günlerin çabuk geleceğini söylemeye çalışıyor.

Medeni olmak, kültürlü olmak, meşhur olmak bir şey değiştirmiyor. Günü gelen çantasını (pardon kefenini) alarak gidiyor.

Birand inançlı bir insandı ama bu inancını yaşantısına aksettirmeyen bir insandı. Yani İslamiyetsiz bir imana sahipti. Umreye gitmişti ama kimseye bunu söyleyememişti. Müslüman olduğunu, inançlı olduğunu alenen söylemeyi konumu nedeniyle olacak itiraf etmekten çekinmişti. Belki de yanlış bir anlayışın kurbanı olmuştu. Diyorlar ya, “ibadet de gizli kabahat de.” İşte belki de bu anlayışın etkisinde kalmıştı veya bulunduğu ortam bunu söylemeye müsait değildi.

Kendi itirafı “herkes beni komünist bilir oysa ben Allah’a inanırım hatta umreye gittiğim halde bunu kimse bilmez” demiş.

İbadet gizli olmaz öyle olsaydı Namaz için günde beş vakit hoca ezan okumazdı. Herkes gizlice evinde kılsın denirdi. Hac ve zekat farz olmazdı.

Ancak, Allah’ın emirleri dışında ilave ibadetleri evinde gizlice, gösterişten uzak yapmanın daha uygun olacağı söylense de bu geçmiş asırlar için doğru olabilir. Bu asırda İslami yaşayış tezelzüle uğradığından onları da (riyadan korkmuyorsa) aleni yapmakta fayda var. Belki bazı insanlar için müşevvik hükmüne geçer.

Birand sevabıyla günahıyla çok aktif bir hayat yaşadı. Hayatın her türlü zevkini bu kısa ömürde tattı diyebilirim. İnsanlığa birçok faydalı hizmetlerde bulundu. Bütün bunları bir anda bırakıp gitmiş olması birçok insana hayal kırıklığı yaşatabilir. “Neden çalışıyorum.” dedirtebilir.

Ama unutmamalıyız ki, hıfz-ı İlahi hiçbir şeyi kaybettirmez. İnsanlığa faydalı hizmetlerin ücretini mutlaka bir şekilde verir. Bunu cennette vermesi şart değil insan cehenneme de gitse orada ona güzel bir ortam hazırlamak suretiyle veya azabını azaltmak suretiyle karşılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum