Abdullah YILMAZ

Abdullah YILMAZ

Bir zamanlar

Bir zamanlar, Yaradan’ın rızasını tahsil etmeyi hayatının gayesi addeden idealist bir delikanlı vardı;

Bir zamanlar, Resul’ün sünnetine ittibada azami gayret gösteren Sünnet aşığı bir delikanlı vardı;

Bir zamanlar, Üstadının İman ve Kur’an hizmetine fedai olmaya azmetmiş “adanmış genç bir ruh” vardı;

Bir zamanlar, bulabildiği her müsait vakitte, çölde susuz kalmış bir yolcunun vahadaki suya iştiyakı misali, Risale-i Nur Külliyatı’ndan İman ve Kur’an hakikatlerini nûş etmeye müştak bir genç vardı;

Bir zamanlar, “Bir genç dinsiz olmuş” haberi karşısında duyduğu teessür ve ızdırabdan kalbi parçalana yazan rakik-ül kalb bir delikanlı vardı;

Bir zamanlar, kalan ömrünü “güneşten daha parlak, cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirin” bir hakikate vakfetmeye ahd-ü peyman etmiş bir genç vardı;

Bir zamanlar, bulunduğu muhitte deruhte ettiği iman hizmetiyle -bilinmediği, görülmediği, görüşülmediği halde- ehl-i imanın kalplerine manevi kuvvet veren bir adsız fedai vardı;

Bir zamanlar, “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitane Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-yi gaybî ile bizi temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmetler vesaireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, ‘Sadakte’ deyiniz.” diye nida eden o kutlu Üstadın hitabına mukabil “Sadakte Eyyühel Üstad” diyerek ayağa fırlayan bir serdengeçti vardı;

Bir zamanlar, acele edip kışta gelen “helaket ve felaket asrının adamı”nın ektiği nur tohumlarının zemininde çiçek açtığı ve derlediği bu çiçeklerden bir buketi Horhor toprağının kapıcısı olan Van Kalesi’nin başına takmaya azmetmiş idealist bir delikanlı vardı;

Bir zamanlar, İslamiyet hakikatini, hakkıyla, kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek Nesl-i Cedid’in bir ferdi olmayı gaye edinmiş bir genç vardı;

Bir zamanlar, “En hayırlı genç; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır” hadis-i şerifini hayatının düsturu edinmiş muttaki bir delikanlı vardı;

Bir zamanlar, işlediği her bir günahın, kafasına giren her bir şüphenin kalp ve ruhuna yaralar açtığının idrakiyle günaha mukavim bir delikanlı vardı;

Velhasıl, bir zamanlar, sağ eline Güneşi sol eline ayı verseler inandığı davasından vazgeçmeyen dava adamı bir genç vardı.

Bendeniz o delikanlıyı çok ama pek çok özledim.

Yitirdiğim o gençliği, idealizmi, adanmışlığı ve serdengeçtiliği bulan ya da yaşayanlar; ne olur, onu elinizden kaçırmayın ve her daim şükrünü eda edin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum