Bir insanın himmeti ve ümmetin selameti

“Kimin himmeti milleti ise, o tek başına küçük bir millettir.”

Bediüzzaman’dan okuduğum bu söz, bana Hz. Ömer bin Abdülaziz’i hatırlatır. Daha dünyaya gözlerini açtığı ilk günlerden itibaren himmet parıltıları hissedildiği gibi, gençliği de, sonraki yılları dabunun izleriyle doludur. Bu özelliği, onu akranlarından farklı kılar. Emevî hanedanına mensup olmasına rağmen gençlik yıllarında kendisine “Ömerî Ömer” diye hitap edenlerin olması da, vefatından sonra “İkinci Ömer” olarak anılması da onun bu farklılığının bir yansımasıdır. Annesinin Hz. Ömer bin Hattab’ın torunu olması hasebiyle, büyük dedesi Halife Ömer’e nispetle verilir bu isimler.

Her dönemde yaşının üzerinde bir bilgi birikimiyle dikkatleri üzerine çekmesi bir yana, hadiselere bakış açısıyla ve olayları yorumlama şekliyle de büyük bir olgunluk gözlemlenir onda. O dönemde vuku bulan bazı olumsuz hadiselere bakarak umutsuz bir tablo çizenlere, “Madem Cenab-ı Hak ellerimizi bu hadiselere bulaştırmadı, o halde biz de dilimizi bulaştırmayalım” diyerek farklı bir ufuk açar.

Çocukluk yıllarında amcası (sonradan kayınpederi olan) Abdülmelik’tir Emevî halifesi. Medine’de ilimle geçirir o yıllarını. Gençlik yıllarında amcasının büyük oğlu Velid hilafet makamına gelince, Hz. Ömer bin Abdülaziz Medine’ye vali olarak gönderilir. Velid’in ölümünden sonra amcasının diğer oğlu Süleyman halife olur ve Süleyman çok sevdiği Hz. Ömer’i danışmanı olarak yanında bulundurur.

Hz. Ömer bin Abdülaziz’in bu dönemlerin hepsinde çok takdire şayan uygulamaları olur. Küçük bir örnek olarak, Emevîlerin menhus âdetlerinden olan Ehl-i Beyt aleyhine Cuma hutbelerinde söyletilen kem sözleri, Süleyman’ın halifeliği sırasında kısmen kaldırtmayı başarır. Aslında Süleyman ikna olmuştur ama otuz beş yıl gibi uzun bir süredir tekrar edegelen bir geleneği hepten kaldırmakta mütereddit kalır. Henüz sadece birkaç ilde kaldırılmıştır; ancak gelinen nokta itibariyle kemikleşmiş bir âdetin kaldırılabileceğine dair zihinlerde bir ışık yakması açısından muazzam bir başarıdır. Kendi halifeliğinde ise tamamen kaldırır.

Bütün yaşantısındaki faaliyetleri bir yana, Süleyman’ın vefatından sonra hilafet makamına getirildiği günden sonraki yirmi dokuz aylık destansı yaşantısıysa bir yana... Çünkü önceki dönemlerde herhangi bir kaydı, bağlantısı olmadığı için, rahattır. Şahsi kararı neticesinde dilediği gibi davranma salahiyetine sahiptir. Bir meseleyi Süleyman’a arz ettiği takdirde görevini yapmış, mesuliyetinden kurtulmuş olacaktır; velev Süleyman kabul etmese bile. Fakat halifelik başka... Devlet topraklarında yaşayan sıradan bir şahıs bile Ömer’le bağlıdır ve eğer ona dair yükümlülüğünü bihakkın yerine getirmezse o, Ömer için müşkül bir bağ olacaktır.

Halife Ömer’in himmeti öylesine büyüktür ki, tek başına küçük bir ümmet gibi vazife görme erdemini sergiler. Bu da hiç kolay değildir. Daha halifeliğinin ilk gününde “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar mesafe olsaydı ey hilafet” diye inlemesi, mesuliyetin ağır yükü altında nasıl zorlandığının adeta bir özeti hükmündedir. Tıpkı, Fırat’ın kenarında kaybolan bir koyunun hesabını vermekte zorlanacağını söyleyen büyük dedesi Hz. Ömer bin Hattab gibi, o da sorumluluğunun farkındadır. Pek çok kişinin düşündüğü gibi rahat edilecek bir makamda değil, muhtaçlara hizmet ulaştırılacak bir mercide olduğunun bilincindedir.

Bu himmet uykularını kaçırır, sabahlara kadar çalışma azmiyle doldurur bütün hücrelerini. Onun hızlı temposuna ayak uydurmakta zorlanan valileri olur. Kimisi müsaade ister, kimisini de halife görevden azleder. Çünkü insanlara hizmet edecek valilere ihtiyaç vardır, onlara tahakküm edecek efendilere değil. Bu muameleye rıza gösterenler çalışırlar canla başla.

Herkes ondan memnun olur. Halifeye mektup gönderip duvarının kısa olduğu için hırsızlar tarafından tavuklarının çalındığından dert yanan Fertune Sevda da memnundur. Sıradan biri olan Fertune’nin duvarını yapmak üzere bizzat gönderilen koskoca vali Eyyub bin Şurahbil de.

Uzun yıllardır Emevîlerin başında büyük bir dert olan Haricîlerle mücadelede ciddi bir noktaya gelinir. Çünkü kılıçla değil, kalemle onlarla mücadele eder halife. Ve Allah’ın dinini yüceltme gayretiyle kullandığı kaleminin sivriliği karşısında kılıçlar körelir, kınına girer. Daha önce Emevîlerin can düşmanı iken, gelip kendisine tâbi olan Haricî liderler olur.

Dış fetihleri durdurur, iç fetihleri başlatır. Önündeki perdelerin birer birer açılmasıyla İslamiyet güneşi her tarafı nurlandırır. Gören gözler kamaşır, çıkmamak üzere gönüllere yerleşir. Sair milletlerin efradından fevç fevç İslamiyet’e dehalet edenler olur.

Hele hadislerin yazılmasına dair verdiği kesin kararın önemini hakkıyla anlatmamız mümkün değildir. O güne kadar hep bir tedirginlik vardır. Duyduğu hadisleri kendi şahısları için yazdıran Hz. Ebu Bekir de, Hz. Ömer de vefatına doğru onları yaktırdığı için başkaları yazmaya hiç cesaret edemez. Oysa Resulullah aleyhissalatü vesselamın vefatı üzerinden yıllar geçmiştir ve hadislerin unutulup gitme tehlikesi vardır. Hz. Ömer bin Abdülaziz uzun süren toplantılar tertipler. Yazılmasını istemeyenlerin itirazlarını, illa yazılsın diyenlerin gerekçelerini dinler ve durum mukayesesi yapar. Neticede, dile getirilen endişelerin o gün için geçerli olmadığını anlar ve hemen hadislerin doğru kaynaklarından alınıp yazılmasını ve kendisine gönderilmesini emreder. Böylece hadis gibi önemli bir kaynağın sonraki nesillere ulaşması için büyük bir hizmet başlatmış olur.

Tıpkı büyük dedesi Hz. Ömer bin Hattab gibi halkın arasında dolaşır, dertlerini gözlemler. Fakat sonraki dönemlerde idarecilere has bir yöntem olarak anlatıldığı gibi “tebdil-i kıyafet” çıkmaz insanlar arasında. Çünkü zaten giydiği kıyafet başkalarının rahatlıkla giyebileceği sadeliktedir.

Bu gezileri ve gözlemlemeleri neticesinde yeni yeni kararlar çıkartıp, yeni yeni uygulamalar getirir. Bir defasında karşılaştığı bir yolcunun söyledikleri halifenin gözlerinin dolmasına, sürurla ağlamasına neden olur: “Yurdumdan çıkarken zalimler mağlup, mazlumlar muzaffer durumdaydı. Zenginler varlıklı iken, fakirler destek gören bir konumdaydı.”

Sadece Müslümanların değil, gayrimüslimlerin de memnun olduğu, zekât memurlarının toplanan zekâtları verecek fakir bulamamaktan dert yandıkları, oldukça geniş bir yüzölçümüne sahip olan bütün ülkede ferah ve rahatın hüküm sürdüğü Hz. Ömer bin Abdülaziz’in hizmeti; başarılarını çekemeyen, elde ettiği haksız gelirlerini kestirdiği için içten içe kendisine kızan akrabaları tarafından kurulan tuzaklar neticesinde çabucak son buldu.

O tek başına bir millet hükmüne geçmiş muazzam bir şahsiyettir. Vefat ettiğinde herkes rahat bir yaşam seviyesine kavuşmuştur. Bu tek istisnası kendi çocuklarıdır. Kayınbiraderi hiç olmazsa hazineden onlara bir ödenek ayrılması için vasiyet bırakmasını söyleyince halifeden şu ayeti dinler: “Benim dostum ve yardımcım, Kur’an’ı indiren Allah’tır. Bütün salih kullarını koruyup gözeten de O’dur.” (A’raf suresi, 7:196.) Sonrasında da şunları söyler: “Ömer bin Abdülaziz’in çocukları ya Allah’ın salih kullarıdır ya da değillerdir. Malî yardım yaparak onları Allah’ı anmaktan uzaklaştıran kişi olmak istemem.”

Yazmakla buraya sığdıramayacağımız kadar çok icraatlara vesile olan Hz. Ömer bin Abdülaziz, şahsi yaşantısında, ibadetlerindeki hassasiyetinde, takvasında ve zühdünde de eşsiz şahsiyetlerden biridir. Bütün bu icraatlar ve elinin altında olan imkânlar, onun takvasına mani olamıyor. Çünkü Bediüzzaman’ın tespitinde olduğu gibi “harikulade bir zühd-ü kalp” ve muazzam bir himmet sahibidir.

Himmeti büyük olanın gayreti de büyük oluyor. Böylesine büyük manevi bir duayı Allah geri çevirmiyor ve bir insanın yalnız başına dünyayı nasıl değiştirebileceğine, ümmetin selamete ereceğinedair hüsn-ü misal kılarak ümitsizlik illetine de merhem yapıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum