Bir gece ansızın gelebilir miyim?

Ve kıyamet kopacağı gün güneş batıdan doğacakmış.
Ve güneşi balçıkla sıvama azmi maymun iştahlarını kabarttıkça çıldırasıya dalaşmalar baş gösteriyor.
Lakin yıldız geçidi savaşlarında tek bir hatanın boyutlar arası keşmekeşliğe sebebiyet verdiğini unutmuşa benziyoruz.
Yüksek tansiyon hastasına tuzlu yemek vermek tıbbın kaidelerine aykırıdır.
Daha da ötesi:
Sokağa çıkma yasağını unuttuk mu dersiniz?
"Bir gece ansızın gelebilirim."
***
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir."
Peki, "Hâkimiyet "nedir?
İbni Haldun şöyle der;
"Hâkimiyet kişinin elinin üzerinde veya elinin üstünde; elinden yukarıda bir başka elin olmamasıdır."
Peki,
Monarşi, Oligarşi, Teokrasi nedir?
Ya da;
Mutlakıyet, Meşrutiyet, Cumhuriyet nedir?
Ya bir kişiye veya belli bir ekibe, belli bir azınlığa iktidar hakkını, hâkimiyet hakkını veren sistemler nelerdir?
Onlar ve ötekiler gibi…
Peki, partileri kapatmayı nereye koyacağız?
Yarın bir kez daha kapatma davası açılsa kim ne diyebilir?
Hakikaten; siz söyleyin: Türkiye neyle yönetiliyor?
En iyisi şu şarkıyı mırıldanmak, nasıl olsa alışkınız.
“Bir gece ansızın gelebilirim.”
***
Ne dünyanın başından geliyorum ne de dünyanın sonuna varabilirim.
Benimkisi kalp katılığına bir vazelin sürmektir.
Yahut da alışkanlıkların ötesinde var olması gereken “hür dünyaların” varlığına bir kapı açmaktır.
En azında itikadi açıdan söylüyorum.
Duygularımıza yerleşmiş bire bir huysuzlukların geriye bıraktıkları talanları hesaplamak adına…
Yahut zulümle beslenen adalet mekanizmalarının işleyiş tarzına bir “kahır” çekmek adına…
Her neyse, konuyu değiştirmiş gibi yapıp aslında asıl konuya gelecek olursak;
Siz hiç istiklal mahkemelerine düştünüz mü?
Ben nice canlarımı orada bırakarak gelmişim.
Şu an karşınızdaysam, bana suç diye isnat ettikleri cezamı arka taraftaki idam mangası karşısında cellattın ipi çekmesiyle ödedim de geldim.
Hatta bana: “sen yarın ters ters öksürebilirsin bu sebeple seni idam etmeliyiz” demişlerdi.
Ve idam oldum da geldim.
Aslında ne söyleseydim de idam edeceklerdi.
Onun için içimde bir sürü küfür etmek geliyordu lakin yine yiğitlik bende kalsın diye hiç küfretmedim.
Heyhat ki yiğitliğe pislik sürmemek adına kişiliğimi de zora sokmuşum ya…
Her neyse ben yine de şarkımı söyleyeyim:
Bir gece ansızın gelebilirim.
***
Bu yukarda bahsettiğim kişilerle “devrimler” arasındaki mahkemelik diyaloglar için geçerli.
Devlet nezdinde ise rüzgâr bir başka eser.
Kişiler kuleleşir, kuleler kale olur.
Derken;
Kaleler yıkılmak için olur ve yıkmak için fedailer lazım.
“Susadım su isterim bana bir çeşme gösterin.”
Lakin bir akış var ki tarihin derinliklerinden beri durdurulmadı gitti.
Bir türlü kuzu kurda rahat yüzü vermedi.
Hep kurt şikayet etti kuzuyu.
Çünkü hep çayın aşağısından su içen kuzu, gariban (!) kurdun suyunu kirletti durdu.
İdamla yargılanan dedeme “adi beygir hırsızı” cezasını vermişlerdi.
Vermişlerdi de dedem kabul etmemişti.
“Ya idamımı ya beratımı” demişti.
Ne idam ettiler ne de berat.
Fakat o gün bu gündür kurt bir türlü rahat rahat su içmedi.
Hep suyunu bulanık sandı.
İşte şimdi anlıyorum ki; kişi itikadına göre hayatta lezzet alıyormuş.
Yani hakikat bakan kişiye göre değişir.
Yani kurt hep bulanık su içer.
Yani hep nafakanlar basar kurdu.
Çünkü kuzuların sonu gelmez.
Yemekle bitiremez.
Fakat ben de şu şarkıdan kurtulmadım gitti.
İtikadıma yerleşmiş bir kere.
“Bir gece ansızın gelebilirim.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum