Benlik ve Ulusçuluk

Geleneksel toplumlar ortak din ile birleşip farklı dinle ayrışırdı. Toplum içinde de soylular ve devlet erkânı dışındakilerin ekonomik yaşam şartları benzerlik gösterirdi. Coğrafi keşiflerle orantılı olarak gelişen sanayileşmenin getirdiği toplu üretim imkânları ve ticaretin dünya çapında yayılmaya başlaması tüccarların da toplum içinde sivrilmesine neden olduğu gibi diğer halk tabakalarının da gelişen paya ortak olma hissini uyandırmıştır. Artan üretim sistemi gerektirmiş ve gelişen sistem de devlet yapısında ve sanayi-ticari hayatında modernleşmeyi doğurmuştur.

Batı toplumunda din ve dünya hayatında neredeyse tek egemen olan kilisenin zaman içerisinde Rönesans ve reform hareketlerinin etkisiyle hâkimiyetini kaybetmesi ve halkın ekonominin içine daha etkin girmesiyle kendisine yönetimde söz söyleme hakkı doğurmuş olup mutlak otorite olan krallıkların sorgulanması ile demokratik arayışlar baş göstermiştir. Halk devlete içerden bir yandan dâhil olurken diğer yandan sömürge rekabeti ve diğeri tarafından sömürülme korkusu halkı ortak ekonomik menfaate kavuşma ve onu koruma gayesiyle birbirine kenetlenme ihtiyacı doğurmuştur. Milliyetçilik/ ulusçuluk politikaları yürüten yeni durumla yüzyıllar boyunca hanedanlığın yayılması ve dinin korunması için savaşan topluluklar artık ülkenin milli menfaati için taraf seçmeye ve bazen çatışmaya girmeye başlar. Din kimliği ile çatışan bu yeni eğilim millet kavramını dinin yerine koymaya başlar. Kutsallar, ödevler, ödüller ve cezalar millileşir. Bu durum her ülkede milli birliği, modernleşmeyi ve ortak hedefe koşmayı sağlıyor gibi gösterdiğinden özellikle sanayi devrimini gerçekleştirmemiş Doğu toplumlarınca örnek görülür. Üretim sağlanmadan modernleşmenin sebebi olan sanayi hızlandırılmadan neticelere kavuşmak istemelerinden Doğu toplumları da milliyetçiliğe karşı tepki ve kurtuluş olarak sarılmışlardır. Artık dünya genelinde bir gerginlik ve çatışma zeminine girilmiş olup milletler ekonomik hedefleri için dünya savaşlarına rahat girmeye başlamışlardır. Ülkeler yaptıkları savaşlarla milyonlarca insanın ölümüne neden olurken ülke içinde de ulusçuluk politikaları ve yapay- göreceli tarih yazımlarıyla sosyal ve kültürel zenginlikleri de yok eden kıyımlar yapmışlardır.

Milliyetçiliğin zararlarını gören Batı toplumu modernleşmeyi yeniden gözden geçirmiş ve birçok alandan çeşitlilikleri parçalı sunan ve farklılıkları beraber yaşatan post modernizme geçmişlerdir. Ulusal devletler olarak yıllarca azılı düşman olan milletler Avrupa Birliği bünyesinde ortak kimlik oluşturmuşlardır. Yine iç savaştan kurtulan Amerika birleşik devletler olma yoluna gitmiştir. Günümüzde sömürgelerine ve işgallerine devam edenler ulusçuluk politikalarını bırakarak en azından içinde ve etrafında huzuru yakalamışlardır.

Doğu toplumlarının çoğu ise modernleşme zeminini sağlamadan devlet aracıyla modernleşmeyi kavramsal ve ulusçuluğu ideolojik olarak uygulamaya çalışmasından ve bunun neticesinde geleneği tamamen yok sayma ve vatandaşlarını tek tipleştirme eğilimlerinden dolayı sosyal kırılmalar ve ruhsal-fiziksel çatışmalar ortaya çıkarmışlardır.

Ulusçuluk insan hayatındaki ergenlik dönemine denk gelir. Çocukluğun saflığı ve öngörülemeyen ve nedensiz duyguları ve davranışları yerine ergenlikte arzulayan ve kendini öncelen bir insan tipi karşımıza çıkar. Kendini kendisine ve başkalarına ispatlamaya çalışan, bir yandan kendini tanıma-tanıtma gayretinde olan ve bunu yaparken de yetişkinlerin sahip olduğu şartlara sahip olmadığı halde onlara öykünen, onlara cevap yetiştirip herkesle çatıştığından başta kendisini ve sonra etrafındakileri mutsuz ve huzursuz eder. Sadece kendini önceleme ve tek hisleri ile hareket etme bencilliğini pekiştirir. Kendisine ve başkasına iyi ve kötü olanı mantığıyla tam kavrayamadığından kendisine yararlı gördüklerine odaklanır. Karakterine tam kavuşamadığı ve kendini ispat için gruplaşır ve farklı olanlarla çatışır. Ailesini dahi beğenmez ve en başta yakınlarını üzer. Ailesinin ona çocukluğunda ve devam eden hayatında sahip çıkmasını görmediğinden ulusçuluğun geleneği inkâr etmesi ve hor görme durumu gibi bir vefasızlık hali ortaya çıkar. Ergenlik insanın kendini ve toplumu tanıdığı önemli bir evredir. En az zararla atlatılması gereken risk dolu bu dönem bir insan hayatının tamamını işgal etmesi, ulusçulukla topluma ve her bireye için ne kadar çekinilmez ve tehlikeli bir hayat sunuluyor demektir.

Ulusçuluk toplumda bir benlik oluşturduğu gibi her bireyin de aynı benliğe sahip olmasını ister. Ulusçuluk bu benliği kutsallaştır ve etrafına ödüller ve uzağına cezalar serpiştirir ve insanları kendine mecbur etmeye çalışır. Kişi de bu durumdan yoksun kalmak istemediği gibi kendi benliğinin kutsal benlikten olmasının verdiği yapay şerefle milletiyle övündüğü gibi dolaylı olarak kendisi ile övünür ve bununla kalmaz diğerini daha az değerli ve düşük görür. Bu durum Türkiye’de tuhaf bir sonuç çıkarmıştır: Türk ulusçuluğu benzemek istediği Batı toplumları karşısında kendisini ezik ve daha az zeki ve medeni görür ve Doğu toplumlarına karşı da kendisini üstün ve onları hor görür. İki tarafı keskin bir bıçak olan bu yaşam, coğrafya ve medeniyet algısını elde tutmanın mümkün olmamasından içine kapanık ve iç dinamikleri ile çatışan bir sonuç ortaya çıkmıştır. Örnek olarak ülkemizdeki yapısal ve bazen reflekssel olarak devam eden Türk ulusçuluk politikası tarih içinde silahlı ve siyasi bir Kürt hareketine neden olduğu gibi ulusçuluğu öğrenen Kürtlerin bazıları da kendilerini ve bütün Türkiye’yi ve etrafını yakan ateşin devamlılığını bugün kendi ulusçulukları adına savunuyorlar. Oysa bu coğrafyada yeni bir ulusal devletin varlığı arda kalan birikimlerin yakılması ve zayıf olan ortak bağların da koparılması demektir. Farklı ulusal yeni yapıların ortaya çıkmasına neden olan devletlerin ulusalcılık politikaları devletin yapısından ve hukukundan çıkarılıp her kesimi kapsayan ve geleneği ve modernliği bütünüyle yaşatan çok kültürlü çağdaş düzene kavuşma politikası güdülmelidir.

Çünkü taşlar art arda olarak değil de yan yana durduklarında domino olmaktan çıkacaklardır.

(AD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum