Abdullah YILMAZ

Abdullah YILMAZ

Benim Üstadım

Bir aziz dost, önceki yazıyı okuduktan sonra, bendenize şöyle bir sual tevcih etti: “Madem Üstadın, başta gönüldaşlarımız olmak üzere, topluma anlatılmasında problemler var, o zaman işe Üstadı anlatmakla başlamak gerekmez mi?” Bu suale muhatap olduktan sonra, kendi iç dünyamda bir muhasebeye giriştim ve “Benim Üstadım kimdir?” sualine cevaplar aradım. Aşağıdaki satırlarda bu arayışın bazı cevapları sıralanmaktadır:

* Benim Üstadım, iman hizmetinde Yaratıcının rızasına nâiliyeti yegâne gaye görmektedir. Ona göre, eğer Allah yâr ise, her şey yardır. Eğer o yar değilse, bütün dünya alkışlasa beş para ehemmiyeti yoktur.(1)

* Benim Üstadım, yazdığı eserlerle, dinin tavr-ı esasîsini bozmadan ve ruh-u aslîsini rencide etmeden, yeni izah tarzlarıyla, zamanın anlayışına uygun yeni ikna usulleriyle, İman ve İslamiyet hakikatlerini muhtaç gönüllere ulaştırmaya çalışan “yüksek bir din hadimi”dir.(2)

* Benim Üstadım, İslâmiyetin dairesine selef-i sâlihîn gibi takva-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyat-ı diniyenin imtisali tarîkıyla dâhil olmuş bir âlimdir; zaruriyatı terk eden ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden ve felsefe-i maddiye ile âlûde ulema-üs su’dan değildir.(3)

* Benim Üstadım, sünnet-i seniye dairesinde ve hakikat mesleğinde ehl-i imana halis, tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Ona, fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâsta terakki etmek gerektiğine bütün kalbimle inanıyorum.(4)

* Benim Üstadım, kendi sözünü bile, o söylediği için hüsn-ü zan edip kabul etmememi, sözlerinin hayalimin elinde kalmasını, o sözleri Kur’an ve sünnet mihenklerine vurmamı, eğer altın çıkarsa kalbimde saklamamı, bakır çıkarsa üstüne gıybeti, arkasına ise bedduayı takıp kendisine geri göndermemi ister.(5)

* Benim Üstadım, “hakiki ihlâs ve hakperestliğin, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmak” olduğunu savunur.(6)

* Benim Üstadım, mesleğimi ve fikirlerimi hak bildiğim vakit; "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkım olduğunu, fakat “Hak, yalnız benim mesleğimdir” demeye hakkım olmadığını savunur.(7)

* Benim Üstadım, dini cemaatlerin ana maksat olan İslam’a hizmette birleşmeleri gerektiğini; meslek ve meşrepler itibariyle birleşmenin ise mümkün olmadığını, hatta caiz olmadığını; zira böyle bir çabanın taklit yolunu açacağını ve “Neme lazım”cılığa kapı açacağını savunur.(8)

* Benim Üstadım, İslam ve Kur’an kaynaklı kitapların, onları mütalaa ve müzakere eden Kur’an âşıklarını doğrudan doğruya Kur’an ile muhatap edecek birer şeffaf cam niteliğinde olması gerektiğini, ancak zamanla taklitçilerin hataları nedeniyle paslanıp Kur’an’a perde olabildiklerini savunur.(9)

* Benim Üstadım, toplumun imanının kurtulması için ahiretini de feda etmeye razı; gözünde ne cennet sevdası ne de cehennem korkusu olan; Kur'ân yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemeyen, milletimizin imanını selâmette görürse, cehennemin alevleri içinde yanmağa razı bir Kur’an fedaisidir.(10)

* Benim Üstadım, ubudiyet vaktinde dergâh-ı İlahiyeye müteveccih olduğu vakit, kendini herkesten ziyade bedbaht, aciz, fakir ve kusurlu gören, bütün dünya onu medh ü sena etse, iyi ve sahib-i kemal olduğuna onu inandıramayacağı bir kulluk bilincine sahiptir.(11)

* Benim Üstadım, kendisinin idamına çalışanlara dahi, imanlarını kurtarmaları şartıyla, hakkını helâl eden; hatta bir mahkemede yanlış muhbirlerin ve casusların evhamları ile kendisiyle birlikte yetmiş kişiyi mahkûm etmek için bin dereden su getirmeye çalışan bir savcının, üç yaşındaki çocuğunu koğuş penceresinden görüp, o masumun hatırı için o savcıya beddua etmeyen bir şefkat abidesidir.(12)

* Benim Üstadım, dava arkadaşının bin kusuru da olsa onun aleyhinde bulunmaktan korkan, onun aleyhinde bulunmanın iman hizmetinin aleyhinde ve din düşmanlarının lehinde bulunmak olacağını savunan bir dava adamıdır.(13)

* Benim Üstadım, Kur’an hizmetindeki arkadaşları uğruna istirahatını, haysiyetini, şerefini ve hatta sevinçle ruhunu bile feda etmeyi göze alan bir misyon insanıdır.(14)

Hâsılı, Bediüzzaman’ın ilk talebesi Hulusi Yahyagil’e iktidaen ben de(15) ; bana böylece hakikat dersini veren Bediüzzaman’a ömrümde ilk defa “Üstad” dedim. Hata etmedim, isabet ettim.

DİPNOTLAR:
1-Şualar, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 63; Barla Lahikası, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 78.
2-Şualar, s. 669.
3-Sözler, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 482.
4-Kastamonu Lahikası, İstanbul: Envar Neşriyat, ss. 88-89.
5-Münazarat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 14.
6-Lem’alar, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 152.
7-Mektubat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 265.
8-Hutbe-i Şâmiye, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 99.
9-Sünuhat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 31.
10-Tarihçe-i Hayat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 630.
11-Mektubat, s. 457.
12-Tarihçe-i Hayat, s. 456; Emirdağ Lahikası-II, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 245.
13-Şualar, s. 517.
14-Şualar, s. 498.
15-Barla Lahikası, s. 35.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
22 Yorum