Ben ihtiyar bir kadın, bu kocam da yaşlı bir kimse iken mi doğuracağım?

Ben ihtiyar bir kadın, bu kocam da yaşlı bir kimse iken mi doğuracağım?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Sûresi 69-73. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

69-And olsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhîm’e müjde ile geldiler: “Selâm (senin üzerine olsun)!” dediler. Bunun üzerine (O da:) “Selâm (sizin üzerinize de olsun)!” dedi; beklemeden (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.

70-Fakat ellerinin ona uzanmadığını görünce, onlar(ın durumların)ı yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir çeşit korku düştü. (Onlar ise:) “Korkma! Şübhesiz ki biz (Allah’ın melekleriyiz ve) Lût kavmine (azab vazîfesi ile) gönderildik!” dediler.

71-Bu sırada (İbrâhîm’in) zevcesi (Sâre) ayakta idi; (bu zâlim kavmin helâk edileceği müjdesini duyunca) bundan dolayı güldü; (biz) de ona İshâk’ı müjdeledik; İshâk’ın ardından da (bir torun olarak) Ya‘kub’u!

72-(İbrâhîm’in hanımı Sâre:) “Vay bana! Ben ihtiyar bir kadın, bu kocam da yaşlı bir kimse iken mi doğuracağım? Doğrusu bu gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi.

73-(Melekler) dediler ki: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun?(*) Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir ey ev halkı! Şübhesiz ki O, Hamîd (hamd edilmeye yegâne lâyık olan)dır, Mecîd (ihsânı bol olan)dır.”

(*)“Kadîr-i Alîm ve Sâni‘-i Hakîm (Cenâb-ı Hakk), kānûniyet şeklindeki (kānûna dayalı) âdâtının (âdeti olan icrâatlarının) gösterdiği nizam ve intizamla, kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesâdüf işine karışmadığını izhâr ettiği (gösterdiği) gibi, şüzûzât-ı kānûniye ile (kānun hâricindeki işleriyle) (...) meşîet (dileme) ve irâdetinde (irâdesinde), fâil-i muhtâr (dilediğini yapıcı) olduğunu ve ihtiyâr (dileme) sâhibi olduğunu ve hiçbir kayıd altında olmadığını izhâr edip yeknesak (hep aynı şekilde olma) perdesini yırtarak ve herşey, her anda, her şe’ninde (hâlinde), her şeyinde ona muhtaç ve rubûbiyetine münkād (terbiyesi ve irâdesi altında) olduğunu i‘lâm etmekle (bildirmekle) gafleti dağıtıp, ins ve cinnin (insanların ve cinlerin) nazarlarını esbâbdan (sebeblerden) Müsebbibü’l-Esbâb’a (sebebleri yaratan Zât’a) çevirir.” (Tılsımlar, 16. Söz, 31)