Ben doğru söylüyorum

Ben doğru söylüyorum

Demek ki gıybet sadece birinin hoşlanmayacağı şekilde konuşmaktan ibaret değilmiş

Diyadin Ömeroğlu'nun yazısı:

Ben doğru söylüyorum

Her köşe başında gizli bir tuzağın olduğu günümüzde mü’minlerin bu tuzaklara düşmemesi için uyanık ve düşmanını iyi tanıması lazım. Düşman derken bunu bir şahıs ya da bir topluluktan değil, içimize yerleşmiş bizzat kendimizin besleyip büyüttüğü nefs-i emareden bahsediyorum. Bir avukatın en iyi savunduğu davadan daha iyi savunuyoruz nefsimizi. “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında – var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yusuf:53) Ayet-i kerimede de geçtiği gibi hem nefis kötülüğü emreder (biliyoruz) hem de ona sahip çıkıp savunuyoruz.

Peki bunu niye yapıyoruz? Bunu en güzel yine Kur’an-ı Hakim’deki “nefisler ‘kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır kılınmıştır."(Nisa, 128) ayetiyle ifade etmektedir. Belkide o bencil tutkuların en sinsi olanı gıybet ettiğimizde sahip çıktığımız gururumuzdur. Nasıl mı? Gıybet ettiğimizde biri bizi uyardığında “–E ben doğru söylüyorum.” deyip nefsimizin kalesi oluyoruz. Yahu batsın senin “doğru söylüyorum” deyip sahip çıktığın günaha. Bataklığa saplanmışsın haberin yok. Gıybet nedir öyleyse? Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ifadesiyle: “Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir iftiradır.”

Dikkat buyurunuz zina, adam öldürme, hırsızlık yapmaktan değil, en sinsi olanı yani gıybetten bahsediyorum. Çünkü zina eden adamın samimi tevbesini Allah kabul eder ama kul hakkına giren gıybet öyle değil. Gıybet eden, gıybet edilen hakkını helal etmedikçe affedilmez. Yine Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ifadesiyle gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a’mali salihayı yer, bitirir. Alvar İmamının dediği gibi: "İncitme bir canı; yıkarsın arş-ı Rahmanı." Kardeşler yıkmayın arş-ı Rahmanı!!!

Hz. Aişe bir gün Efendimiz'e Hz. Safiyye'nin boyunun kısa oluşunu dile getirir. Bu sözden hiç hoşlanmayan Allah Rasulü (sas), "-Aişe! Öyle bir söz söyledin ki eğer o söz denizin suyu ile karışsa herhalde onun tadını ve kokusunu bozardı." diyerek eşini uyarır. Yine Hz. Aişe bir gün Efendimiz'e ismini bilmediğimiz bir kişinin boyunu-posunu ve davranışlarını taklit eder. (Ebu Davud, Edep, 40)

Demek ki gıybet sadece birinin hoşlanmayacağı şekilde konuşmaktan ibaret değilmiş. Efendimizin, "Karşılığında bana dünyayı verseler bile insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tasvir etmeyi kesinlikle sevmem." sözü gıybeti özetliyor. Daha da kötüsü nedir biliyor musunuz? Bir kişi hakkında gıybet edersin, oda gider beş kişiye anlatır günahı katlanır. Ama bir topluluk hakkında su-i zanda bulunur gıybet ederseniz…

Son olarak yine yolumuza ışık olan şu hadis-i şerifle bitirelim: "Su-i zandan çekininiz; çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksiğini-gediğini görmeye ve işitmeye çalışmayın, hususi hayatlarını araştırmayın. Birbirinize haset etmeyin, düşmanlık yapmayın, arkanızı çevirip küsmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun, kardeş!" (Buhari, Edep, 57)

Allah sizlerle birlikte beni de yukarıdaki mübarek hadis-i şerife idrak ettirmesi ve onu hayatımıza fiili olarak rehber etmesi dileğiyle…

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.