Bediüzzaman’la uğraşma! Kendine başka meşgale bul!

Bediüzzaman’la uğraşma! Kendine başka meşgale bul!

Abdülkadir Badıllı ağabeyden ilahiyatçı Osman Ünlü’ye hem cevap hem uyarı...

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdûlkadir Badıllı ağabey, Said Nursi ve Risale-i Nur hakkında yalan-yalnış sözler sarfeden ilahiyatçı Osman Ünlü’ye hem ilmi bir cevap verdi hem de sert bir şekilde eleştirdi.

“TGRT gibi dost ve kardeş olan bir kanalda bu şahsı konuşturmak, bizi çok çok üzmüş rencide etmiştir” diyen Badıllı ağabey, Osman Ünlü’ye şöyle seslendi: “Bediüzzaman’la, onun eserleriyle uğraşma! Kendine başka bir meşgale bul.”

Badıllı ağabey, yazısının ikinci bölümünde ise Bediüzzaman Hazretlerinin şahsıyla ilgili “mehdi-Hz. İsa” gibi yorumları cevapladı.

OSMAN ÜNLÜ’YE CEVAP

HAŞİYE

(Bu haşiye Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hocanın karşı tarafa verdiği kısa cevabın haşiyesidir.)

Bu haşiyede  ayrı ve başka  ve önceki mevzu’un tersi ve zıddı olan bir hususu kaydetmek istiyorum, şöyle ki: Bu günlerde büyük din alimi ve muhakkiki Prof. Dr. Ahmed Akgündüz hocamızın büyük sa’y ve gayretiyle meydana çıkardığı cihan-baha değerinde ma’lum ve müsellem araştırmalarının mahsülü Hazret-i Bediüzzaman’ın pek çok geniş ve engin  ve baştan başa vesikalı, hüccetli hayatını ve cihan çapında olan Kur’anî, dinî ve milli hizmetlerini meydana çıkarıp koymasına karşı, körleştirici bir cehlin içindeki gabavetden gelen bir kıskançlıkla, ya da kasır bir idraksizlik ile, ya da amiyane bir tasavvufun ğulüvvü..

Veya –maazaallah— irkî bir zebunluğun taassubuyla ifratkarlık haleti içinde Hz. Bediüzzaman’a karşı son derece kerih ve kabih bir lisan kullanarak, onu ta’neylemesi ve iftiralar düzmesi ile, Osman Ünlü adında sözde ilahiyatçı şahıs için, kestirmeli bir ta’birle, evini kendi başına yıkmıştır deriz. Çünkü bu adam Bediüzzaman’ın hayatına, hizmetlerine karşı çok cahil olduğu anlaşılıyor.

Muhterem Ahmed Akgündüz bu müfteri ve yalancıya karşı cevabında yalnız, “Ahmakın cevabı sükuttur” demesi doğru ve hak ise de, lakin ilahiyatçı, hayır hayır israiliyatçı Osman Ünlü adındaki şahıs gibi mütecavizlerin kerahat-avaz ağızlarına birer taş vurmak da bazen gerekli.

Adı geçen şahsın cehilli, iftiralı lakırdılarından çok, TGRT gibi dost ve kardeş olan bir kanalda bu şahsı konuşturmak, bizi çok çok üzmüş rencide etmiştir.

Şimdi Şahs-ı mezkür’ün iftiralı, şeni’ yalanlı iddialarının bir ikisine bakalım. Diyor ki Said Nursi’nin Ankara’da namaz hususunda Meclis-i meb’usan salonunda 50-60 mebusla birlikte bir namaz vaktini beklemekte iken, Mustafa Kemal paşa salona girdiğinde, Bediüzzaman’ın mebuslarla namaz ve ubudiyyet hakkındaki sohbetini görünce “Hocam biz seni buraya çağırdıkki, siyasi yüksek fikirlerinizden istifade edelim, sen geldin en evvel namaza dair şeyleri telkin etmeye başladın, aramıza ihtilaf soktun” diye bağırmasına karşı Bediüzzaman; “Paşa paşa kainatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namazı kılmayan haindir. Hainin hükmü merduddur” şeklinde haykırmasına “şov yapmıştır” demiş. Behey herif, meclis salonunda, altmış mebûsun huzurunda bu hakikati haykırması hangi cihetle şov olabiliyor? Sen hangi itikattasın? Cebbarlara, ceberut kumandanlara hakkı ve hakikati bilaperva haykırmasına şov diyenlerin hayatı şovdur, hissiz, donuk bir mahlukattırlar.

Peki 31 Mart hadisesinde 1. Divan-ı Harb-ı Örfi mahkemesinde yargılanırken, baktığı pencereden tam karşısında 20 tane alim ve şeyh dar ağacında asılı dururken, mahkeme başkanı Hurşit paşa Bediüzzaman’a yönelerek: “Sen de mi şeriat istemişsin, işte şeriatı isteyenler böyle asılırlar” tehdidine karşı Bediüzzaman, “Paşa sözlerine dikkat et. Senin gözlerini muvahiddinin kalemleriyle patlatırım. Sen Müslüman değil misin yoksa?” Şeklinde haykırmış. Şimdi ey ilahiyatçı, bu da mı bir şovdur? Keza, Rus kumandanına izzet-i islamiyeyi muhafaza için kıyam etmemesi ve idam kararına beş para önem vermemesi de bir şov mudur? Eğer, evet o da bir şovdur diyor isen, o durumda senin vicdanında hiçbir takdirkarlık bir kemalat itirafının hissi yoktur demektir.

BEDİÜZZAMAN VE SULTAN ABDÜLHAMİD

Hz. Üstad Bediüzzaman’la, merhum cennet-mekan Sultan Abdûlhamid Han arasında cereyan etmiş hadiseye veya vazifeye gelince: Katiyetle ve şeksiz bir kanatla ve ispatlı belgelerle ilan ediyoruz ki; Hz. Üstad Bediüzzaman hiçbir zaman ve hiçbir yazısında ona karşı saygısızlık yapmamış, hakaretli sözler sarf etmemiştir. Bediüzzaman bu hususta ne demişse, ne yazmışsa tamamı Asar-ı Bediiye kitabında kayıtlıdır, herkes görebilir. Lakin, bir İslam alimi olarak, bazı hususlarda Sultana bazı nasihatlerde bulunmuş, basın yoluyla açık mektuplar göndermiştir.

Bu şahsın herzelemesinde bahisleri geçen diğer zatların müdafaaları, bize ait değil millete aittir.

Bununla beraber, Sultan Abdûlhamid Han’ın tamamen Nebiler gibi ma’sum hiçbir hatası, kusuru yoktur, denilemez. Onun Mabeyndeki icraatçı on iki paşalarının bir çoğu mason oldukları için, pek çok zulümler icra etmişlerdir. Bu zulümlü hallere karşı bir-iki laf edenleri, İslam halifesi olan Sultan Abdûlhamid’e karşı çıkmış, şeriata karşı gelmişlikle damgalanıyordu.

RİSALE-İ NUR OKUYAN OSMAN ÜNLÜ İSLAMİYETTEN NİYE UZAKLAŞTI?

Bir de ey ilahiyatçı, diyorsun ki: “Ben Risale-i Nurları okuyunca veya okudukça İslam’dan uzaklaşıyordum veya uzaklaşıyorum.” Bilmiyorum, herhalde senin İslamlığın başka bir İslamiyettir. Evet, çünkü Risale-i Nurlar Kur’anın imanî hakikatlerinin en berrak bir tefsiri olduğuna hadsiz ehl-i hakikat, bilhassa binlerce ûlema ve bütün İslam alemi şahitlik yapıyor ve yapmaktadırlar. Risale-i Nur dünya milletlerinin 42 lisanına tercüme edilmiş olması, seni tard ve tekzib ettiği gibi, iddiamızı da te’kid etmektedir.

Evet, 1927 yılından bu yana, geçen doksan senelik zaman zarfında en az kırk milyon insan Risale-i Nurları hırz-i can ederek okumaları ve onunla akidelerini istikamete almalarına.. Ve şimdide ve halen alınan bilgilere göre kadın-erkek on beş milyon insan, bilhassa üniversite gençliği harıl-harıl o nurları okuyup iman ve akidelerini tahkim ve tahkik ederek kurtarıyorlar.

Ama sen şu zikri geçen kitle-i azimeye muhalif olarak, “Risale-i Nurları okuyunca İslamiyetten uzaklaşıyorum” diyorsun. Bu kaziye bir noktada doğrudur. Zira, güneşin ziyası yeryüzüne vurduğunda, pek çok ve hatta belki yüzde 99 eşya ve mahlukat bir çok yönden fayızlanıp neşv-ü nema kesb ederken, az bir kısım maddeler de mahiyetlerinin bozukluğundan taaffûn alır, kokuşur gider. İşte ey ilahiyatçı efendi senin mahiyetinde de herhalde  müteaffin bazı maddeler bulunmuş olmasın?!

Sana bir tavsiyem: Bediüzzaman’la, onun eserleriyle uğraşma! Kendine başka bir meşgale bul. Aksi halde, Risale-i Nurla, Bediüzzaman’ın mübarek şahsiyetiyle menfice uğraşmış olanlar, bila istisna rüsvay olmuşlardır. Vesselam.

***

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

SAPIK BİR MEDYUMLUK MU? YOKSA ASRÎ BİR RAFÎZİLİK Mİ?

Bahsedeceğimiz mevzu; fasit ve müfsit bir akımın –şimdi küçük, ama büyüme istidadında– hak ve hakikat ve Hz. Bediüzzaman’ın Kur’anî ve nebevi olan nezih ve müstakim meslek ve meşrebi adına bu akımın önüne set çekmek ile alakalıdır. Bu akımın menşei ise, küçüklüğünden beri dengesizlikler içinde hayatı devam eden ve hep aşırı temelsiz görüşler ileri süren ve birkaç senedir sapık bir medyum gibi musırrana asılsız ve hatta bir noktada küfre temas eden fikirler üreten, falcılıklar yapan ve şarlatanlıklar savuran bir şahıstan gelmiş, gelmektedir. İddiaları şöyledir:

“Zu’umlarınca Hazreti Üstad Bediüzzaman Saîd-i Nursî’nin azim ve mübarek şahsiyeti hem mehdi a.s imiş, hem Hazreti Hızır imiş, hem de Hazret-i İsa a.s imiş… Ve dahası..

Bu şarlatanlıklı fikirlerinin delil ve hücceti ise:

A) Hazreti Üstad’ın Tahir ve nezih hayatında vuku’ bulmuş üç şekilli merhaleler… Eski Said, Yeni Said ve daha sonra, tamamen ahiret ehli, tarik-i dünya olan üçüncü Said merhalelerinin ayrı ayrı hal ve vaziyeti.

B) İkinci bir delilleri de, Hazreti Üstad’ın ilmi kaidelerle yanlışlığını göstererek çürütüp reddeylediği  (لاَمَهْدِىَّ اِلاَّ عِيسٰى ) ibareli çok zayıf ve sahih hadislerle hükümsüz bırakılan hadisi ve aynı zamanda bazı hanefî uleması tarafından bu mana etrafında oluşturulan görüşler.

Biz de, bu son derece vahî, temelsiz cahilane ve sadece hayal mahsulü veya sapık bir medyumluğun herzeleri gibi olan ve sözde kuvvetli delillerinden A bölümündeki birinci maddelerini hakikat ve müstakim kıstaslı bir müvazenet mihenginden geçirmek istiyoruz.

Şöyle ki: Bediüzzaman Hazretleri Üstadımızın annesi, babası, cinsiyet ve cibilliyeti güneş gibi zahir olarak ortadır. Çocukluk devresi, tahsil hayatı ve bundan sonra kırk iki yaşlarına kadar devam eden gençlik devresi olan eski Said merhalesi ise, İslam’ın içtimai ve siyasi halleriyle meşgul olmuş olan hayatı ise eski Said faslı olduğuna dair pek çok vesikalarla mübeyyen ve aşikardır. Kırk iki’den sonraki hayatıysa, yani yetmiş yaşlarından evvelki hayat faslı, Yeni Said ve bundan sonraki hayatı ise, kendisinin ifadeleriyle tamamen tarik-i dünya ve ehl-i ahiret olarak bir Üçüncü Said şeklinde devam etmiştir. Kendi kalp ve ruh aleminde tamamen ahirete müteveccih bir halet içinde olmakla beraber, manevi ve Kur’an-i cihadını da, ehl-i küfür ve tuğyanın Kur’ana ve imana karşı savletli hücumlarını da def ve tard eden atom bombası gibi delilleri, hüccetleri ikame ederek devam etmiştir.

İşte, eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said devrelerinde ilham-ı Hak ile te’lif edip neşreylediği Nur Risaleleri elimizde ve önümüzdedir. Bütün Risaleler imani ve akidevi olup her türlü şüpheleri def etmiş, ediyor. Her çeşit müşkülleri, problemleri çözüp halletmiş ve etmektedir. Kur’ana ve Ehadis-i Şerifeye dayanan müstakim ve ehl-i sünnet vel-cemaatin görüşleri istikametinde ve onların namına meydanı baştan başa zapt etmiş, şimdide etmektedir. İşte Bediüzzaman’ın bu keramet-i ilmiyesindendir ki, onu İndallah evc-i kemalata ve gayet yüksek makamlara isa’ad etmiştir. Hem yine ondandır ki, Kur’an-ı mu’cizül-beyanın kudsi işaretlerini ve Hz. Ali (r.a.) ve Gavs-ı Â’zam’ın (k.s.) pek çok iltifat, tebşir ve tescilerine mazhar kılınmıştır.

Şimdi gelin düşünelim; Hz. Üstad’ın üç merhale-i hayatında vaki’ olmuş  devre ve merhalelerde, onun Hem Hazreti Mehdi, hem Hz. Hızır ve hem de Hz. İsa olduğuna dair herhangi bir ilgi bir işaret görülüyor mu? Asla. Ama o Hazretin müceddidliği ve mehdi-i azamlığına ise dünya şahadet ediyor.

B) İkinci Delilleri: Denizli hapis hadisesinde hem ehl-i vukuf, hem savcı hazret-i mehdi hakkındaki hadisleri inkar sadedinde: -Mehdi ile alakalı bütün hadisler mevzu’dur– diye ileri sürmüşlerdir. Bu batıl görüşün dayanağı da Buharî Sahihinde doğrudan mehdi ismi geçmediği için, onun hurucumu inkar etmişlerdir ve mevzu’luğa yakın çok zayıf bir hadiste لاَمَهْدِىَّ اِلاَّ عِيسٰى(Mehdi ancak Hazret-i İsa’dır) şeklinde bir kelam vardır. Hazret-i Üstadın tabiriyle muteaassıb bir kısım hanefi uleması da Mehdi hakkındaki; en sahih rivayetleri bile nefyetmek için mezkur zayıf rivayete dayanmışlardır. Hazret-i Üstad ise, hadis lafzını teeddüben zikretmesinden, o çeşit hanefi alimlerini muhatab alarak şöyle cevap vermiştir: “Eğer bu alimlerin dedikleri gibi olsa, o zaman İslamiyet Hıristiyanlığa tabi’ olması lazım gelecektir. Halbuki bundan başka onlarca sahih hadis ve rivayetlerde ise, ahir zamanda Hıristiyanlık dini İslamiyet’e dahil ve tabi’ olacaktır şeklinde kat’i hüküm mevcuttur.”

İşte buna göre, Hazreti Üstad birçok sahih hadislere dayanarak, bazı ulemanın mücerred olan kavl ve hükümlerini geçersiz saymış, yanlış bulmuştur. Ve bu hususta temelsiz olan o hayaliyon zümrenin kendilerine delil ittihaz etmelerinin, yani, “Hazreti Üstad İsa’dır” şeklindeki herzelerinin hakikat ile hiçbir alakası olmadığı, belki şeytanî bir vesvese olduğu sabit olmuştur. İşte hayaliyon zümresinin bu sapık fikirleri eğer Risale-i Nur talebeleri El-iyazübillah içine yerleşirse; demir yolu gibi sağlam, metin ve müstakim olan mesleklerinin büyük çapta hurafeciliğe ve hayalperestliğe bürünebilir. Bunların şu şarlatanlıkta ısrarları ile müfrit Rafiziler gibi; bugün Hazret-i üstada Hazreti-i İsa’dır (a.s) diyenler, yarın ona peygamberdir, daha sonrada İlahtır demeyeceklerine dair kefillik yapacak bulunmaz zannediyorum. Çünki mazide bu iş böyle başlamıştır. ALLAH korusun.

Evet, her bir insan, vahdanî bir şahsiyettir. Biri diğeri olamaz, her birisinin ruhu mustakil ve münferiddir.. Ve her bir insan ayrı bir alemdir ve tek başına bir şahsiyete sahiptir. Bilfarz eğer biz bir an için Kur’an’a ve bütün Hadis-i Şeriflere ve muhaddis olan umum ulemay-ı İslam’a ve bilhassa Mehd-i Âzam olan Hz Üstadın bu meseledeki apaçık şerh ve izahlarına ve hiçbir müphem nokta bırakmayacak şekilde beyanlarına zıt ve muhalif olarak; Bediüzzaman için hem mehdidir, hem Hazret-i İsa’dır hem Hızırdır (a.s.)” desek, –Allah muhafaza– batıl ve küfrî olan Tenasüh akidesini doğru ve gerçek kabullenmemiz lazım gelir.  Yani o iki Peygamberin ruhları gelmiş, hazret-i üstadın ruhuna ve bedenine girmişlerdir kabul etsek, o zaman batıl ve aşırı rafiziliğe de doğru giden bu meş’um telakkiden Allah’a sığınırız.

Neden “Rafiziliğe doğru giden fikir” dedik? Çünkü, Hıristiyanların mütaassıb, aşırı kısmı gayr-ı meşru’ bir muhabbetin neticesinde Hz. İsa’ya “İbnullah” (Allah’ın oğlu) dediler. Yani onu da bir ilah kabul ettiler. Yahudiler de Üzeyir (a.s.) için ayn-i küfri ve şirk-i akideyi taşıdılar... Ve Alevilerden aşırı olan Rafizî kısmı da Hazret-i Ali’ye (r.a.) ta onun henüz dünya da iken bu nameşru’ olan muhabbetlerinin te’siri ile ona ulûhiyet isnad ettiler. Halen edenler vardır. Rafizilerin İsmailiye kolu gibi…

Bu münasebetle İmam-ı Rabbanî kuddise sirruhunun keşfen tespit ettiği bir sırrı burada kaydetmek istiyorum, şöyle diyor:

“Hazret-i Mehdîy-i mev’ud ki, onun mürebbisi, Hazret-i Ali radiyallahu anhu ve kerremallahu vechehu gibi ilim sıfatıdır. Ve münasebeti Hazret-i İsa (AS) iledir. Güya (adeta) Hazret-i İsanın bir ayağı Hazret-i Alinin kerametperver olan başı üstünde, diğer ayağı Hazret-i Mehdinin mübarek  başı üzerindedir. Buna ilaveten de Hazret-i Musanın velayeti mehdinin sağ tarafında, Hazret-i İsa’nın velayeti ise onun sol canibindedir.”

162787.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum