Bediüzzaman’ın Türk dilinde yaptıkları

Bediüzzaman‘ın ne yaptığı konusu ile ne olduğu konusu birbirinden ayrı şeyler. Hiç kimse Bediüzzaman’ın söylemlerine sınır koyamaz, şuraya kadardır diyemez, şudur da diyemez. Bir filozof Sokrat hakkında bazı şeyler yazmış, bir başkası da demiş ki “o Sokrat’ı bir anahtar deliğinden gördüğü kadar görmüş.” Bir veli de ölmüş bir başka velinin mezarı başında demiş ki “Şimdi bu da diyecek ki ben Allah’ı bildim.” Velinin demek istediği ilkokul çocuğunun matematik bilgisi ile matematik profesörünün bilgisi gibi bir şey. Bir ilkokul çocuğu profesöre “ben de matematik biliyorum“ demiş. Profesör gülerek “evet evladım“ demiş.

Bediüzzaman’ın tekniği teorik konuşmamak. En ideal olanı yapmak, ama ideal olanı da “ben bunu yaptım bakın siz bir şey yapamazsınız” demez. Eleştirinin bir kuralıdır, büyük yazarlar büyük örnekleri vermişlerdir. Eleştirmenler ise şu şöyle olmalıydı, şu daha güzel şöyle olur derler. Recaizade için “iyi bir şair değildir ama iyi bir eleştirmendir, edebiyata hedefler göstermiştir” denilir. Hem yazar hem eleştirmen olmak çok zor, birisi olabilir ama ikincisi olmaz.

Orhan Pamuk Diyarbakır’a geldiğinde onun romanı hakkında bazı teorik sorular sormak istedim, öğrencilerle beraber. Baktım romancı iyi roman yazıyor ama roman teorisi konusunda bilgisini o an göremedim, sonra bana “bu konuyu başka zamana erteleyelim, sen soruları bana gönder ben cevaplarım“ dedi. Fethi Naci iyi bir roman eleştirmeni metin eleştirmeni idi, ama iyi bir romancı olmak iddiası yoktu.

Bediüzzaman Türk dilini koruyan bir yazardır. Ama dil şu olmalıdır diye teorik mülahazalar yapmamıştır. Türk dilinin son yüz elli yıllık dönemi sürekli örselenmiş yüzlerce teorisyen kitaplarca söz söylemiştir. Peyami Safa ve birkaç yazar güzel bir dili yakalamışlardır. Onun Türk dilini koruduğunu söylemeyi delilli, müberhem şekilde anlatacak bizim içimizde adam yok desem kimse darılmasın. Çünkü onun yaptıkları yüz elli yıllık yapılanları şöyle bir sinema levhaları gibi gözden geçirmesi gerekir. Bir felsefe öğretmeni onun Türk dilini koruduğunu söylüyor, bu adam Nur talebesi değil, ama hakikati görmüş.

Şinasi “bililtizam lisan-ı avam üzere kaleme“ alınmıştır diye saf Türkçe ile şiirler yazmış. Ama bu şiirler ne kadar Türkçe açısından tırmalayıcı, adeta birbiriyle uzlaşmayan, yıkık dökük duvarlara benziyor. Namık Kemal dile heyecan sentaksı yüklemiş, Vaveyla, Hilal-ı Osmani, Hürriyet Kasidesinde güzel örnekler vermiş ama onda da yine taka tuka bir tırmalayıcılık var. Günlük dil ile Türkçeleşmiş Arapça kelimeler tam uzlaşmıştır denemez. Namık Kemal, Vatan makalesinde güzel bir dil kullanmış dili bir milletin değerlerini korumasında iyi göstergeler tesbit etmiştir. Vatan Makalesi’nin dili Bediüzzaman gibi değil ona yakın.

Ziya Paşa’nın Şiir ve inşa makalesi ve şiirleri bu dilden uzaktır. Mithat Efendi roman dili oluşturmuş, tefsir dili kısmen felsefi bir dil meydana getirmiş, ama bunlar da mükemmel örneklerdir denemez. Mithat Efendi’nin felsefi dili Bediüzzaman’ın oluşturduğu nahiv yani dil felsefesine göre kıyaslanamaz. Schopenhavr hakkındaki etüdü bir farklı biyografidir ama Bediüzzaman gibi felsefe lügatinin terminolojisini bilmez. Huzur-ı Akl ü Fende Maddiyun Mesleki Dalaleti isimli eseri medarı iftihar bir eserdir. Burada Bediüzzaman gibi dine yapılan saldırıları enteresan şekilde savunur. Ama Bediüzzaman bu konularda bütün bunların mafevkidir. O dönemde Türkçe’yi en iyi kullanan Muallim Naci Efendi’dir.

Bediüzzaman Otuzuncu Sözde “Ben” yani “ene ve Atom” yani zerre konusunda bütün felsefe ve bilim tarihini eleştiren, yol gösteren ve hakikati ortaya koyan bir dil kullanır. Böyle felsefi eleştiri kısmen örnekli felsefe tarihi bizde bir başkası tarafından yapılmamış. Abdülaziz Bayındır sizi televizyonda dinledim ne kadar aslı astarı olmayan Bektaşi misal cümleleri yarım yarım söyleyip bu büyük adamı eleştiriyorsun, ayıptır ve insaf gerekir. İnsaf dinin yarısıdır. Allah layıkını verir inşallah göreceğiz. Otuz Üç Pencere risalesinde bilimin verileri ile onların kapalı pencere ve kapılarını Allah’a açan Bediüzzaman dar bir yorum dünyasına sıkışmış Müslüman alimini darlıktan, itikadı olmayanlarını de dinsizlikten kurtarır. Ruhu bayındır olmayanın efkarı da bayındır olamaz. Yüz tane alim topla pencereler risalesindeki ilim-din-yorum-akaid boyutuna varamazlar.

Türk dili konusundaki büyük metinlerle Bediüzzaman’ın metinlerini karşılaştıralım. Mesela ikinci noktanın ikinci mebhası isimli bahiste o kadar çok hassa varki. Bir kere Osmanlıcanın kulak tırmalamayan ve umuma mal olmuş kelimeleri ile günlük Türkçenin kelimeleri bu metinde o kadar kaynaşmış ve psikolojik bir derinlik ve psikanalitik bir analiz lisanına dönüşmüş. Orada insan ile olan dialogu ve ona bir yol çizmesi, yol haritası belirlemesi Türkçe’den oldukça anlayan insanların işidir. İfade hem canlı, hem kulak tırmalamıyor, adeta bir beste gibi yazılmış. Bir gün bunlar enine boyuna incelenecek, ama bilmem ne zaman, o zaman biri gelir mezarımıza bağırır. Mehmet Akif babası için “kalk baba kabrinden kalk, Arnavutluk yanıyor bir bak” diyor.

Bediüzzaman’ın kullandığı Türkçe, Türkçe’nin en ideal dili. Türkçecilerin dildeki Arapça Farsça ağırlıklı kelimeleri atmaları ortaya yolunmuş bir dil çıkardı, zorla bu kadar olur. Herşeyi yıktılar dili daha beter yıktılar ama dünya onlara kalmadı. Bir Molla Kasım geldi dilden atılan kelimeleri yerine koymak için Osmanlıcayı ikame etti, o yüzden bir kültür adamı olarak Erdoğan büyük adam. Onun milliyet ve milliyetçilikanlayışı harika. Türk devletlerinin askerlerini temsil eden askerler ile bir devlet adamını karşılamak, Türkçülerin de silahlarını elinden aldı, helal olsun. Güzel her zaman güzeldir. Erdoğan milliyetçiliği başlı başına bir tez ve kitaplık bir konu. Bediüzzaman’ın ruhu son yüzyılın bütün devlet adamlarında kısmen görünüyor. Demirel solun karşısında sağı birleştirdi,  Özal da aynı şeyi yaptı ama onlar korkuyordu, Erdoğan korkmayan bir adam, kimseye eyvallahı yok. Tabut olsun, jip olsun, ip olsun yapanın yanına kâr. Siz korkarsanız bütün nesneler size çirkin yüzünü gösterir, korkmazsanız güzel yüzü ile tebessüm eder.

Bediüzzaman Türk dilini korudu, bunun için bir kitap yazmak gerekir. Haydi bakalım ehli himmet.

Akif’e bu milletin milli marşını yazdıran Allah, Bediüzzaman’a dili muhafaza ettirir. Nasip meselesi. Geçen bir kız öğrencinin elinde kütüphaneden alınmış Bediüzzaman’ın bayrak renkli kitaplarını gördüm. “Onları ne diye aldın” diye sordum. “hocam Osmanlıca konuşmayı öğreniyorum onlarla, alıştırma yapıyorum” dedi.

Irklar beyaz kağıt gibidir, üzerine yazılan din, sanat ve felsefeye göre biçimlenir, yoksa kağıt içindeki fikri belirlemez. Onun için filozof insan için “tabula rasa“ demiş.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.