Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Bediüzzaman’ın penceresinden ‘tefekkür’ ne demektir?

Evren, büyük bir kitaptır. İnsanlar da o kitabı okuyan okuyucu gruplarından biridir. Bu kitabı okumak, bitirmek bir insanın ömür boyu başarabileceği bir şey değildir. O da zaten yaşadığı kadar okuyabilecektir. Dalgıçlar denizlere dalarlar, bir dalgıç denize ne kadar derin dalabiliyorsa gözüyle görebileceği güzelliklere o kadar çok yaklaşabilir, tefekkür edenler de düşünce denizlerine dalarlar. Ne kadar çok tefekkür ederlerse o kadar çok sırları çözebilir, kapıları açabilirler.

Kur’an, bir kitaptır, ayetleri insanlara yol gösterir, acaba bizlere nereye ve nasıl bakacağımızı, neleri düşünmemizi emreder?

"Tâ ki tefekkür edin." Bakara, 219;

"Tâ ki tefekkür etsinler." Nahl,44.

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün peş peşe gelişinde, akıl sahipleri için ayetler (deliller, ibretler) vardır. Onlar, ayakta iken, otururken ve yanlarına uzandıklarında Allah’ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. ‘Ya Rabbena, Sen bunları boşuna yaratmadın, Seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru’ (derler)." (Âl-i İmran,190-191)

Tefekkür bir meslektir, nafile ibadetlerden üstündür ve bir saati de bir yıldan daha hayırlıdır.

"Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır."

(el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn, 4:409 (Kitâbu't-Tefekkür); el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 1:78.)

Bediüzzaman da yaşadığı yıllarda birçok alimin kitaplarını okumuş,  insanlara asrın hastalıklarına göre İslamiyetin konularını nasıl anlatabileceğini düşünmüş, kendini Allah’a götürecek bir yol aramış ve sonunda o da Kur’an’a bakmış ve kendine şöyle bir yol bulmuştur:

*Cenâb-ı Hakka vâsıl olacak tarikler pek çoktur. Bütün hak tarikler Kur'ân'dan alınmıştır. Fakat tarikatlerin bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarikler içinde, kàsır fehmimle Kur'ân'dan istifade ettiğim "acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" tarikidir.

Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder. Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder. Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tariktir ki, Hakîm ismine isal eder.

Şu tarik, hafî tarikler misillü, "letâif-i aşere" gibi on hatve değil; ve tarik-i cehriye gibi "nüfus-u seb'a" yedi mertebeye atılan adımlar değil; belki dört hatveden ibarettir. Tarikatten ziyade hakikattir, şeriattir.

Yanlış anlaşılmasın; acz ve fakr ve kusurunu Cenâb-ı Hakka karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir.

Şu kısa tarikin evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkânla kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. (Sözler, 26.Söz)

 

Evet evren kitabının her bölümünü, her sayfasını, her cümlesini, her kelimesini ve her harfini sanatlı, süslü ve gizemli bir şekilde yazan Allah(C.C) yarattığı akıllı, şuurlu varlıkların onu seyretmesini, oradaki manaları, onların kıymetini tefekkür etmesini ve onları ancak bir ve tek olan bir zatın yapabileceğini anlamasını ister. Ancak bu yolla o yaratıcının sonsuz gücü, kudreti, ilmi ve hikmeti anlaşılabilir.

 

*Hem şu kâinatın Sânii, şu kâinatı envâ-ı acaip ve ziynetlerle süslendirmek suretinde yapması ve zîşuur mahlûkatını seyir ve tenezzüh ve ibret ve tefekkür için ona idhal etmesi ve mukteza-yı hikmet olarak onlara o âsar ve sanayiinin mânâlarını, kıymetlerini ehl-i temâşâ ve tefekküre bildirmek istemesine… (Sözler, 31.Söz)

Tefekkür etmenin de bir sınırı vardır, sınırı aşıp teferrutta boğulmamak gerekir. Çevremize baktığımızda bu olayların kendi kendine olamayacağını, sebeplerin bunu yapamayacağını ve tabiat denilen şeyin de bunları yapamayacağını, bunları ancak bir yaratıcının yaptığını tefekkürle bulabiliriz. Bu afaki tefekkürdür, burada detaylarda boğulmamak gerekir. Ama nefsi tefekkür denilen kendi hususi dünyanda yaptığın tefekkürde istediğin kadar derinliklere dalabilir, yaratanla yakın olabilirsin

*İ'lem eyyühe'l-aziz! Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.

Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin.   Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham seni havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.(Mesnevi-i Nuriye)

Evet insan ömrü çok uzun değildir, lüzumsuz geçirmemek gerekir. Ahireti kazanmak bu dünyadaki yapılan işlerle kazanılacaktır. Lüzümsuz bilgileri ezberlemenin,  beynine boş şeyleri doldurmanın bir faydası yoktur. Çünkü bu organlar onun için verilmemiştir.

*Bununla beraber, meşâgil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana âit olmayan ve fuzûlî bir sûrette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyânî meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güyâ binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz mâlûmât ile vakit geçiriyorsun. Meselâ, "Zühalin etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?" ve "Amerika tavukları ne kadardır?" gibi kıymetsiz şeylerle kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güyâ, kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun! (Sözler,21.Söz,1.makam,5.ikaz)

Bediüzzaman; İbrahim suresinin 1. ayetinin (“İnsanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından îman nûruna…" İbrahim,1. ) tefsirinde Hz.İbrahim’in ümmetine karşı tebliğ görevini yerine getirirken onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya gayret ederken şefkat ve tefekkür yolunda gittiğini, Risale-i Nurların da bu yolu kendine rehber ettiğini anlatır:

*Evet, Risale-i Nur'un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim'in (a.s.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla şu sûrede daha ziyade Risale-i Nur'u kucağına alıyor. Baştaki âyet, dört cümle ile en karanlık bir asrın kara kara içinde, zulmet zulmet içinde insanları nura çıkaran ve Kur'ân'dan çıkan bir nura parmak bastığı gibi, en karanlık içinde bulunan ve Risale-i Nur'un cereyanına muhalif gidenleri tarif eder. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.