Bediüzzaman'ın müsbet hareketinin kaynağı Kur’ân ve Sünnet

Bediüzzaman'ın müsbet hareketinin kaynağı Kur’ân ve Sünnet

Bediüzzaman Hazretleri müsbet hareketi Kur’ân ve Sünnet’ten en güzel çıkarıp gösterdiği için daha çok konuşuyoruz

Muhammed Said Çiçek'in haberi:
 
Hukukçu–Yazar Nihat Derindere, "Bediüzzaman Hazretleri müsbet hareketi Kur’ân ve Sünnet’ten en güzel çıkarıp gösterdiği için daha çok konuşuyoruz" dedi.
 
Bediüzzaman Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı ve Risale-i Nur Enstitüsü tarafından Birecik'te düzenlenen ‘Bediüzzaman ve Müsbet Hareket’ konulu konferansta konuşan Derindere, müsbet hareketin modern dille pozitif yaklaşım olduğuna dikkati çekti.
 
Derindere şöyle konuştu:
“Müsbet hareket pozitif davranıştır. Pozitif davranış sadece Üstad Bediüzzaman’ın kullandığı bir tabir değil ve sadece onun hayat felsefesi değil. Onunla birlikte bunu uygulayan insanlar var. Fakat Bediüzzaman Hazretleri bunu Kur’ân ve Sünnet’ten en güzel çıkarıp gösterdiği için daha çok konuşuyoruz. Modern hak aramada yöntemi olarak müsbet hareket nasıl olacak? Esas meselelerimizden biri bu. Bununla ilgili Üstad Bediüzzaman kendi hareket tarzını bildirirken, ‘Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfî hareket değildir’ diyor. ‘Peki, müsbet hareket edemiyorsak, acaba menfî şekilde davranabilir miyiz?’ sorusu akla gelir. Cevabını kendi veriyor, ‘Bizim vazifemiz menfî hareket değildir.’ Ne olmadığını söylemek de önemlidir. Bir hakikat tarif edilirken bazen zıddıyla tarif edilir.  
 
“Bu kadar müsbet davranan bir insan hakkını ararken nelere dikkat etmiştir? 1960 senesinin yılbaşında Üstad Bediüzzaman İstanbul’a geldi. Piyerloti Oteline yerleşti. Bu otelde talebeleriyle beraber İstanbul gezisi yapacaklar ve onu planlıyorlardı. Hakkında basında çıkan bir kısım yalan yanlış beyanat yüzünden Üstad Bediüzzaman İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı. Ve bununla ilgili, avukatı rahmetli Bekir Berk’in savcılığa bir müraacatı olmuş: ‘Bediüzzaman’ın insan hakkına karşı yapılmış bir saldırı var ve bunu suç duyurusu olarak arz ediyorum.” Savcının cevabı şu oluyor: ‘Nursî’nin şahsiyeti korunmaya lâyık değildir veya korunmaya lâyık bir şahsiyet değildir.’ Dehşet verici bir ifadedir. Bir savcının kendi görevi başındayken söyleyemeyeceği bir sözdür, ama söylemiştir. Ama biz bu savcının ne adını biliyoruz, ne de şimdi onu anıyoruz. Allah’ın yükselttiğini hiçbir savcı alçaltamaz. Bediüzzaman’ı da alçaltamamıştır.”
 
Yeni Asya

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.