Bediüzzaman’ın Ispartalı olması meselesi

Değerli dostlar! Bu yazımızda Üstad’ın Ispartalı olma meselesini sizinle müzakere etmek istiyoruz. Gayemiz Üstad’ın Kürtlüğü veya Türklüğü gibi meseleler değildir. Amacımız okuduğumuz bilgiler çerçevesinde Üstad’ın yazdıklarına bir şerh yapabilmektir.

Üstad Isparta Hüsrev Altınbaşak ağabeyin tabiriyle : “Hem bütün günlerde Mehdi-i a’zam, hem molla Said-i Nursi, hem Bediüzzaman el-Kürdi”[1] ve Risale-i Nur’un istikbalde ehemmiyetli bir talebesi olan İhsan Sırrı’nın ifadesiyle “Vâkıf-ı esrar-ı Sübhan, Ferid-i Bediüzzaman, Es-seyyid Saidi’l-Kürdî Hazretleri!”[2] Ve 28. Lem’a da geçtiği şekliyle “Molla Kürt, Molla Said Bedi’”[3] olan Üstadımızın "Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve her biri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re'sleridir"[4] dediği bir şehirdir.

Üstad, Isparta kahramanlarının “Sahabe mesleğinin bir cilvesi olan Nur mesleğine” yaptıkları hizmete binaen kendini bir nev’i Ispartalı saymıştır. Üstad’ın kendini Ispartalı sayması Abdülkadir Badıllı ağabeyin dediği gibi sırf Ispartalıları okşamak ve teşvik etmek babında söylenmiş bir söz olmayıp daha ziyade bir kanaattir.[5]

Üstad bu kanaatini şu sözleriyle dile getirir: “Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatım var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said'in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said'i onların her birisine maalmemnuniye feda eylerim.”[6] Üstad, Ispartalı olduğuna dair bir diğer kanaatini de şöyle dile getirmektedir: “Eski Said çok zaman Medresetü'z-Zehra’yı gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenab-ı Hak kemal-i merhametinden, Isparta'yı o Medresetü'z-Zehra hükmüne getirdi. Ve nahiyemiz olan küçücük Isparta'nın mahdut akraba ve ahbap yerine mübarek Isparta vilâyetini verip binler kardeşi ihsan eyledi. Belki muhtemeldir ki, o küçük Isparta'nın aslı, bu büyük Isparta'dan gitmiş. Benim vatan-i aslim, o Isparta olmak caizdir.”[7]

Üstad’ın Ispartalı olması ihtimaline iki yönden yaklaşılabilir. Seyyidliği ve Kürtlüğü cihetiyle. Üstad’ın Seyyidliği cihetiyle Ispartalı sayılabilmesine dair bazı bilgileri Üstad’ın Seyyidliği konusunda uzman olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ağabeyimiz Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi adlı eserinde aktarmıştır.[8] Akgündüz hocanın verdiği bilgilere ek olarak Isparta’da Tahiri Mutlu ağabeyin ailesi olarak bilinen “Büyükçelebiler veya Çelebizadeler” in de seyyid olduğunu söyleyebiliriz.[9]

Isparta ve İsparit ismine gelince iki ismin bir kökenden geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Evvela Isparta adının İsparit adından geldiğini görmekteyiz. Bu konuda Prof. Dr. Feridun Emecen bazı araştırmacıların Grekler'in bu kelimenin başına eis/ is ekini ge­tirerek "Barida'ya" anlamında eis Barida adıyla andıklarını, daha sonra bunun Sabarda veya lsbarda Isparta şekline dönüştüğü bilgisini aktardıklarını söylemektedir.[10]

Isparta ve İsparit’in birbirine yakınlıkları konusunda Üstad’ın kardeşi Abdülmecid Nursi şunları söylemektedir: “Üstad’ın doğduğu nahiyenin adı İsparit’tir. Otuz küsur sene ikamet ettiği vilayetin ismi de Isparta’dır. Bu iki kelimenin harfleri; sayıca, cinsce birdir. Kezalik ebced hesabıyla adedi 665 eder. Bu tevafuktan dolayı birisi doğum yeri, diğeri ölüm yeri olacağını tahmin ediyordum. Bu ciheti kendisine söylediğimde sadece tebessümle mukabele etti.”[11]

Üstad’ın Kürt olması hasebiyle Ispartalı olmasının caiz görülmesi konusunda ulaşabildiğimiz bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyoruz.

Tarihe baktığımızda Kürt devletlerinin çeşitli savaş ve ticaret yollarıyla Anadolu’nun her tarafına uzandıklarını görmekteyiz. Örneğin Tarihteki Kürt imparatorluklarından biri olan Medler’in sınırları doğuda Buhara, batıda Kızılırmak nehrine, kuzeyde Kazvin denizine ve güneyde Fars denizine uzanıyordu.[12] Med Kralı Kyaksares ile Lidya Kralı Alyattes arasında Kızılırmak çevresinde meydana gelen ve altı yıl süren aniden güneş tutulması sonucu sona erdirilen ve Kızılırmak sınır kabul edilerek yapılan anlaşma meşhurdur.[13]

Kürtlerin Batı Anadolu’ya yerleşen topluluklarından biride ilk Kürt Hıristiyan Kürt topluluklarıdır. Kürt Hıristiyanların göçü, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde başlamıştır. Bunlar en çok Lübnan’ın Baalbek ve Suriye’deki Latakiye şehrine yerleşmişlerdi. Çünkü bu şehirlerde Hıristiyanlık inancı hakimdi. VIII. Yüzyılda Müslümanlar bu şehirleri ele geçirdiğinde bu Hıristiyan Kürtler, Bizans sınırları içersinde bulunan Antakya ve Tarsus şehirlerine göç etmek zorunda kaldılar. Bizans sınırları daraldıkça onlarda Batı Anadolu’ya kaydılar. Ayrıca ilk Hıristiyanlardan olan Zelani Kürtlerinin de Güney Karadeniz’den kuzeye oradan da batıya doğru yayıldıkları bilinmektedir.[14]

Batı Anadolu’ya yerleşen bu Kürt topluluklarının Isparta’ya yerleşip daha sonra Bitlis yöresine dönmeleri ve bu adı memleketlerinde kullanmaları pek ala mümkündür.

Batı Anadolu’ya Kürt yerleşmeleri İslamiyet’in yayılmasıyla daha fazla olmuştur. Özellikle Selçuklular döneminde bu hayli artmıştır. Çünkü Selçuklu ordusu sadece Türklerden değil Kürtlerden de oluşuyordu. M. Ali Sallabi, Tarihi İbn Ebi’l- Heycai’den naklen diyor ki: “Kürtler Selçuklu ordusunu oluşturan unsurlardan biridir. Alparslan Malazgirt Savaşında Kürt unsurlardan on bin asker toplamıştı. Kürtler savaşlarda atlı askerlerin cesareti ile temayüz etmiştir.”[15] Bazı ilim adamları da, Selçukluları İslam kardeşliği çerçevesinde Kürtlerin ve Türklerin beraber yönettiklerini söylemişlerdir.[16] Anadolu Selçukluları döneminde Antalya’nın fethinden sonra Batı Anadolu’da Kürt aşiretlerine yerleşmeleri için kışlaklar verilmiştir. Ve memleketin her tarafı Kürt ve Arap doldu denilmiştir.[17] Yrd. Doç. Dr. Bekir Biçer’in aktardığına göre Sultan Alparslan’ın ordusunda çok sayıda Kürt olduğu için kendisine “Perslerin ve Kürtlerin sultanı” denilmiştir.[18]

Araştırmacı Yazar Faruk Arslan, Hasan Öztürk’ün Kurucuova Tarihi adlı çalışmasından 1466 tarihli bir belgede Isparta’ya bağlı Şarkîkaraağaç ilçesinin “Kürtler” adlı bir köyü olduğunu söylemekte ve 1584 tarihli Osmanlı belgelerinde bulunan bir harita üzerinde Kürtler köyünün belirlendiğini söylemektedir. Arslan, bu köyün 1920 yılına kadar Konya’nın Beyşehir ilçesine bağlı bir yerleşim yeri olduğu bilgisini de aktarmaktadır.[19] Yine Faruk Arslan’ın verdiği bilgilere göre Şarkikarağaç’a bu adın verilmesinin nedeni de bu şehirde Doğuluların yaşaması idi.[20]

İhsan Atasoy ağabeyin verdiği bilgilere göre Isparta’nın Atabey ilçesinin asıl adı Ağros’tur. [21] Görüldüğü gibi bu isim Kürdistan’ın en meşhur dağlarından olan Zağros isminden bir harf düşmesiyle meydana gelmiştir.

Sanırım Osmanlılar döneminde batıya yerleşen Kürtlerle ilgili bilgi vermeye gerek yoktur. Çünkü savaş, ticaret, isyan, vazifelendirme nedeniyle yüz binlerce Kürd’ün batıya yerleştiği ve orayı yurt edindiği bilinmektedir. Ankara, Konya çevresinde yüzyıllardır var olan Kürt aşiret ve köyleri bunun en bariz bir örneğidir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz. İsparit ismi Isparta’ya herhangi bir tarihte herhangi bir şekilde yerleşmiş olupda daha sonra tekrar Kürdistan’a dönüp İsparit’e yerleşenlerin verdiği bir isimdir.

 


 


 

 

[1] . Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı c. 1, TİMAŞ Yayınları, İstanbul 1990, sh. 38

[2] . Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 596

[3] . Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 591

[4] . Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 368

[5] . Badıllı, sh. 44

[6] . Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 468

[7] . Kastamonu Lahikası, sh. 292

[8] . Ahmet Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi c. 1, OSAV, İstanbul 2013, sh. 94

[9] . İhsan Atasoy, Kulluğu İçinde Bir Sultan: Tahiri Mutlu, Nesil Yayınları, İstanbul 2006, sh. 19-20

[10] . Feridun Emecen,” Isparta”, İslam Ansiklopedisi c. 19, İstanbul 1999, sh. 194-195

[11] . Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1991, sh. 47

[12] . Muhammed Emin Zeki Beg, Kürtler ve Kürdistan Tarihi, Çev:Vahdettin İnce vd., Nubihar Yayınları, İstanbul 2010, sh. 111

[13] . Ali Fuat Yılmazel, “Orta Asya ve İran Tarihi ve Uygarlıkları”, Uygarlık Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2011, sh. 132

[14] . Ali Husein Kerim, Balkan Yarımadasında Kürtler, Evrensel Basın Yayın, İstanbul 2011, sh. 24

[15] . Bekir Biçer, “Selçuklular ve Kürtler”, The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of  Social Science Volume 6 Issue 2, p. 165-202, February 2013 sh. 190 (İnternet PDF Nüshası)

[16] . Bekir Biçer, “Ortaçağda Türkler ve Kürtler”, The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS1523 Volume 6 Issue 6, p. 231-261, June 2013   sh. 238 (İnternet Pdf Nüshası)

[17] . A. g. m, sh. 242

[18] . Biçer, Selçuklular ve Kürtler, sh. 191

[19] . Faruk Arslan, Kürd Diyarının Bilinmeyen Saklı Tarihi Bilad-ı Ekrad: Kürdistan, sh. 83 (İnternet PDF Nüshası)

[20] . A. g. e, sh. 84

[21] . Atasoy, sh. 19

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum