Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Bediüzzaman’ın Gözünde: Hayvanlar Dünyası

Canlılar dünyası; insanlar, hayvanlar ve bitkilerden oluşur. Her toplumun ve inancın bu dünyalar hakkında kendi görüşleri, onlara verdikleri değer yargıları vardır.

Mesela Osmanlı padişahı 2. Beyazıd (1481-1512) yaptırdığı Beyazid Camisinin avlularındaki güvercinlerin beslenmesi için Vakfiyesine 30 altın yıllık yem parası koydurmuştur.

Aynı yüzyılda Osmanlıda Sultan 3. Murad tarafından 1587 tarihinde yayınlanan bir fermanla, taşımacılıkta kullanılan at ile katırlara kapasitelerinin üzerinde yük taşıttırılmasının yasaklandığını, hayvanların bakım, beslenmesine özen gösterilmesinin istendiği ve fermana uymayan hayvan sahiplerinin cezalandırılacakları bildirilmişti.

Osmanlıda kanadı kırık kuşların göç edemediği için onlara kış boyunca bakacak vakıfların kurulmuş olduğunu da biliyoruz.

16. yüzyılda Paris’te her yıl yaz aylarının belli bir gününde tüm sokak kedileri çuvallara doldurulup yakılır ve bu eğlence olarak festival gibi kutlanırmış.

17. yüzyılda gezgin Fransız avukat Guer, Osmanlı ülkesi olan Şam’da hastalanan kedi ve köpeklerin tedavisi için bir hayvan hastanesi olduğunu bildirir.

Yurdumuzda ilk Hayvanları Koruma Derneği 1908 yılında kurulmuştur. Daha sonraları aynı amaçlı dernekler birleşerek Hollanda’nın başkenti Lahey’de “Hayvanları Koruma Federasyonu”nu oluşturdular. Bu kuruluş da 1931 yılında 4 Ekim’i “Hayvanları koruma günü” ilan etti.

1. ve 2. Dünya savaşlarıyla Dünyayı ateşe veren insanlar, daha sonra hayvan haklarına karşı duyarlılık göstermek için bazı eylemlerde bulunmak için adımlar atmıştır.

Günümüzde “İnsan hakları evrensel bildirgesi” olduğu gibi, 15 Ekim 1978 de Paris’te UNESCO Sarayında ilan edilen “Hayvan hakları evrensel bildirgesi “ de vardır.

Hayvan deyince günümüzde moda olan evlerde beslenen kedi ve köpek gibi hayvanlar akla geliyor. Ama hayvanlar onlardan ibaret değil ki? Dünyamızı bizim dışımızda dolduran tüm hayvanlara nasıl bakmalıyız?

Bediüzzaman hayvanlar dünyasına hangi perspektiften bakıyor ve günümüz insanına bakınız neler söylüyor?

*Bütün tevellüdât-ı hayvâniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazîfe başına gelmektir. Bütün zîhayat birer muvazzaf, mesrûr asker; birer müstakîm, memnun me’murlardır. (SÖZLER, 3. Söz)

Evet Bediüzzaman’a göre; bütün hayvanların doğumları, çoğalmaları aynen insanlarda olduğu gibi askere, silah altına alınmak gibidir. Hayvanlar, işlerini yapmaktan sevinç duyan askerler, kendilerine verilen görevlerini istikametle yapmaktan mutlu olan memurlar gibidirler. Bir gün onların da görevleri bitecek ve bu dünyayı insanlar gibi terk edecekler, yerlerine yeni görevliler gelecektir.

*Bütün vefeyât-ı hayvâniye ve insaniye ise terhîsâttır. Vazîfe-i hayatını bitirenler bu dâr-ı fânîden, ma‘nen mesrûrâne dağdağasız bir âleme giderler. Tâ yeni vazîfedârlara yer açılsın. Gelip çalışsınlar (SÖZLER, 3. Söz)

Hayvanlar dünyasındaki her bir cins hayvana, yaşadıkları sürece onların grup içindeki bireylerine verilen görevler farklı farklıdır.

*mahlûkātın bütün tâifeleri, gayet muntazam ve muhteşem birer ordu-yu Rabbânî; ve masnû­âtın bütün kabîleleri mikroptan, karıncadan, tâ gergedana kadar, tâ kartallara kadar, tâ seyyârâta kadar Sultân-ı Ezelî’nin gayet vazîfeperver me’murları olduğu bilinmesi; ve her şey, aynadârlık ve intisâb cihetiyle binler derece kıymet-i şahsi­yesinden daha yüksek kıymet almaları; (ŞUALAR, 2. Şua)

İnek, deve, koyun, keçi gibi hayvanlar bizlere kendi çeşmelerinden süt verirler, biz de o sütlerden peynir ve yoğurt yapar yeriz. Onlar biz insanlar için doğal süt fabrikalarıdır. Ayrıca aynı sütle hayvanlar kendi yavrularını besler ve onlara karşı anne şefkatini de gösterirler.

*Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar “Bismillâh” derler. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olurlar. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf âb-ı hayât gibi bir gıdayı takdîm ediyorlar. (SÖZLER, 1. Söz)

*Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt fabrikaları olan vâlidelerin memelerinden, kan ve fışkı içinden bulaştır­madan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhâlif, olarak hâlis, temiz, sâfî mugaddî, hoş, beyaz bir sütü koymak; ve yavrularına karşı o sütten daha ziyâde hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedâkârâne bir şefkati kalblerine bırakmak, (ŞUALAR, 7. Şua)

Kedi gibi evcil hayvanların İslamiyette özel bir yeri vardır. Onlar insanların en yakın bir arkadaşı olabilirler. Onları beslemek ailenin rızkından götürmez, bilakis yuvaya bereket getirirler. Köpek ise evde beslenmez, çobanlık ve avcılık, güvenlik için beslenebilir. Koku alma özellikleri nedeniyle narkotikte, iz sürmede ve soğuk kuzey ülkelerinde taşımacılıkta kullanılmaktadır.

*insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi, bereket sûretinde geliyor. Bunu te’yîd eden ve kendim gördüğüm bir misâl: Benim yakın dostlarım bilirler ki; iki üç sene evvel, her gün yarım ekmek, -o köyün ekmeği küçük idi- muayyen bir ta‘yînim vardı. Çok def‘a bana kâfî gelmiyordu. Sonra dört kedi (Hâşiye) bana misafir geldiler. O aynı ta‘yînim hem bana, hem onlara kâfî geldi. Çok kerre de fazla kalırdı. İşte şu hâl o derece tekerrür etti ki, bana kanâat verdi: Ben kedilerin bereketinden istifâde ediyorum. Ve bunu kat‘î bir sûrette i‘lân ediyorum, onlar bana bâr değiller. Hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım. (MEKTUBAT, 21. Mektup)

*Kalbime geldi, “Şu hayvanlar çocuk gibi çok nâzdâr ve nâzik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit, hoşlarına giden taltîfleri gördükleri zaman, o ni‘mete bir hamd olarak, kelbin hilâfına olarak esbâbı bırakıp yalnız kendi Hâlik-ı Rahîm’inin rahmetini kendi âleminde i‘lân ile, nevm-i gaflette olan insanları îkāz ve ‘Yâ Rahîm!’ nidâsıyla, ‘Kim­den meded gelir ve kimden rahmet beklenir?’ esbâbperestlere ihtâr ediyorlar. ”(SÖZLER, 24. Söz)

Tavuk, inek ve kedi gibi hayvanlarla köpeğin insanlarla ilişkilerine bakıldığında köpeğin yeri bir başkadır. O çok sadık bir hayvan olmasına karşın mübarek bir hayvan olmayı hak etmişken pis bir varlık olarak algılanır ve ismi hakaret anlamında insanlar arasında ”it” diye kullanılır

*Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebep olur. Meselâ, kelp, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı haseneyle muttasıftır ve o sıfatlarla iştihar etmiştir. Hattâ, sadakat ve vefâdarlığı darb-ı mesel olmuştur. Bu güzel ahlâkına binaen, insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmaya lâyık iken, maalesef, insanlar arasında mübarekiyet değil, necisü’l-ayn addedilmiştir. Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler. Bunun esbabı ise, kelpte hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zahiriyeye öyle bir derece ihtimamla yapışır ki, Mün’im-i Hakikîden bütün bütün gafletine sebep olur. Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakikîden yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun. Çünkü hükümler, hadler, günahları affeder. Ve beynennâs tahkir darbesini, gaflete kefaret olarak yemiştir.

Öteki hayvanlar ise, vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Meselâ, kedi seni sever, tazarru eder-senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muârefe yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün’im-i Hakikîye şükran hisleri vardır. Çünkü, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar-şuur olsun, olmasın. Evet, kedinin mırmırları "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm"dir. (M. NURİYE)

İnsanlar yaşadıkları evleri, sokakları temizlerler. Tabiatta da zamanla bazı kirlilikler oluşur, onların da temizlenmesi gerekir. İşte bazı hayvanların görevleri de odur. Allah’ın güzel isimlerinden olan “Kuddüs” isminin evrendeki yansımaları, gökyüzünden deniz yüzüne, çiçeklerden ormanlara kadar her şeyde mükemmel bir temizliğin hüküm sürmesine bazı hayvanlar aracılık ederler. Leşleri yiyen kartallar, martılar, kurtlar, sansarlar ve karıncalar sağlık ordusunun fedakar erleri olarak kendileri bilmeden bu temizlik görevinde çalıştırılırlar.

*bu sarây-ı âlem ve bu fabrika-i kâinât, ism-i Kuddûs’ün bir cilve-i a‘zamına mazhardır ki, o tanzîf-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız bahrin âkilüllahm tanzîfâtçıları, berr ve karaların kartalları, belki kurtları ve karıncaları gibi cenazeleri toplayan sıhhiye me’murları dahi dinliyorlar. (LEMALAR, 30. Lema)

*Evet, Cenâb-ı Hak, nasıl ki denizin yüzünü temizlemek ve her günde milyarlarla vefeyâtı bulunan hayvânât-ı bahriye cenazelerini toplamak (Hâşiye) için ve deniz yüzünü cenazelerle âlûde, müstekreh manzaradan kurtarmak için, sıhhiye me’murları nev‘inden gāyet muntazam âkilüllahm bir kısım hayvanâtı halketmiş. Eğer o bahriye sıhhiye me’murları gāyet muntazam vazîfelerini îfâ etmese idiler, denizlerin yüzleri ayna gibi parlamayacaktı. Belki de gāyet hazîn ve elîm bir bulanıklık gösterecekti. Hem her günde yabânî hayvanların ve kuşların cenazelerini toplamakla rû-yu zemîni o taaffünâttan temizlemek ve zîhayatları o elîm ve hazîn manzaralardan kurtarmak için, nezâfet ve sıhhiye me’murları hükmünde olan kartallar misillû, gizli ve uzak, beş altı saat mesâfeden, kerâmetkârâne bir sevk-i Rabbânî ile o cenazenin yerini hisseden ve gidip kaldıran âkilüllahm kuşları ve vahşi hayvanları halketmiş. Eğer bu berriye sıhhiye me’murları gāyet mükemmel ve intizâmperver ve vazîfedâr olmasa idiler, zemin yüzü ağlanacak bir şekil alacaktı. Evet, âkilüllahm hayvanların helâl rızıkları, vefat etmiş hayvanların etleridir. Hayatta olan hayvanların etleri onlara haramdır. Eğer yeseler, cezâ görürler “hatta yegtassül cemmaü minelgarnai” -ev kemâ kāl- yani, “Boynuzsuz olan hayvanın kısâsı, kıyâmette boynuzludan alınır” diye ifâde-i hadîsiye gösteriyor. Gerçi cesedleri fenâ bulur. Fakat ervâhları bâkî kalan hayvanât mâbeyninde dahi, onlara münâsib bir tarzda, dâr-ı bekāda mücâzât ve mükâfâtları vardır. Ona binâen, canavarlara sağ hayvanların etleri haramdır, denilebilir. Ve hem küçücük hayvanların cenazelerini ve ni‘metin küçücük parçalarını ve tanelerini toplamak vazîfesiyle karıncaları nezâfet me’murları olarak tavzîfetmiştir. Hem ni‘met-i İlâhiyenin küçücük parçalarını ve tanelerini telef olmaktan ve çiğnenmekten ve hakāretten ve abesiyetten sıyânet etmekle ve hem küçücük hayvanâtın cenazelerini toplamakla sıhhiye me’murları gibi tavzîf olunmuşlardır. Hem aynen onlardan daha mühim olan, insanın gözüne görünmeyen hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmiyeyi temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar. Sinekler, değil mikropların nâkileleri olmak, bil’akis, muzır mikropları massetmekle, yani emmek ve yemek ile o mikropları imhâ ederler. Ve o madde-i semmiyeyi istihâleye uğratırlar ve çok sârî hastalıkların önünü alırlar. Hem bu sineklerin, hem sıhhiye neferleri, hem tanzîfât me’murları, hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gāyet kesretidir. (LEMALAR, 28. Lema)

İnsanlar bazen hayvanlardan zarar görebilirler, sinek ve pirelerin ısırması, akrep ve yılan sokması gibi, kurt ve ayı saldırması gibi durumlarla karşılaşabilirler. Hayati tehlike doğuran durumlara karşı elbette önlemler alınmalıdır. Ama onların bazı hallerini gözlemlediğimizde bize dersler bile verebilir. Mesela sivrisineklerin bizleri ısırmasına karşılık, el ve kollarıyla temizlik yapmaları bizlere abdest almayı ve namazı hatırlatır, gafletten bizleri uyandırabilirler. Arılar ise bazen bizi sokmalarına karşılık bal arıları bal gibi güzel gıdayı bizim için yaparlar.

İnsanlar bazen hayvanları zehirli oldukları veya öyle zannettikleri için, kendilerine zarar verdikleri için yahut da korktukları için öldürürler. İnsanların zarara uğramadan böyle bir hakları yoktur. Bir canlının ölümüne gerekmeden sebep olmaktan mesul olurlar.

*Ey hodgâm insan! Sineklerin binler hikmet-i hayatiyesinden başka, sana âit bu küçücük faydasına bak, sinek düşmanlığını bırak: Çünkü, gurbette, kimsesiz, yalnızlıkta sana ünsiyet verdiği gibi, gaflete dalıp fikrini dağıtmaktan seni ikaz eder. Ve lâtif vaziyeti ve abdest alması gibi yüzünü, gözünü temizlemesiyle, sana abdest ve namaz, hareket ve nezâfet gibi vazife-i insâniyeti ihtar eder ve ders veren sineği görüyorsun.

Hem sineğin bir sınıfı olan arılar, nimetlerin en tatlısı, en lâtifi olan balı sana yedirdikleri gibi, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânda, vahy-i Rabbânîye mazhariyetle serfirâz olduğundan, onları sevmek lâzım gelirken, sinek düşmanlığı, belki insana dâimâ muâvenete dostâne koşan ve her belâsını çeken o hayvânâta düşmanlığı gadirdir, haksızlıktır. Muzırların yalnız zararlarını def için mücâdele olabilir. Meselâ koyunları kurtların tecâvüzünden korumak için onlara mukàbele edilir. Acaba hararet zamanından vücudun idaresinden fazla olan kanın çoğalması ve bulaşık ve bazı mevâdd-ı muzırrayı hâmil evridede cereyan eden mülevves kana musallat, belki memur olan sivrisinek ve pireler fıtrî haccâmlar olmasınlar mı? Muhtemel... (LEMALAR, 28. Lema)

Bazı hayvanlar da yeryüzünde insanların başına musallat olmuş Firavun, Nemrud gibi zalim devlet başkanlarının ölümüne neden olmuşlardır. Bu şekildeki ölümler tesadüfen olmuş olaylar değildir. Çünkü bu görev onlara verilmiştir.

*tevhîd yolunda her şey Kadîr-i Zülcelâl’e intisâb ve istinâd ettiğinden; bir karınca, bir firavunu; bir sinek, bir nemrûdu; bir mikrop, bir cebbârı mağlûb ettikleri gibi(ŞUALAR, 2. Şua)

*mensubiyetin ve memlûkiyetin inkişâfı sûretinde bir karınca bir firavunu, o mensubiyet kuvvetiyle mağlûb ettiği gibi; o karınca o mensubiyet şere­fiyle dahi, gāfil ve kendi kendine mâlik ve kendini başıboş zanneden; ve ecdadıyla ve mülk-ü Mısır ile iftihâr eden; ve kabir kapısında o iftihârı sönen bin Firavun kadar iftihâredebilir. Ve sinek dahi Nemrûd’un sekerât vaktinde azaba ve hicaba inkılâb eden iftihârına karşı, kendi mensubiyetinin şerefini irâe edip, onunkini hiçe indirebilir. (ŞUALAR 2. Şua)

Bediüzzaman ile bir talebesi arasındaki kertenkele öldürme nedeniyle geçen ibretli konuşma şöyledir:

Bediüzzaman Van’da kaldığı günlerden bir gün talebelere "Ben tesbihatımla meşgul olacağım, siz gidip gezin" demişti.
Bu gezinti sırasında bir taşın üstünde, bir kertenkeleyi öldürmüştüm. Dönüşte Üstad ne yaptığımızı, nerelere gittiğimizi sordu. Ben de gezdiğimiz yerleri anlattım. Sonra da bir kertenkeleyi öldürdüğümü söyleyince, Üstad çok üzüldü. Bana:

"Evini harap etmişsin!' dedi. Ben de "Bizde yedi kertenkele öldürmenin bir hac sevabı kazanacağını söylerler" dedim. Bu defa Üstad: "Otur da konuşalım, kim haklı, kim haksız?"

"O hayvan sana taarruz etti mi?"

"Hayır. "
"O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?"
"Hayır. "
"Sen mi yarattın?"
"Hayır. "
"Bu hayvanların niçin yaratıldıklarını, yani fıtrî vazifelerini biliyor musun?"
".... .... .. '
"Bu hayvanı yaratan Hâlık senin öldürmen için mi yaratmış?
"Sana kim dedi öldür?

Bu hayvanların yaratılışında binlerle hikmet var. Bu hikmetler saymakla bitmez. Onu öldürmekle hata etmişsin!" diye bana orada ders verdi.

(Molla Hamid anlatıyor, Son Şahitler)

Bazı hayvanların vücutları ise ruhsal varlıkların uçakları gibidir, kendilerine izin verilen ruhlar bu hayvanların bedenlerine girerler ve onun pencerelerinden uçağın penceresinden dışarıyı seyreden insanlar gibi çevreyi seyrederler.

*bir kısım ecsâm-ı hayvâniye, “duyrun hudrun” tesmiye edilen cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar bir cins ervâhın tayyâreleridirler. Onlar bunların içine emr-i Hak ile girerler. Âlem-i cismâniyâtı seyerân edip, o cesedlerdeki hâsselerin pencereleriyle, cismânî mu‘cizât-ı fıtratı temâşâ ederler. (SÖZLER, 15. Söz)

İşte bakın hayvanların ne kadar da çok görevleri varmış, ya bilmediklerimizi veya daha sonra anlaşılacak faydaları düşünürsek, onlara saygılı olmayı en kısa zamanda öğrenmeli ve öğretmeli değil miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.