Bediüzzaman'ın anlattığı paralel fizyoloji

İnsan, kainatla ortak yaratılış öğelerine sahiptir. Onun dışındaki bütün canlılar onun onlardan istifade edeceği şekilde yaratılmışlardır. Semavatın yüksekliği onun tefekkür edeceği şekilde, yerin düzlüğü onun yürüyeceği şekildedir. Buğdayın ve cevizin ve benzerlerinin büyüklüğü yine onunla alakadardır. Domatesin, armudun, elmanın büyüklükleri insanların onları alıp kullanacağı şekildedirler. Rengi, tadı, biçimi, ağırlığı hep onun ile eşit bir tasarımın mahsulü olduğunu gösterir. Adeta hepsi aynı ressamın fırçasından çıkmıştır.

Bir ressam yaptığı resimde her nesneyi paralel bir hacimde yapar. İnsan da diğer bütün ona hizmet eden etmeyen şeyler ile ortak bir biçimlendirme teorisine göredir.  Adeta hepsi onun metresi ile ölçülmüş ve ona göre tanzim edilmiştir. Bir evde her şey o evde oturacak kişiye göre paralel bir şekilde yapıldığı gibi, insan da kendi dışında ona hizmet etsin etmesin, süs olsun, aksesuar olsun her şey ona göre biçimlendirilmiştir. Buradan çıkan sonuç kainatın hep birden birbiri ile alakadar bir şekilde yaratılmasıdır.

Bunun daha ince bir yönü paralel fizyolojilerdir. Mesela koyunun sütü insan organizmasının fizyolojisinin onun hazmedeceği şekilde yaratılmıştır. İnsan koyun ile birlikte aynı fizyolojiye göre planlanmıştır. Koyunun eti de yine insanın sindirim sistemi ile alakalıdır. O yaratılırken insanın fizyolojisi ve sindirim sistemine endekslidir. Bütün bizim yediğimiz bitkiler ve hayvanlar ve hayvani gıdalar insanın fizyolojisine göre bedeninin yapısına göre biçimlendirilmişler, hücre yapıları bizim vücudumuzun kabul edeceği şekilde yaratılmışlardır.

Bediüzzaman bu paralel fizyolojileri ve tasarımları birçok yerde anlatır. 32. Sözün birinci bölümündeki haşiye tamamen bu paralelliklere göre yazılmıştır. Bediüzzaman buradaki haşiyede önce insan vücudunun bir şehir şeklinde yaratıldığını anlatır. Damarların bir kısmını telefon ve telgraf tellerine benzetir, bir kısmını da kanın aktığı borulara çeşme borularına benzetir. Kandaki alyuvar ve akyuvarların vazifelerini anlatır. Bir tıp fakültesi hocası gibi öğrencilerine ilmin “kendi lisanı mahsusu ile Halıktan bahsettiğini” anlatır. Bize de “siz de uğraştığınız ilim dalındaki lisanı mahsusu seçin ve onunla anlatın” der.

Sonra kanın vazifelerinden bahseder. Barla’ya geldiğinde elli yaşlarını aşmıştır, orada kan konusunda ve tıp konusunda o ilmi bu şekilde anlatacak donanıma sahiptir. Barla bir üniversite kürsüsüdür, hem kaç üniversite. Daha sonra fizyolojik paralelliğe göre kan ile hava arasındaki paralelliği anlatır. Dışarıda yaratılan hava kanın yapısı ve görevine paralel bir yapıdadır. Kana temas ettiğinde hem onu temizler hem de vücut için gerekli yakıt görevini görür, sıcaklığı temin eder. Oksijen ile hidrojeni bir araya getiren Allah o birlikteliği bütün varlığın ihtiyaç duyacağı bir birliktelik şeklinde yaratmıştır. Adeta Hz. Adem ile Havva’nın bir araya gelmesinden daha önemli olay oksijen ile hidrojenin bir araya gelmesi olayıdır. İki maddeyi bir araya getirmiş, onlar sayesinde bütün mahlukatın hayatını sağlıyor. Adem babadan daha önemli, çünkü hava olmasaydı ne Adem baba ne de Havva ana olurdu.

Paralellik bitmedi, vücutta karbondioksit olarak dışarı çıkan kullanılmış hava çıkarken konuşmayı sağlar. Havanın dışarı çıkışı konuşmayı meydana getirir, ses tellerinin yaratılması ve akordu dışarı çıkan hava ile paralellik arzeder.

Burada bir başka paralellik ortaya koyar. Kimyasal maddeler arasındaki paralellikler, bir genç kız dengine gittiği gibi, maddeler arasında da kimyevi aşklar vardır. Ne kadar element varsa aralarında kimyevi aşklar vardır, onlar bir araya gelerek insana hizmet eden sayısız maddeleri meydana getirirler. Yüz sekiz elementin nasıl bir araya geldiği ve bütün bunların yine insanın faydasına birleşmeler ve alaşımlar yaptığı sayfalarca kimya bilgisini gerektirir. Koca kainat nasıl iç içe paralelliklerle yaratılmıştır. Eğer elementler birbiri ile izinsiz birleşseydi ortaya ne kadar zararlı varlıklar çıkardı. Demek onları bir araya getirmeyen bir Hakem var. Yasak birliktelikler nasıl insanlığa zararsa yasak element birliktelikleri de öyle denetleniyor ve biz de bu güzel dünyada güzel güzel oturuyoruz.

Sure-i Rum bu paralellikleri insanın nazarına, tefekkürüne arzeden bir azametli suredir. Allah kendi mülkündeki harika tasarımları insanın nazarına verir. Bütünüyle suredeki bu “bakmak, görmek ve düşünmek” kaynaklı ayetler bir kitap olacak genişliktedir. 20 ile 25. ayetler “ve min ayatihi” diye başlar. O’nun delillerindendir demek ister:

20-O’nun kudret delillerindendir ki sizi bir topraktan yarattı, sonra da siz şimdi bir  beşersiniz, her tarafa yayılıp duruyorsunuz.
21- Yine de O’nun kudret delillerindendir ki sizin için nefislerinizden kendi cinsinizden eşler yaratmış, kendilerine ısınırsınız diye ve aranızda bir sevgi ve merhamet yapmış. Şüphe yok ki bunda düşünecek bir toplum için deliller vardır.

22- Ve yine O’nun kudret delillerindendir, göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve benizlerinizin çeşitli oluşu kuşkusuz bunda bilenler için deliller vardır.
23-Yine O’nun kudret delillerindendir, gecede gündüzde uyumanız ve lütfundan pay aramanız. Kuşkusuz bunda işitecek bir toplum için deliller vardır.

24-Ve yine O’nun kudret delillerindendir size hem korku hem umut olsun diye şimşeği gösteriyor ve gökten bir su indiriyor da onunla toprağa  ölümünden sonra  hayat veriyor. Kuşkusuz bunda düşünecek bir toplum için deliller vardır.
25-Yine onun kudret delillerindendir, göğün ve yerin onun emriyle durması. Sonra sizi “Bir çağırış çağırdığı zaman yerden hemen siz çıkarsınız.”

Rabbimiz, ne kadar kibar ve nezih ve psikolojik derinlikle bizi tefekküre ve düşünmeye, görmeye davet ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum