Bediüzzaman’ı hiddetlendiren hediye

Bediüzzaman’ı hiddetlendiren hediye

Bediüzzaman’ın karşılıksız hediye kabul etmemek ilkesi-3

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Bediüzzaman’ın karşılıksız hediye kabul etmemek ilkesi-3

 

Mehmet Metin anlatıyor:

 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yalnız kiraz mevsimi idi. Isparta yolu ile tekrar Hz. Üstadı ziyarete gitmeye niyetlenerek hareket ettim.

 

"Isparta'da rahmetli Mustafa Ezener ve Rüştü Çakın Ağabeylerle görüştüm. Emirdağ'a gideceğimi söyleyince, oraya gidecek mürekkep kalemi ucu olduğunu söyleyerek bir küçük kutu verdiler. Üstadımızın yanında evvelce bulunmuş ve kâtiplik yapmış olan Kâtip Osman Ağabey de bir-iki kilo ağırlıkta dolu bir sepet getirerek, Üstada götürmemi söyledi. Götürmek istemedim 'Almazlar' dedim. O da 'Nur Bahçesinin mahsulüdür dersin' dedi. Bunun üzerine reddetmeyip götürdüm.

 

"Çalışkan kardeşlerin dükkânına gittim. Zübeyir kardeş oraya geldi. Kutuyu verdim, 'Üstadın bir şey almadığını bilmiyor musun kardeşim? Ben durumu anlattım. Fakat yinede sepeti alamam.' dedi. Sepet dükkânda kaldı, bilmiyorum, sonra ne oldu? Orada Zübeyir Ağabeye Üstadı ziyaret etmek istediğimi söyledim. 'Çok rahatsız' dedi. 'Karşıdan bari göreyim' dedim. Günlerdir ziyaret için bekleyenler varmış, buna rağmen ısrar ettim, izin alındı ve gittim. Hakikaten Hz. Üstad çok ağırdı. Bence sanki vefatı an meselesi gibi idi. Sesi gayet az çıkıyordu. Eğilerek dinlemeye çalıştım. Anlayabildiğim, 'Hastayım, dua edin' sözleriydi. Yanında fazla kalamayıp dışarı çıktım.” (1)

 

Doç. Dr. İsmail Karaçam anlatıyor:

 

"Burdurlu Hacı Hüseyin'e Bediüzzaman Hazretlerini ziyarete gideceğimi söyledim. Bir şişe halis gülyağı verdi. Ve kendisine hediye etmemi söyleyerek, 'Kabul buyurmasını istirham et' demişti.

 

"Gülyağı yanımda duruyordu. Kendisine, 'Bir maruzatım var. Bunu Burdurlu Hacı Hüseyin gönderdi' dedim. Bana, 'Bu adamın hediyesini senin hatırın için kabul ediyorum' dedi. Hacı Hüseyin'e vermem için kendisi de, bana bir gül verdi. 'Ben bu gülü o zata veremem' diye içimden geçirdim. İzin isteyecektim. Bana 'İsmail'im, benim verdiğim tüp sende kalsın. Dışarıdan bir tüp al ve ona ver' demişti.” (2)

 

Mehmed Fırıncı anlatıyor:

 

"Yine bir gün, akşamla yatsı arası, Üstadın yanına gitmiştim. Yanında, talebelerinden Ziya Arun ve Muhsin Alev vardı ve çok üzgündüler. 'Ne oldu?' diye sordum. Onların müteessir olması bana da çok dokunmuştu. Onlar ne olduğunu söylemediler. Ben de üzgün vaziyette bir kenara oturdum. Az sonra oturduğumuz odanın tam karşısında olan kapı açıldı. Kalblere ve ruhlara nüfuz eden şifalı bir tebessümle Üstad göründü. Elinde, ayaklı kristal bir kâsede kayısı reçeli, kapıda durdu. Ve biz de kendisine yaklaştık. Bana, 'Senin hatırın için bunları affettim' dedi. Kâseyi bize uzatarak, 'Siz az yiyin, çoğunu sen ye' diyerek ruhları ve kalbleri mest eden iltifatta bulunarak odasına çekildi. Sonra talebelerin suçunun ne olduğunu öğrendim. Meğer çok hürmet ettiğimiz ve sevdiğimiz Karabüklü Mustafa Osman Ağabey gelirken, yanında bir miktar portakal getirmiş, zorla kabul ettirmiş. Onlar da onu kırmamak için, hediyesini almışlar. Fakat Hazret-i Üstad sonradan çok hiddet etmiş. Hâdise buymuş.” (3)

 

Kaynaklar:

1- Necmettin Şahiner, Son Şahitler 3.Cild s. 172

2- Necmettin Şahiner, Son Şahitler 4.Cild s. 162

3- Necmettin Şahiner, Son Şahitler 4.Cild s. 344