Bediüzzaman ve Nasirüddin Elbani

Zaman zaman Bediüzzaman ile bazı şahsiyetler arasında köprüler kuruyor ve mukayeseler yapıyoruz. Elbette bu mukayeseler eskilerin tabiriyle kıyas maa’l fariktır. Yani bütün yönleriyle kıyas değildir. Bazı yönleriyle ve bazı zaviyelerden kıyastır ve kısmi kıyaslamalara da ‘kıyas maa’l farık’ diyoruz. Nasirüddin Elbani ile de yaptığımız mukayese ve karşılaştırma mezhep veya meşrep bağlamında bir mukayese olmayıp tutum bağlamında bir mukayesedir. Yoksa bilindiği gibi Nasirüddin Elbani ile Bediüzzaman’ın ekolleri ve meşrepleri ayrıdır. Derdimiz meselenin o yönüne temas etmek ve kurcalamak da değil. Onları veya meşreplerini yakınlaştırmak da değildir. 
Münhasıran Bediüzzaman bağlamında Elbani veya bazı benzerleriyle yaptığımız veya yapacağımız mukayese sınırlı ya da eskilerin deyimiyle kasır bir mukayesedir. Elbette farklı meşreplerde ve mezheplerde ve hatta dinlerde de olsa insanlar arasında bazı yönleriyle benzerlikler bulunur. Mukayese ve karşılaştırma ile bunlar daha iyi açığa çıkar. Bu benzerliklerden birisi de ölüm isteği ve temennisidir.

Ahmet Davudoğlu Hoca ‘Ölüm Daha Güzeldi’ adlı eserinde Bulgaristan günlerini anlatır. Komunistler iktidara gelmiştir. Ve onların hükmü altında yaşamak adeta cehenneme bedel bir hayattır. Cehennem azabıdır. Zannederim, Ahmet Davudoğlu bu yönüyle çok çile çekmiştir. Zaten satırları da buna şahittir.  İnsan çileden dolayı da ölümü isteyebilir. Lakin Davudoğlu’nun böyle bir saikle ölümü düşündüğünü veya temenni ettiğini sanmam.  İnsanın ölümü istemesi için bir fiziki nedenler vardır. Buna hayat alanının daralması da denebilir. İkincisi ise metafiziki bir nedendir, buna hayat tarzının yok edilmesi denebilir. Ahmet Davudoğlu dinin ve diyanetin yaşanmadığı ve garipliğin ve yabancılaşmanın sindiği ve çöktüğü bir ortamda belki de ölümü arzu etmiştir. Bu anlamda ‘İslam garip başladı yeniden garip zuhur edecek ve gariplere müjdeler olsun’ hadisi paralelinde İslam’ın ve Müslümanların gurbette olduğu bir konjonktürde insanların ölümü temenni edecekleri ve ‘keşke şu kabrin yerinde ben olsaldım’ diyecekleri rivayet edilmiştir. Bu temenniler o hadisin tecellileridir.   

*

Bediüzzaman gibiler İslam’ın gurbetiyle ve derine çekilmesiyle can evlerinden vurulmuşlar ve ölümü ister hale gelmişlerdir. Bu durumda fiziki ölüm onlara manevi ölümden daha hafif ve yeğ gelmiştir. Lakin ölümü temenni etmekle ilgili uyarılardan dolayı bundan uzak durmuşlardır. Manevi iklimin ve metafiziki iklimin öldüğü konjonktürde yüce ruhlar ölümü temenni etmişlerdir. Lakin onları caydıran aksi yöndeki buyruklar ve tavsiyeler olmuştur. Nitekim, Bediüzzaman: “Eğer dinim beni intihardan men etmeseydi, Said bugün topraklar altında çürümüş gitmiş olacaktı.”(1) diyor. Hz. Enes’in rivayetine göre Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur; “Sakın kimse kendisine dokunan bir zarardan dolayı ölümü istemesin. Eğer kendini ölümü istemekten alıkoyamıyorsa şöyle desin: “Rabbim! Yaşamak bana daha hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölümüm bana daha hayırlı olduğu zaman ruhumu al…(2)”

Mustafa Kemal’in izinden giden ve inkilaplarını taklit eden Kral Ahmet Zogo nedeniyle babasıyla doğduğu yurdu; Arnavutluk’u terk eden Nasirüddin Elbani de ölümü çok temenni ettiğini lakin hadislerin ve dini ölçülerin kendisini frenlediğini, durdurduğunu ve bunlara tutunarak hayatta kaldığını anlatır. 84 yaşını geçmesini anlatırken şöyle niyaz eder: ”Mevla’mdan beni ömrü uzun ve ameli salih olan kullar zümresine ilhak etmesini niyaz ediyorum. Bununla birlikte neredeyse ölümü temenni derecesine geliyorum. Sebebine gelince, Müslümanların dinden uzaklaştıklarını ve zillete düştüklerini görüyorum. Sanki Müslümanlar ümmet olarak erzeli’l ömrü halini yaşıyorlar. Hayatta tat tuz kalmadı. Lakin gözümün önüne Enes (Radiyallahu Anh)’in rivayet ettiği hadis geliyor ve bu beni frenliyor. Bu destur dururken ölümü kendi nefsim için nasıl isteyebilirim? (3)…” 

Bu karşılaştırmayı, ortak tema suretindeki rahmetli Erdem Beyaz’ın ölümsüz mısralarıyla kapatalım:

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.

Demek ki, bu zevat ölüm çemberinden geçerek, ölüm berzahını yırttılar. Ölümü isteyerek ölümsüzleştiler.

Kaynakça:
1-Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s: 543
2-Müslim, Zikir 13
3-El İmam el Elbani: Durus ve Mevakif ve İber,  Dr. Abdulaziz Muhammed Bin Abdullah es Sedhan, Daru’t Tevhid, s: 286

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum