Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Bediüzzaman ve Medresetüzzehra-1

Son günlerde ‘’Demokratik Açılım’’ çerçevesinde nazarlar yeniden Doğu’ya çevrildi. Konu bütün yönleri ile tartışılıyor, herkes görüş ve düşüncelerini ifade ederek, meselenin çözümü için katkıda bulunmaya çalışıyor. Tabi bu katkıda bulunma konusunda iki istisnadan bahsetmeden de geçmemek gerekir. Bunlar CHP ve MHP. Bu konu gündeme geldiğinde beri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çok sert ve agressif bir üslup kullanmaya başladı. Yıllardır uzlaşmacı ve mutedil bir görüntü vermeye çalışan Devlet Bahçeli’nin bu meselede son derece sert bir üslup kullanması ve meselenin çözümün için gayret gösterenleri ‘’ihanetle’’ suçlaması gerçekten çok dikkat çekicidir.

 

Yıllarca kan ve gözyaşı edebiyatı yaparak ve bölünme korkusunu pompalayarak siyaset yapanların, meselenin çözümü halinde malzeme sıkıntısı çekerek siyaset sahnesinin geri planlarına itilecekleri ve marjinal bir hale gelecekleri için, ortalığı velveleye vermelerinin kendileri için bir anlamı olabilir.

 

Fakat bu mesele yüz yıla yakın bir süre ile Türkiye’ye büyük zaman ve enerji kaybettirdi. Kürt meselesinin, ülkenin gelişiminin önünde en büyük engellerin başında geldiği inkar edilemez. Fakat bu kadar büyük bir meseleyi siyasi ve kısır hesaplarla sabote etmeye çalışmanın vatan ve millet sevgisi ile bağdaşır bir yönü olmadığı muhakkaktır.

 

CHP ise, zaten genlerinde mevcut olan siyasi şifrelerle, bugüne kadar hayırlı her hizmetin önünde durmayı ve sürekli bunalım politikası takip etmeyi bir gelenek haline getirmiştir. İnönü, Ecevit ve Baykal, hep aynı geleneğin temsilcisi olmuşlardır.

Bu siyasi duruşun ve olumsuz muhalefetin, millet nezdinde bir itibar görmediği, çok partili siyasi hayata geçilmesi ile birlikte bugüne kadar yapılan bütün seçimlerde ortaya çıkmış ve tescil edilmiştir. Dolayısı ile yetmiş yaşına gelmiş Sayın Baykal’ın, bu yaştan sonra alışkanlıklarından vazgeçmesini beklemek, hayalden öteye gitmez.

 

Biz burada bu kısır siyasi çekişmelerin ötesinde, meseleye çok başka bir perspektiften bakmak istiyoruz. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mütefekkir ve alim olan Bediüzzaman Hazretlerinin, yüz sene öncesinden başlayarak, vefatına kadar takip ettiği ve asla peşinin bırakmadığı ‘’Medresetüzehra’’ ile ilgili olarak yaptığımız mütevazi bir çalışmayı nazarlarınıza sunmak istiyoruz. Meselenin çözümü için 102 sene önce teklif edilen ve ancak bugün devlet yetkililerinin yavaş yavaş o noktaya geldiği bu hayırlı teşebbüsün serencamını buyurun hep beraber takip edelim.

 

Bediüzzaman Hazretlerinin dokuz yaşında tahsil hayatının başlaması ile birlikte yaklaşık yirmi yılı, medreseleri gezmekle, ders almakla, ders vermekle, bölgenin problemlerinin yerinde tespit etmekle geçti. 15 yaşlarında Doğu Beyazıt’ta Şeyh Mehmed Celali Hazretlerinden İcazetini aldıktan sonra doğu medreselerini gezdi, doğu ve güneydoğu illerindeki önemli problemleri ve özellikle eğitim konusundaki ciddi sıkıntıları yerinde tespit etti.

 

Şark’ın birçok bölgelerinde medreseler vardı, ancak bunlar ihtiyacı karşılamaktan son derece uzaktı. Yeterli miktarda öğretim elemanı mevcut değildi. Medreseler, çok ilkel şartlarda faaliyetlerine devam ediyorlardı. Medrese binaları çok ilkel sayılırdı. Bir odada çok sayıda öğrenci barınmaya çalışıyordu. Halkın yardımları ile ayakta durmaya çalışan bu medreselerde, maddi imkansızlıklar had safhada bulunuyordu. Eğitim metodu eskimişti ve çağın ihtiyaçlarına cevap veremiyordu. Bu eğitim ve maddi imkan yetersizliği, gelecekte çok büyük sıkıntılara sebep olabilirdi.  Bu olumsuz şartların mutlaka düzeltilmesi ve bu bölgenin insanlarına zamanın gerektirdiği yeterlilikte bir eğitim verilmesi şarttı.

 

Bütün İslam aleminin ve özellikle Şark insanının üç tane büyük düşmanı vardı. Bu düşmanlar; cehalet, zaruret(yoksulluk) ve ihtilaf idi. Cehalet beraberinde yoksulluğu getiriyordu. Yoksullukla sıkıntılara düşen bu insanlar da kavgalar, çatışmalar ve ihtilaflar eksik olmuyordu. Bu üç düşmana karşı mutlaka yerinde ve etkin metotlarla mücadele edilmeliydi. Bu üç hastalığın çaresi de ‘’sanat, marifet ve ittifak’’ idi. 

 

Cehalete, marifet ile; zarurete sanat ile ve ihtilafa ittifak silahıyla cihad edilmeli ve bu düşmanlar bertaraf edilmeliydi. Marifet ve eğitim olduktan sonra sanat da fıtri olarak peşinden gelecek ve bölgede cehalet ve fakirlikten kaynaklanan problem ve çatışmalar de en asgari düzeye inecekti. Öyle ise en önemli ve en acil olan konudan başlanmalıydı. Maarif (eğitim) probleminin hal edilmesi ve eksikliklerin giderilmesi için ciddi, gerçekçi, bölge insanlarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve bölgenin sosyal yapısı ile uyum sağlayabilecek bir proje geliştirilmeliydi. İşte ‘’Medresetüzzehra’’ projesi böyle bir arayıştan ve ihtiyaçtan doğmuştu.

 

Bu dönemde Van’da ikamet ettiği sıralarda Vali Tahir Paşa’nın da yardımları ile dünyadaki gelişmeleri yakından takip etme imkânı buldu. Bu problemlerin çözümü ve ‘’maarif, san’at ve fünun noktasında Şark’ın uyandırılması’’ maksadıyla Medreset-üz Zehra projesini hazırladı. 1907 yılının sonlarına doğru bu maksadını gerçekleştirmek maksadıyla İstanbul’a gitti. Padişah Sultan Abdulhamid ile görüşme imkânı bulamadı. Padişah ile görüşmek için yaptığı bütün teşebbüsler netice vermeyince, projesinin esas hatlarını ifade eden bir dilekçe hazırlayarak Saray’a takdim etti. Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’e verdiği dilekçede, Medresetüzzehra’nın üç şube halinde Bitlis, Van ve Diyarbakır’da açılmasını, buralara en az ellişer öğrencinin alınmasını ve masraflarının da hükümet tarafından karşılanmasını talep eder. Bediüzzaman’ın çok iyi niyetlerle açmak istediği ve Şark’ın huzur ve saadeti için zaruri olarak telakki ettiği bu düşünceye, büyük badirelerle karşı karşıya olan ve büyük sıkıntılarla boğuşan o zamanın yönetimi tarafından pek alaka gösterilmez.

 

Bediüzzaman burada projesi ile ilgili olarak detaylı bilgiler de vermiştir. “Ca­mi­ü’l-Ez­her’in kız­kar­de­şi olan, Med­re­se­tüz­zeh­ra na­mıy­la dâ­rül­fü­nu­nu mu­ta­zam­mın pek âli bir med­re­se” ifa­de­sin­de­ki “dâ­rül­fü­nun” ke­li­me­sin­den Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın eği­tim se­vi­ye­si­nin üni­ver­si­te dü­ze­yin­de ola­ca­ğı an­la­tıl­mak­ta­dır. Bu­nun ya­nın­da Be­di­üz­za­man bir­çok yer­de, Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın Ez­her sis­te­min­de ya da üs­lû­bun­da ol­ma­sı ge­rek­ti­ğin­den bah­set­mek­te­dir. Bun­dan da an­la­şıl­mak­ta­dır ki, Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın, tıp­kı Ez­her’de ol­du­ğu gi­bi, or­ta ve li­se kı­sım­la­rı da bu­lu­na­cak, Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın üni­ver­si­te kıs­mın­da oku­ya­cak ta­le­be­ler is­te­ni­len kıs­tas­la­ra gö­re bu­ra­lar­dan ye­ti­şe­cek­tir.

 

Dâ­rül­mu­al­li­mîn, ya­ni öğ­ret­men ye­tiş­ti­ren bir eği­tim fa­kül­te­si de Med­re­se­tüz­zeh­ra'ya da­hil edi­le­cek­tir. Bu sa­ye­de Med­re­se­tüz­zeh­ra ta­le­be­le­ri­nin “eği­tim for­mas­yo­nu”na yö­ne­lik ders­le­ri al­ma­la­rı sağ­la­na­cak; bu­ra­dan üç di­li, fen ve din ilim­le­ri­ni ve for­mas­yon ders­le­ri­ni öğrenerek me­zun olan ta­le­be­ler, ih­ti­yaç du­yul­du­ğun­da, eği­tim-öğ­re­ti­min de­ği­şik ka­de­me­le­rin­de ho­ca­lık, öğ­ret­men­lik ya­pa­bi­le­cek­ler­dir.

 

“Şu med­re­se… ukûl, ya­nın­da en âlâ bir mek­tep; ku­lup, ya­nın­da en ek­mel med­re­se; vic­dan­lar, na­za­rın­da en mu­kad­des za­vi­ye­yi tem­sil ede­cek­tir,” ifa­de­sin­den Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın hem mek­tep, hem med­re­se, hem de za­vi­ye­yi bün­ye­sin­de ba­rın­dı­ra­ca­ğı ve bun­la­rın ve­re­ce­ği fay­da­la­rı te­min ede­ce­ği an­la­şıl­mak­ta­dır. Ay­rı­ca böy­le üç­lü bir ya­pı­da, mek­tep, med­re­se ve za­vi­ye âde­ta bir ‘mec­lis-i şû­ra’ ma­hi­ye­tin­de ola­cak, bir­bi­ri­nin gü­zel­lik­le­rin­den fay­da­la­na­cak ve bir­bi­ri­nin nok­sa­nı­nı ta­mam­la­ya­cak­tır.

 

Med­re­se­tüz­zeh­ra'da din ilim­le­ri ile fen ilim­le­ri be­ra­ber oku­tu­la­cak­tır. Zi­ra Be­di­üz­za­man'a gö­re, “Vic­da­nın zi­ya­sı ulûm-u di­ni­ye­dir. Ak­lın nu­ru fü­nun-u me­de­ni­ye­dir, iki­si­nin im­ti­za­cın­dan ha­ki­kat te­cel­li eder. O iki ce­nah ile ta­le­be­nin him­me­ti per­vaz eder. İf­ti­rak et­tik­le­ri va­kit bi­rin­ci­sin­de ta­as­sup, ikin­ci­sin­de hi­le, şüp­he te­vel­lüt eder.”  İşte bu­nun için, “Fü­nun-u ce­di­de, ulûm-u me­da­ris ile mezc ve derc” edi­le­cek­tir. Ya­ni mo­dern fen bi­lim­le­ri ile med­re­se ilim­le­ri ola­rak bi­li­nen din ilim­le­ri Med­re­se­tüz­zeh­ra'da bir­lik­te oku­tu­la­cak­tır. Böy­le bir şey ay­nı za­man­da saf­sa­ta­nın zul­mün­den mu­ha­ke­me-i zih­ni­ye­yi ha­lâs ede­cek ve me­le­ke-i fey­le­so­fâ­ne­nin tak­lid-i tu­fey­lâ­ne­ye et­ti­ği mu­ga­lâ­ta­yı iza­le ede­cek­tir.

 

Med­re­se­tüz­zeh­ra'da şu­be­ler (fa­kül­te­ler, fark­lı bö­lüm­ler) bu­lu­na­cak ve ih­ti­sas­laş­ma esas alı­na­cak­tır. Fa­kat, ta­le­be­ler ken­di bö­lüm­le­rin­de uz­man­la­şır­lar­ken, uz­man­lık alan­la­rı­na ya­kın bi­lim dal­la­rı ile iliş­ki içe­ri­sin­de bu­lu­na­cak­lar ve ken­di alan­la­rı­na yar­dım­cı ola­cak il­gi­li ders­le­ri ala­cak­lar­dır. Di­ğer bi­lim dal­la­rı­na kar­şı ta­ma­men ca­hil kal­ma­ya­cak­lar­dır.

 

Ulûm-u müs­be­te ve fen­ni­ye ile ulûm-u ima­ni­ye­yi ba­rıştı­ran Ri­sa­le-i Nur, Med­re­se­tüz­zeh­ra'da ders ki­ta­bı ola­rak oku­tu­la­cak ve İs­lâ­mi­yet nok­ta­sın­da Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın bir ne­vi prog­ra­mı ola­cak­tır. Eği­tim di­li olarak Be­di­üz­za­man, “Ara­bî va­cip, Kür­dî ca­iz, Tür­kî lâ­zım” di­ye­rek Med­re­se­tüz­zeh­ra'nın üç dil­de eği­tim ya­pa­ca­ğı­nı be­lirt­mek­te­dir. Kürt­çe­yi ma­hal­lî dil, Arap­ça­yı ilim ve ile­ti­şim di­li, Türk­çe­yi de res­mî ve si­ya­si dil ola­rak ka­bul et­mek­te­dir. Pro­je­nin hi­tap et­ti­ği alan, sa­de­ce Do­ğu Ana­do­lu ya da Ana­do­lu ol­ma­yıp Ara­bis­tan, İran, Hin­dis­tan, Tür­kis­tan, Kaf­kas­ya ve Bos­na'ya ka­dar Os­man­lı top­rak­la­rı ola­ca­ğı için, eği­tim-öğ­re­tim­de ve ile­ti­şim­de kul­la­nı­la­cak dil ve­ya dil­le­rin de, bu ala­na uy­gun ol­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Bu açıdan bak­tığı­mız­da, Do­ğu Ana­do­lu'da­ki Med­re­se­tüz­zeh­ra için, üç di­lin bir­den eği­tim­de kul­la­nıl­ma­sı son de­re­ce man­tık­lı­dır.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum