Mehmet ERDOĞAN

Mehmet ERDOĞAN

Bediüzzaman ve birlik beraberlik

Bediüzzaman bir taraftan ırkçı ve ayrılıkçı fikirler aleyhinde açıklamalar yaparken; diğer taraftan, ‘’ittifak ve ittihad’’ konusuyla ilgili olarak da, pek çok nasihat ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Bunların bazı örneklerini, yine kendi ifadelerinden takip edelim:

İstanbul’da bulunduğu dönemde,orada bulunan Kürtlere şöyle hitab etmektedir:

‘’Altı yüz seneden beri bayrak-ı tevhidi umum âleme karşı i’la eden ve istibdadda şiddet-i itaat ve terk-i adat-ı milliye ile ihtiyarlanan bizim şanlı Türk pederlerimize kuvvet ve cesaretimizi peşkeş ve hediye edelim. Ona bedel: Onların akıl ve marifetinden istifade edeceğiz ve asaletimizi de göstereceğiz. Elhasıl: Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvveti! Mecmuumuz iyi bir insan oluruz. Hodserane yapmayacağız (kendi başımıza hareket etmeyeceğiz).Bu azmimizle başka unsurlara ders-i ibret vereceğiz. İyi evlat böyle olur. Hem de istibdad zamanında (Abdulhamit döneminde) bir batman itaat etmiş isek, şimdi on batman itaat ve ittihad lazımdır. Zira şimdi sırf menfaat göreceğiz. Çünkü hükümet-i meşruta, hakiki hükümet-i meşruadır. Elhasıl: İttifakta kuvvet var… İttihadda hayat var… Uhuvvette saadet var… İtaat-i hükümette selamet var…’’ Şeklindeki son derece veciz ve etkili telkinlerle, onları birlik ve beraberliğe çağırmaktadır.

Yine Kürtlere hitaben yazdığı bir makalesinde; ‘’Ey Kürt milleti! İttifakta kuvvet, ittihadda hayat, kardeşlikte saadet ve hükümette selamet vardır. İttihadın ipini (zincirini) ve muhabbetin şeridini iyi tutun ki, sizi beladan halas etsin (kurtarsın).’’ ‘’Ve sonuç olarak: okuma, okuma, okuma! Ve el ele verme,el ele verme,el ele verme!..’’ sözleriyle açık ve net bir şekilde birlik ve beraberlik çağrısını tekrarlamaktadır.

‘’Hürriyete hitap’’ başlığı altında yayınladığı uzun makalesinde; meşrutiyetin, hürriyetin ve medeniyetin güzelliklerini ifade eden açıklamalarının yanında;
‘’Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dâhil olalım. Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa'y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir.’’ ‘’Bir mucize-i peygamberîdir (a.s.m.) ve bu millet-i mazlumeye bir inayet-i İlâhîdir ve cemiyet-i milliyenin niyet-i halisanesinin bir kerametidir ki, bu maden-i saadet ve hürriyet olan şeriat dairesindeki ittihad-ı kulûb ve muhabbet-i millî elimize meccanen girdi.‘’ ‘’Demek, şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrutiyet ile rahm-ı mâdere geçtik, neşvünemâ bulacağız.’’ Sözleriyle de, çalışmanın, maarifin, milli muhabbet ve ittihadın önemine vurgu yapmaktadır.
‘’Mecmuda bir kuvvet bulunur; hiçbir fert o kuvvete mâlik olamaz. Ey millet, biz şimdi kalın şeridiz (urgan). Her kim muhalefet ile (ihtilaf çıkararak), veyahut hodserane (kendi başına hareket) ile bunu zayıf etse, umumun hakkına affolunamaz bir cinayettir.’’ Sözleri ile de, ittihadın fayda ve önemini belirttikten sonra, ittihadı bozucu hareketlerin yanlışlığına dikkat çekmektedir.

‘’ Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eyleyen İslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâzıradan geri kalmış… Bunun en büyük sebebi, istibdattan sonra, mürşid-i umumî (durumundaki)üç büyük şube olan ehl-i medrese ve ehl-i mektep ve eh-i tekkenin, tebayün-ü efkâr (fikir ayrılıkları) ve tehalüf-ü meşâribidir. Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış. Terakkiyat-ı medeniyeden geri bırakmıştır. Zira biri ifrat ile diğerini tekfir ve tadlil ediyor. Ve öteki tefrit ile berikini techil ve gayr-i mutemed (güvenilmez) addediyor. Bunun çaresi, tevhid ile tevehhüd ve efkârlarının mabeyninde teyid-i münasebet ile musalâhadır. Tâ itidal noktasında musafaha ile birleşmeli ki, âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler.’’ Şeklindeki sözleriyle de terakki ve ilerlemenin önündeki en büyük engelin ihtilaf olduğuna vurgu yapmaktadır.
İhtilafın bu feci sonuçlarından dolayıdır ki;
‘’Yaşasın ittihad-ı millî! Ölsün ihtilâf! Yaşasın muhabbet-i millî!.. Gebersin ağrâz-ı şahsiye ve fikr-i intikam!’’ sözleriyle, ittihada alkış tutmakta; ihtilafa da nefret yağdırmaktadır.

Doğu Anadolu’daki ulema, meşayih ve aşiret reislerine hitaben yaptığı; ‘’Teşebbüs-ü şahsi ile ellerinizden geldiği kadar bu ittihad-ı millete ve meşrutiyete her cihetle hizmet ediniz. Zira bizim belki umum millet-i İslam’ın ve mutlak Osmanlıların necat ve hayatı bu ittihad-ı milletle kaimdir…’’ Sizin ihtilaf ve vahşetinizden efkâr-ı faside sahibi (bozguncu ve ard niyetliler) istifade etmesin, bu şanlı olan ittihad-ı milleti fena bir hastalığa hedef etmesinler. Zira o vakit bütün millet ve İslamiyet size davacı olacaktır.’’ ‘’Hakiki kardeşlerimiz olan Türklerle el ele vereceğiz.’’ ‘’Mevcudiyetinizi ittihadla (birlik ve beraberlikle) gösteriniz!’’ şeklindeki nasihatleriyle de, necat ve kurtuluşun ancak ittihatla mümkün olacağını belirtmektedir.

Yine hemşerilerine hitaben yazdığı bir makalesinde: ‘’Hem de meşrutiyet-i meşrua denilen dünyada beşer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-yi hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz'iyeyi (ferdi hürriyeti) istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran meşveret-i şer'iyenin mayasıyla mayalandıran meşrutiyet-i meşrua sizi herkes gibi imtihana davet ediyor ki, sinn-i rüşde bülûğunuzu ve vasîye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve hamiyet-i diniye-i millî ile fikir ve vicdan-ı şahsiyenizi milletin kalb ve akl-ı müştereki gibi gösteriniz. Yoksa sıfır çekecek ve şahadetname-i hürriyeti elinize vermeyecektir.’’ şeklindeki ifadeleriyle, pek çok önemli noktaları hatırlatmanın yanında, birlik ve beraberliğe çağrıyı tekrarlamaktadır.

‘’Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslam’dır’’ ifadesiyle ise; ittihadın dini vecibeler sıralamasındaki sorumluluk derecesini belirtmektedir.

Bediüzzaman’ın çok önem verdiği ittifak ve çok eleştirdiği ihtilaf konuları ile ilgili beyanlarından bir kısmını yorumsuz olarak okuyucuların mütalaasına arz ediyoruz:
‘’İhtilaf-ı İslam’dan Avrupa da istifade ederek, istibdad-ı manevileri altında bizi ezdi. Şimdi evvelen biz müttefik olalım. Ta ki dest-i vifakı bizdeki gayr-ı Müslimlere uzatalım.’’
‘’Hem de düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Tabii Avrupa da bundan istifade ile bizi istibdad-ı manevileri altına aldılar. Bu ittihadımızla bu üç düşman-ı biinsafa (insafsız düşmanlara) –başta ihtilaf olarak-hücum edeceğiz.’’

‘’Maden-i hayatımız olan ittihad-ı millet; ref’i imtiyazdan (ayrıcalığın kaldırılması) başka ne ile olabilir?’’
‘’Bizdeki anasır (ırklar)hava gibi muhtelittir(dağınık).Su gibi mümteziç olmamış. İnşaallah elektirik-i hakaik-i İslamiyetle imtizaç ederek, ziyay-ı maarif ve hararetiyle kuvvet tevlid ederek, bir mizac-ı mu’tedile-i adalet vücuda gelecektir.’’
‘’ Kürtlerin ihtilafından zayi olan kuvve-i cesimelerinden (büyük güçlerinden) istifade etmek için, ittihad-ı milli (milli beraberlik) ile efkâr-ı umumiyelerini izhar etmek ve maarif ile o efkârı terakki ettirmektir. Ta ki meylü’t- terakkileri faaliyete ve ukde-i hayatiyeleri tenvire (aydınlanmaya)başlasın.’’

Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu ittifak konusunda bu kadar hassasiyet ve titizlik gösteren bir insanın; ayrımcılıkla itham edilmesi ve bu yüksek önerilerinden istifade edilmemesi, asrımızın önemli garabetlerinden birisidir.

Gerçek şu ki; ülkemizin başında; taze ve güncel bir gaile olmaya devam eden, bölücü meş’um hadiselerin önlenebilmesi için, Bediüzzaman’ın gösterdiği çare ve ileri sürdüğü tekliflere, bugün büyük ölçüde ihtiyaç bulunmaktadır.

Herkesimle yapılan görüşmeler arasında Bediüzzaman’ın bu hayati formülleri ile istişare edilmesinde de büyük faydalar bulunmaktadır.Lütfen dikkate alınsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum