Bediüzzaman: Vazifemizi yapıp, vazife-i İlâhiyeye karışmamak gerektir

Bediüzzaman: Vazifemizi yapıp, vazife-i İlâhiyeye karışmamak gerektir

Vazifemiz, ihlâs ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, “sırren tenevveret” irşad-ı Alevîyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Emirdağ Lâhikası-1 adlı eserinden bölümler.)

Vazifemiz, ihlâs ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, “sırren tenevveret” irşad-ı Alevîyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil. Muvaffakiyet ve fütuhat-ı Nuriye ve revaç ile intişarı ise, vazife-i İlâhiyedir. Vazifemizi yapıp, vazife-i İlâhiyeye karışmamak gerektir diye hem bana, hem sizin bedelinize teselli buldum.

***

Aziz, sıddık, bahtiyar kardeşim Süleyman Rüştü; Seni ve kardeşin kahraman Burhan’ı ve senin iki mübarek, mâsum evlâdını ve senin hane halkını, Risale-i Nur namına ve umum şakirtler hesabına ruh u canımızla sizi tebrik ediyoruz. Böyle kudsî ve daimî sevap kazandıracak uhrevî bir hizmete muvaffakiyetinizi, Isparta ve bu memleket istikbalde alkışlayacaktır. Size çok hayırlı duaları kazandıracak. İnşaallah, Zülfikar gibi daha çok emsaline muvaffak olursunuz. Bu acip şerait içinde bu fevkalâde muvaffakiyet, hem Zülfikar’ın, hem sadakatinizin bir kerametidir. Çok mübarek olan senin rüyan -ki, emr-i İlâhi ile, Kur’ân’ı, Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâma vermek, Hazret-i Cebrail’in vazifesinin bir cilvesidir- işarettir ki, bu hizmetiniz hem rıza-yı İlâhiyeye, hem rıza-yı Peygamberîye (a.s.m.) muvafıktır. Mu’cizât-ı Kur’âniyeyi, Mu’cizât-ı Ahmediye vasıtasıyla ümmet-i Muhammediyeye (a.s.m.) tebliğ etmek mânâsıyla senin rüyan tâbir edilir.

Nasıl, bir küçücük cam parçasında güneşin bir timsali, ziyasıyla o elindeki camı tutanla münasebettar olur, bir nevi muhabere eder. Öyle de hususî bir tecellî ile, rü’yalarda -Selef-i Sâlihînde bu çeşit rüyalar görülmüş- makbuliyet ve rıza alâmetidir. Hazret-i Peygamberin (a.s.m.) yanında gördüğün adam da, Nur ve Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsidir.

***

O beş Ahmed’den Safranbolu’da Hasan Feyzi’nin tam yerine geçen tam vârisi Safranbolulu Ahmed Fuad’ın gayet samimî ve fedakârane mektubunda, benim bedelime, aynen Hasan Feyzi, Hâfız Ali gibi, bâki kalan hayatını bana verip, benden evvel berzaha gitmek için dua ediyor. Halbuki şimdi Nurlara onun hayatı daha ziyade fâidelidir. Bana nisbeten genç, faal bir kardeşim, benden sonra, kardeşlerim gibi vazife-i Nuriyemi yapıyorlar diye kemâl-i istirahat-i kalble ecelimi beklerim. Cenâb-ı Hak, onun gibi çok fedakârları Nurlara kavuştursun.

***

Hem çok eski, hem çok sâdık, hem çok muktedir, sebatkâr medrese-i Nuriye kahramanlarından Marangoz Ahmed’in; ve medresenin üstadı olan merhum Hacı Hâfız’ın kerametli vefatına dair güzel, hazîn mektubunda, o medrese-i Nuriyenin şakirtlerinin o merhum üstadlarına karşı gösterdikleri dindarane vaziyet ve yağmurun zahmet vermemek ve onları ıslatmamak ve üşütmemek için durması, iş bittikten sonra başlaması, o merhum zatın ruhuna büyük rahmetlerin nüzulüne emâre... Cenâb-ı Hak o rahmet katreleri adedince ona ve onlara rahmet etsin. Âmin.

***

Kastamonu’da, sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nur’a fevkalâde bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nur’a çok hizmet eden ve çokları Nur dairesine getiren ve hapishanede kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Beye, hem istirahatime, hem Nur şakirtlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmed’ler gibi has kardeşlerimizle, yine Kastamonu’da Nurlara hizmet eden Küçük Şeyh namında Hilmi Bey bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki, bir iki aydır, dualarımda “Zehra’lar” dediğim vakit, “Hâcer’ler” de derdim, içinde o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum. Cenâb-ı Hak ona binler rahmet eylesin ve akrabasına sabr-ı cemîl ihsan etsin. Âmin.

Said Nursî

Devam edecek