Bediüzzaman ‘Urfa yalnız olmaz’ dedi

Bediüzzaman ‘Urfa yalnız olmaz’ dedi

Üstad; “Urfa yalnız olmaz git” dedi, tekrar Urfa’ya döndüm

Risale Haber-Haber Merkezi
 
BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ
 
Abdullah Yeğin’in Risale Haber’de yayınlanan röportajından:
 
SANA BAŞIN SAĞ OLSUN DİYECEKLER
 
Askerden sonra Üstad'a uğradınız, Üstad “Urfa'yı boş bırakmamak lazım mı?" dedi.
 
O zaman ne oldu pek hatırlamıyorum, ama görüştüğümüz zaman derdi ki: “Sana başın sağ olsun diyecekler.” Urfa’ya bizi ilk gönderirken dedi ki: “Ben de geleceğim. Siz şimdi gidin. Ben sonra geleceğim.” Vefatına bir ay kala, bana bir telgraf geldi; “Üstadın yanına gel” diye. Üstadın etrafında hizmetinde kaç kişi varsa hepsini tevkif etmişlerdi. Son zamanlarıydı.
Olay şöyle:
Üstad tarikatçılık mı yapıyor?” diye mektup yazanlar olmuş. Üstadın talebeleri de “Üstad tarikatçılık yapmıyor” diye onlara mektup yazmış, müdafaa etmişler. Ve o mektubu her tarafa göndermişler. O mektubu yazdıkları ve dağıttıkları için de onları tevkif etmişler. Üstad yalnız kaldı diye bana telgraf gelmişti: “Gel” diye… Gitmiştim zaten sadece bir gece kaldım.
 
Üstad; “Urfa yalnız olmaz git” dedi, tekrar Urfa’ya döndüm. Abdulkadir ile biz de o mektubu aynen Urfa’da daha önce neşretmiştik. Teksir makinesiyle çoğaltıp herkese göndermiştik tabi adresler vardı. Neyse ben vardım Urfa’ya. Beni de Abdulkadir ile beraber tevkif ettiler. O mektup ne zaman beraat etti, serbest oldu ise, bizi de o zaman serbest bıraktılar. Yani Ankara’dakiler serbest olunca bizi de serbest bıraktılar. Bizi oradan çıkardılar ya, Müftünün verdiği yerden. Üstad o zaman, “Urfa Valisi demokratsa benden selam edin” demişti. Adını unuttum Valinin. "Babo" diyorlardı Urfalılar. Bu daha çok babacan bir insandı, mesela Alevileri korurdu. Urfa’yı harekete getirdi. Hakikaten hizmet ediyordu.
 
URFA MÜFTÜSÜ “YAHU SİZİN ŞEYHİNİZ ÇOK YAMAN BİR ADAM
 
Ben gittim o Valiyi görmek istedim, at yarışlarına gitmiş, yanında koruması var yanına yaklaştırmıyor. Sonra ben Vali beye bir mektup yazdım, Üstadımız Vali demokratsa, Halk Partili değilse size selam gönderdi. Sonra beni çağırdı.
Vali; “Sen ne istiyorsun?” dedi.
Ben; “Müftü efendinin verdiği bir oda vardı, o odada serbest çalışıyorduk, o odadan ayırdılar. Biz tekrar o odamıza dönmek istiyoruz.” dedim.
Vali de; “Peki, ya bu gençler çalışsın ya.” dedi.
 
Binbaşıyı çağırdı. Binbaşı kalem kâğıt getirdi. Müftü Efendiye eski yazı ile bir yazı yazdı. Müftü Efendi de o zaman Nahiye Müdürüymüş, Nahiye Müdürlüğünden Müftü olmuş. Eskiden ilim okumuş mollalardan. Âlim bir zat, fakat bizi sevmezdi. Eski müftü değişmiş, vefat mı etmiş ne olmuş, yerine o geçmiş, o da bizi sevmezdi. Ona biz giderdik, hiç bize yüz vermezdi. Sonra ona Valinin mektubunu getirince, şöyle bir baktı;
Ha işte böyle olacak ya” dedi.
Üstadın bir selamıyla hemen bize oradan tekrar yer verdi.
“Yahu sizin Şeyhiniz çok yaman bir adam.” dedi.
Biz dedik: “Şeyh değil hocadır.”
“Sen ne zaman başladın bu işe.” dedi.
Ben de; “Liseyi bitirdikten sonra, din adamı olmak istiyordum. Risale-i Nur'u okudum; şöyle iyi, böyle iyi derken, ben şimdi Risale-i Nur'a çalışıyorum.” dedim.
“Sen nerelisin?” dedi.
“Kastamonuluyum.” dedim.
Yok ya sen Kastamonulu musun?” dedi.
Evet” dedim.
O zaman yeter. Ben seni şarklı falan sanıyordum” dedi.
 
Vanlıyım sanıyormuş, doğudan. Kürtçülük yaptığımızı sanıyormuş. Velhasıl o Valiyle de iyi olduk sonradan. Adam tekrar yerimizi verdi bize.
 
Askerlikten sonra, Urfa'ya döndükten sonra Üstadla görüşmeniz oldu mu?
 
Üstadın vefatına bir ay kala, ne için gittim, bu telgraf için mi ne içinse şimdi unutmuşum. O zaman görüştüm. Gittiğimde dedim ki; “Siz her yere gidiyorsunuz, İstanbul’a Konya’ya, Ankara’ya ve saireye gidiyorsunuz, Urfa’ya da söz verdiniz, geleceğim dediniz şimdi gelmeyecek misiniz? Urfalılar sizi bekliyor” dedim. Benim bu isteğim üzerine;
Orada Risale-i Nur yok mu?” dedi.
Var” dedim.
“Risale-i Nur’un olduğu yerde bana ihtiyaç yoktur.” dedi. Beni gönderdi.
 
"SEN ZATEN BÜTÜN NURCULARIN ABİSİSİN”
 
Size; “Başınız sağ olsun diyecekler.” dediğini söylemiştiniz. Bu sözü ne zaman söyledi?
 
Daha evvel demişti.
 
Bir ziyaretiniz sırasında; “Sen Nurcuların abisi olacaksın” demiş diye bir ifade kullandığını biliyoruz. Bunun aslı nedir? Ne zaman nasıl söyledi?
 
Son ziyaretine gittiğimde dedim ki; “Diyarbakır’da Mehmet Kayalar var, o çok iyi hizmet ediyor, dershane açmış, ben onun ziyaretine gideceğim, bir gece olsun ziyaretine müsaade eder misiniz?” dedim.
Yok, lüzum yok” dedi. Dedim: “Hüsrev abiyi ziyaret edeyim.”
Yok, sen bir şey soracaksan işte Zübeyir'e sor. Sen zaten bütün Nurcuların abisisin.” dedi. Allaah!... bir iltifat etti. Bu konuşmamızı takside giderken yaşadık.
 
Yanınızda başka kimse var mıydı?
 
Zübeyir abi de vardı, bir de Mehmet Çalışkan veya Ceylan olabilir. İyice bilemiyorum. Yani daha evvel de bir konuşmamızda -nerede konuştuk bilemiyorum- "Sen birinci derece talebem değilsin, ikinci derece talebem değilsin, üçüncü derece talebemsin.” dedi. Mesela Hüsrev abi olsun, Hafız Ali olsun, Refet abi olsun, Hulusi abi olsun onlar ilk talebeler. Siz bana ilkin dediniz ki: “Üstadın ilk talebelerisiniz. Saffı evvel.” Ben saffı evvel olamıyorum ki, çünkü biz çok sonradan geldik.