Bediüzzaman: Sûre-i Fil bu asrın en büyük hâdisesini haber veriyor

Bediüzzaman: Sûre-i Fil bu asrın en büyük hâdisesini haber veriyor

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın belâğatının muktezası olmasından, bu kudsî sûre, bu asrımıza da bakıyor, ders veriyor

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Kastamonu Lâhikası adlı eserinden bölümler.)

1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ    

Aziz kardeşlerim; Kur’ân’a ait en cüz’î, en küçük bir nüktenin de kıymeti büyük olduğundan, İşârât-ı Kur’âniyenin bu zamanımıza temas eden küçük bir şuaı, bugün, Sûre-i ve’l-Asrî nükte-i i’câziyesi münasebetiyle, Sûre-i Fil’den, mânâ-yı işârî tabakasından, tevafuk düsturuna istinaden bir nüktesini beyan etmem ihtar edildi. Şöyle ki:

Sûre-i اَلَمْ تَرَ كَيْفَ meşhur ve tarihî bir hâdise-i cüz’iyeyi beyânla küllî ve her asırda efradı bulunan o gibi ve ona benzeyen hâdiseleri ihtar ve tabakat-ı işariyeden her tabakaya göre bir mânâyı ifade etmek, umum asırlarda, umum nev-i beşerle konuşan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın belâğatının muktezası olmasından, bu kudsî sûre, bu asrımıza da bakıyor, ders veriyor. Fenaları tokatlıyor. Mânâyı işârî tabakasından bu asrın en büyük hâdisesini haber vermekle beraber, dünyayı her cihetle dine tercih etmek ve dalâlette gitmenin cezası olarak, cifir ve hesab-ı ebcedle, üç cümlesi, aynı hâdisenin zamanına tetabuk edip işaret ediyor.

Birinci cümlesi: Kâbe-i Muazzamaya hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına ebâbil tayyareleriyle semavî bombalar yağdırmasını ifade eden 3 تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ cümle-i kudsiyesi, bin üç yüz elli dokuz edip, dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin başlarına semavî bombalar ve taşları yağdırmasına tevafukla işaret ediyor.

İkinci cümle: 4 اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِى تَضْلِيلٍ kelime-i kudsiyesi, eski zaman hâdisesindeki Kâbe’nin nurunu söndürmek için, hilelerle hücum edenlerin kendileri yokluk, zulümat dalâletinde aksü’l-amelle aleyhlerine dönmesiyle tokat yedikleri gibi; bu asrın aynen hilelerle, desiselerle, zulümlerle edyan-ı semaviye kâbesini, kıblegâhını dalâlet hesabına tahribe çalışan cebbar; mağrur ehl-i dalâletin tadlil ve idlâllerine semavî bombalar tokadıyla cezalanmasına, aynı tarihî
5 فِى تَضْلِيلٍ kelime-i kudsiyesi bin üç yüz altmış makam-ı cifrîsiyle tevafuk edip işaret ediyor.

Üçüncüsü: 6 اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ cümle-i kudsiyesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma hitaben, “Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan Mekke-i Mükerremeyi ve Kâbe-i Muazzamayı hârikulâde bir surette düşmanlarından kurtarmasını ve o düşmanların nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?” diye mânâ-yı sarîhiyle ifade ettiği gibi; bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye, mânâ-yı işârîsiyle der ki: “Senin dinin ve İslâmiyetin ve Kur’ân’ın ve ehl-i hak ve hakikatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaati için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabbin nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!” diye mânâ-yı işârîsiyle bu cümle aynen makam-ı cifrîsiyle tam bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihiyle, aynen âfât-ı semavî nev’inde semavî tokatlarla, “İslâmiyete ihanet cezası olarak...” diye mânâ-yı işârî ifade ediyor. Yalnız 7 اَصْحَابِ الْفِيلِ yerinde اَصْحَابِ الدُّنْيَا gelir. Fil kalkar, dünya gelir. HAŞİYE 

Tahlil

8 تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ iki ت sekiz yüz; iki ر dört yüz, iki م bir ب bir ح bir ى yüz; tenvin vakıf olmadığından ن dur, elli; bir ﻫ bir ج bir medde (elif) dokuz, mecmuu bin üç yüz elli dokuz.

9 ض : فِى تَضْلِيلٍ sekiz yüz, ف seksen, ت dört yüz, iki ى yirmi, iki ل altmış, tenvin vakfa rastgelmiş, sayılmaz; yekûnu bin üç yüz altmış.

10 اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ iki ر bir ت sekiz yüz; iki ف iki ك iki yüz; iki ل bir م yüz; bir ع bir ص yüz altmış; dört ب üç (ا) bir ى bir ح yirmi dokuz; اَلْفِيلِ yerine gelen اَلدُّنْيَا daki iki د bir elif dokuz; bir ن elli; bir ى on, bir (ا) , bir. Bu yekûn bin üç yüz elli dokuz (1359), eğer okunmayan elif sayılmazsa bin üç yüz elli sekiz (1358) eder. Hem Arabî, hem Rumî tarihiyle bu semavî tokatların ayrı ayrı çeşitlerinin zamanlarına tevafukla parmak basıyor. HAŞİYE-1 Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dualar eylerim.

Kardeşiniz
Said Nursî

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla. 
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44. 
3 : “Onlara taşlar attılar.” Fil Sûresi, 105:4. 
4 : “Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?” Fil Sûresi, 105:2. 
5 : “Boşa çıkarmak.” Fil Sûresi, 105:2. 
6 : “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?” Fil Sûresi, 105:1. 
7 : “Fil sahipleri.” Fil Sûresi, 105:2. 
8 : “Onlara taşlar attılar.” Fil Sûresi, 105:4. 
9 : “Boşa çıkarmak.” Fil Sûresi, 105:2. 
10 : “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?” Fil Sûresi, 105:1. 

HAŞİYE : Bu fil lâfzı kalkmasının sırrı, eski zamanda, dehşetli fil-i Mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler. Şimdi ise, dünya servetine ve malına ve o servetle filolar teşkil edip, hattâ, kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dört yüz milyonu esaret altına almış. Ve Avrupa medeniyetçileri, medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil, belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefahetiyle ve dinsizliğiyle üç yüz elli milyon Müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip, istibdadına serfüru etmiş ve bu musibet-i semaviyeye sebebiyet vermiş. Ve dünyaperest, gaddar zâlimler, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye; ve fakir ve mâsumlar ve mazlumlara, fâni mallarını ve hayatlarını âhiretlerine çevirmek ve kıymettar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaretü’z-zünûb etmeye kader-i İlâhîye fetva verdiler. Ben, bir buçuk senedir dünyaperestlerin bu musibette vaziyetlerini ve safahatlarını ve Harb--i Umumî sahifelerini kat’iyen bilmiyorum. Fakat iki sene evvelki vaziyetleri, bu sûre-i kudsiyenin mânâ-yı işarî tabakasından gelen tokatlar tam tamına onların başlarına iniyorlar. Ve sûrenin bir mâna-yı işarîsini tam tefsir ediyor. 

HAŞİYE-1 : Evet, bu tokattan, pürşer beşer şirkten şükre girmezse ve Kur’ân’a tarziye vermezse, melâike elleriyle de ahcâr-ı semaviye başlarına yağacağını bu sûre bir mâna-yı işarî ile tehdit ediyor.

Devam edecek