Mehmet ERDOĞAN

Mehmet ERDOĞAN

Bediüzzaman, partiler ve ehven-i şer kavramı-3

BÖLÜM: III

Yukarıdaki bölümlerde yapılan açıklamalardan sonra, denilebilir ki, Bediüzzaman o günün şartlarında rey ve desteğini o şekilde kullanmış olabilir. Acaba günümüzde yaşasaydı bu günkü siyasi oluşumları nasıl değerlendirir, tercihini nasıl kullanırdı?

Bediüzzaman’ı, arzularımıza göre yorumlamak cür’etkârlık olur. Hayatta olmadığı için bu konuda nasıl hareket edeceğini kesin olarak belirtme kehanetinde bulunacak değiliz. Ancak daha önceki siyasi oluşumlar karşısındaki davranış kriterlerine bakarak tahmin yürütebiliriz. Çünkü O’nun açıkladığı prensipler, evrensel nitelikte olduğundan; bu günkü meselenin çözümünde de bize yol göstereceklerdir. Bu açıdan günümüz olaylarını ve partilerini de, aynı ölçülerle değerlendirmek gerekir. Bediüzzaman’ın parti tercih kriteri ‘’ehven-i şer ‘’ölçüsü olduğuna göre bu gün yapılacak iş; ‘’ehven-i şer ‘’konumundaki siyasi partinin hangisi olduğunun tesbit edilmesidir. Ancak bu noktada Risale-i Nur adına farklı değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir. Aslında esasa taalluk etmeyen fer’i konularda farklı değerlendirmelerin yapılması tabii ki gayet normaldir ve olması gereken bir husustur. Ancak değerlendirme ölçüsü sarih olarak belirli olan bir konuda temel kriterin istişari müzakereler ve kararlarla değiştirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.Çünkü parti tercihindeki temel kriterin yani hakiki ‘’illet’’in tesbit edilememesi veya yanlış tesbit edilmesi; ister istemez ‘’ehven-i şer ‘’ prensibinden sapmayı netice verecektir.

Aynı isimleri tıpatıp taşıyan partiler bu gün olmayabilirler. Ancak siyaseti dinsizliğe veya ırkçılığa; dini de siyasete alet eden partiler, o gün nasıl var idiyse üç aşağı beş yukarı bu gün de mevcut. Şu halde bu yapıdaki siyasi partiler o gün nasıl değerlendirilmiş ise, bu gün de aynı yöntemin uygulanması gerekir. İdeolojik açıdan din vatan ve millet için tehlike arz eden veya mukaddes değerleri istismar ederek dine olan rağbeti azaltan siyasi teşekküller karşısında; uygulanacak prensip; tabii ki yine ‘’ehven-i şer‘’ölçüsüdür.

Kriter noktasındaki yanlışlık: ‘’ehven-i şer ‘’ölçüsü yerine; izafi olan; çerçeve ve sınırları belirtilemeyen ve Bediüzzaman’ın parti tercihlerinde ifade etmediği, ‘’demokrat misyon’’diye başka bir kavramın ‘’ölçü’’ alınmasından kaynaklanmaktadır. Temel ölçünün tesbitindeki bu isabetsizlik, sonuçta yanlış adreslerin tercih edilmesine sebep olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın ve bu ifadelerden ‘’demokratlık’’gibi önemli bir özelliğe karşı olunduğu anlamı çıkarılmasın.Burada temel kavramdan söz ediyoruz. Bediüzzaman’ın Demokrat Partiyi tercih sebepleri içinde alt birim olarak, Onun diğer partilere göre ‘’daha demokrat’’ olma özelliği elbette ki vardır ve bu son derece önemlidir. Ancak temel tercih sebebi sadece bu değildir. Çünkü o günün şartlarında Demokrat Parti demokratik kuralları dört dörtlük temsil eden veya uygulayan parti olmadığı gibi Demokrat Parti kurucuları da Halk Partisinden gelme hatta ‘’muvazaalı’’ olduğu söylenen kişilerdir. Bundan dolayıdır ki Bediüzzaman Emirdağ Lahikasında yazdığı mektubunda Menderes’e demokrasi dersi vermektedir. Ayrıca o dönemde kurumların anti demokratik yapısı da bütün açıklığı ile ortadadır. Bediüzzaman, Demokrat Parti mensuplarına, partinin ismine izafeten ‘’demokratlar’’diye hitab etmektedir. Yoksa demokrasiyi tam olarak uyguladıkları ve temsil ettikleri için değil! Ancak dayatmacı CHP'ye göre din ve vatan için daha faydalı, onlardan daha az zararlı ve onlara göre daha hürriyetçi ve demokrat durumundadırlar. Şu halde Bediüzzaman’ın bu partiye destek verme nedeni, diğer partilere göre genel yapı olarak ‘’ehven-i şer‘’konumunda olmasıdır. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak; ehven-i şer konumundaki her oluşumun aynı zamanda diğer partilere göre daha demokrat olma özelliği zaten bu kavramın içerisinde vardır. Ancak her demokrat oluşum ehven-i şer konumunda olmayabilir. Kriter bu noktada eksik olarak belirlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Bediüzzaman’ın vefatından ve Demokrat partinin kapatılmasından sonra kurulan Adalet Partisi döneminde de aynı prensibe göre hareket edildiği görülmektedir.

Ortak noktalar: İktidara alternatif olabilecek millet desteğine sahip olmaları; tehlikeli görülen partilerden daha az zararlı görülmeleri, dine ve dindara daha saygılı yani diğerlerine göre daha demokrat olmalarıdır. Ayrıca milletin arzu ve istekleri doğrultusunda-güçleri nisbetinde-hizmet yapacaklarının ümit edilmesidir. Kısacası Kur’an, İslamiyet ve vatan için diğer iktidar alternatifi partilere nisbeten daha faydalı veya daha az zararlı konumda olmuş olmalarıdır. İşte bütün bu ayrı sebep ve gerekçelerin bileşkesi durumundaki kriter ‘’ehven-i şer‘’ ölçüsüdür.
Bu günkü tabloya baktığımızda; İdeolojik yapılanmalarda esnemeler olmakla beraber eski partilerin uzantısı durumunda partiler yine mevcut. Siyasetini dine tavır koymak suretiyle yürüten bir parti ve siyasetini ırkçılık üzerinden yürüten bir parti faaliyetlerini sürdürmektedirler. Din üzerinden siyaset yapanlar marjinal yapıda bir azınlık durumuna gerilemiş durumdadır. Pek çok kimse, din adına yapılan siyasetin yanlışlığını anlamış; program ve söylemlerini değiştirmişlerdir. Din adına siyaset yapanlardan kopup ayrılan ve yapılanların yanlışlığını itiraf eden büyük bir çoğunluk, diğer partilerden gelen kimselerin katılımıyla iktidar alternatifi merkez parti durumuna gelmiştir. Siyasi öncelik ve söylemlerini tamamen değiştirerek, liberal bir görünüm sergilemeye başlamışlardır. Bu derece önemli değişme ve gelişmeler karşısında değerlendirmeyi onların eski yapılarına bakarak değil bugünkü durumlarına bakarak yapmak gerekir. Zannediyorum farklı değerlendirmelerin önemli bir sebebi de bunların hala ‘’dini siyasete alet’’eden bir parti konumunda olduklarının düşünülmesidir. Hâlbuki bunun böyle olmadığı ortadır. Hem kendi ifadeleri hem de rey veren kitle bunu açıkça göstermektedir. Bu durumda yapılacak iş,hangi partinin diğer partiler göre ‘’ehven-i şer’’ konumunda olup olmadığının tesbit edilmesidir.

Geçmişte ‘’ehven-i şer’’ konumunda olup, şuan bu ölçünün dışında kalanlar olduğu gibi; yine geçmişte bu ölçünün dışında olduğu halde, bu gün ‘’ehven-i şer’’pozisyonunda olanlar da bulunmaktadır. Bu noktada, değişken şahıslara endekslenmek yerine; sabit prensipler doğrultusunda hareket edilmesi temel ölçü olmalıdır. Geçmişte bu şablona uygun durumda iken, daha sonra güç ve kuvvetin etkisi, makamların cazibesi veya korku sebepleriyle milletin değerlerine sırt çevirerek, ant-i demokrat mahfillerin güdümüne girmiş; bundan dolayı da millet desteğini kaybetmiş olan şahıs ve partilere; ‘’demokrat misyonun devamıdır’’ diyerek destek vermenin; Bediüzzaman’ın prensipleriyle bağdaşır bir yönü olabilir mi?

Bu gün için farz edelim ki, iddia edildiği gibi bunlar ‘’demokrat misyon’’un devamı’’dır.İdeal anlamda böyle olsa bile;millet desteğini alamamış, daha doğrusu kaybetmiş, iktidar şansı olmayan bu gibi partilere verilecek reylerin, ‘’daha büyük şer’’durumundaki organizasyonların iktidar olmalarına engel olma fonksiyonu var mıdır? Aksine bu partiye destek verilmesi, onlara yardım etmek anlamına gelmez mi? Yani ‘’ehven-i şer’’prensibi bu uygulamanın neresindedir? Öte yandan acaba ‘’demokrat misyon’’olarak belirlenen siyasi parti gerçekten demokrat mıdır? Demokratlığın ölçüsü nedir? İsim olarak veya sözde demokratlık yeterli midir? Demokratlık; belirli kişi ve partilere tevarüs eden ve başkasının asla sahiplenemeyeceği bir miras mıdır? Bu şekildeki bir değerlendirmenin mantığı, kriter değeri ve doğruluk derecesi nedir? Bu tarz tekellüflü yorumlar; Bediüzzaman'ın fikirlerini kendi arzularımıza göre ve zorlamalı bir şekilde uydurmağa çalışmak olmaz mı?

Halbuki demokratlık; demokrasiyi savunan, demokratik kurallara göre hareket eden ant-i demokratik hareketlere reaksiyon gösteren ve bilhassa gerekçesi ne olursa olsun, kime ve hangi partiye yapılırsa yapılsın darbe ve darbecilere karşı tavır koyan kimselere verilen bir sıfattır. ‘’Bana ve partime yapılırsa kötü; muhalifime ve partisine yapılırsa iyi’’ veya ‘’dün darbeler kötü idi şimdi iyi’’ şeklindeki bir anlayışın demokratlığı elbette ki tartışmalıdır. Yazık ki, demokrat olduğu iddia edilen kişi veya partilerin ihtilalcilerin istekleri doğrultusunda hareket ettikleri müşahede edilmiştir. Ehven-i şer konumuyla geçmişte Nur Talebelerinin desteğini almış, hatta darbelere muhatap olmuş kimseler; bugün farklı düşünür hale gelmiş veya darbecilerle paralellik arz eden beyanatlar verecek kadar değişime uğramışsa, bunlarla beraberliğin sürdürülmesi, Bediüzzaman’ın hangi prensibine dayandırılacaktır? Kendisinin mimarı olduğu söylentilerinin dolaştığı; darbelerin en dehşetlisi olan ‘’28 Şubat’’ı darbe saymayarak; ‘’askerlerin isteklerini Milli Güvenlik Kuruluna arz etmesi’’ şeklinde, gayet masum bir demokratik hareket şeklinde göstermeğe çalışan bir kimsenin bu davranışı demokratlık mıdır? Keza ‘’yirmi sekiz şubat bir muhtıradır; ancak askerler bu sefer haklıdır’’ diyen ve yargılanmakta olan darbecilerin avukatlığını yapan Cindoruk mantığı ne kadar demokratlıktır?

Demokrat misyonun temsilcisi olduğu (bu nasıl belirleniyorsa?) iddia edilen partinin, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde militarist güçlerin arzuları istikametinde hareket etmesinin demokratlıkla bağdaşan yönü var mıdır? Bürokrat olduğu dönemlerdeki infaz faaliyetlerini; ‘’devletim bana görev verdi ben de uyguladım’’diye cevaplayan birisinin, aynı emri parti başkanı veya başbakan olduğu zaman almayacağının garantisi nedir? Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, başlangıçta demokratik olmayan manevralara karşı olduğunu beyan ettiği halde, bilahare bu tutumundan çark etmesi demokratlıkla nasıl bağdaştırılacaktır? Bu durum ‘’Yüksek mahfiller’’den gelen ‘’uyarı’’lara ‘’emredersiniz!’’ demek değil midir? Demek istediğim şu ki demokratlık sözle elde edilen bir kavram değildir.
Öte yandan geçmişte çıkmaz sokaklara girmiş, ancak daha sonra dönüş yaparak, Bediüzzaman’ın prensiplerine yaklaşmış ve millet desteği ile ‘’ehven-i şer’’konumuna gelmiş kimselere, mesafeli durmanın ve muhasım bir tavır sergilemenin ‘’müsbet muhalefet’’prensibiyle izah edilebilecek bir tarafı da olamaz. Şayet bu oluşum; siyaseti dinsizliğe veya ırkçılığa, dini de siyasete alet eden partiler içerisinde, iktidar alternatifi,‘'ehven-i şer ‘’ durumunda ise-ki başka seçenek yoktur-; elbette ki destek ona verilmelidir. Zira bu gün için en önemli strateji ‘’resmi ideoloji’’ ile birlikte hareket eden ihtilalci ve ant-i demokratik oluşumlara karşı, müşterek bir bütünlük içerisinde olabilmektir. Böyle bir ortamda, kitlelerin desteğinden uzak; baraj altında seyreden partilere ‘’demokrat misyonun devamı veya temsilcisi ’’denilerek verilecek reylerin; memleket gidişatına etkisi ve menfi sonuçların önlenmesine katkısı ne olabilir?

Küçük partiler içerisinde çok daha ideal olanını hatta en demokratını bulmak mümkündür. Ancak bunlardan herhangi birine verilecek desteğin,memleket ve din açısından faydalı olacağını iddia etmek oldukça zordur. Nitekim geçmişte bu mülahazalar ile ‘’ehven-i şer’’ konumundaki kitle partilerine rey verilmiş ve bölünmeler aleyhinde de broşürler yayınlanmıştır. Bütün mesele bugünkü kitle partisi konumuyla, ‘’ehven-i şer’’ kalıbına oturtulamaması ve yakıştırılamamasıdır. Bir de bu partinin din adına kurulmuş ve dini siyasete alet eden bir parti olduğu kanaatinin varlığıdır.Şu andaki iktidarın, geçmişteki ‘’ehven-i şer’’konumundaki kitle partilerinden yapı ve konum itibarıyla ne farkı vardır? Söylem, icraat ve liberal olma bakımından ayrıldığı nokta sadece ismidir. Hatta onlara göre pek çok noktada ‘’artı’’ları bulunmaktadır. Üstelik içlerinde demokrat misyon denilen partilerden gelme pek çok milletvekili de bulunmaktadır. ‘’Köken itibariyle falan partiden gelmiş olmalarına değil bugünkü söylem ve uygulamalarına bakılması gerekir. Aynı söylem ve niyetler bugün de devam ediyor mu? Yoksa geçmişte yanlış yapıldığı mı itiraf ediliyor? Zaten sürekli bir şekilde ‘’din eksenli ‘’bir parti olmadıkları deklare edilmektedir. Bu hususta dindarlıkla, dinin siyasete alet edilmesinin birbirine karıştırılmaması gerekir. Ayrıca bunlara yöneltilen eleştiriler hangi kesimlerden gelmektedir ve bu eleştirilerin haklılık payı nedir? En azından o mahfillerle birlikte olunmaması hakperestliğin gereği değil midir? Hele hele bir takım anti demokrat bildirilere muhatap olmaları karşısındaki tavırlar iyi ayarlanmalıdır. Laf olsun diye muhtıraya karşı çıkıp, arkasından ‘’ama’’lı ve ‘’fakat’’lı ifadelerle ‘’onlar da işi bu noktaya vardıracak kadar yanlış yaptılar’’ şeklindeki açıklamalar; ihtilallere mazeret uydurmadır ve tarafgirliktir.
İktidara geldiklerinden beri malum medyanın ve belli mahfillerin bu parti hakkındaki muhalefetlerini anlayabiliyoruz. Ancak misyonu ve vizyonu belli olan kişi veya kişilerin insaf ve hakperestlikle bağdaşmayan eleştirilerini anlamakta güçlük çekilmektedir. Gerçi kasti bir durum yoktur ama;kimin kimlerle beraber, kimin kimlere karşı olduğu hususunun iyi düşünülmesi gerekir. Müsbet muhalefet anlamında yapıcı tenkit ve ikazlar tabii ki yapılmalıdır.

Geçmişte destek verilen partilerin iktidarda iken yapamadıklarına, ‘’güç odaklarının engel olduğu’’ ;hatta 28 Şubatı hazırladığı iddia edilen şahıs için dahi ‘’buna mecburdu’’denilerek mazeret gösterildiği göz önüne alındığında aynı müsamahanın bunlardan da esirgenmemesi gerektiği kanaatindeyim.
Şunu hemen belirteyim ki;kişisel olarak isteyen istediği partiye rey verebilir.Kendi tavır ve hareketinin isabetli olduğunu da iddia edebilir.Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak ‘’Bediüzzaman’ın görüşü budur’’ denildiğinde bunun isbatı gerekir. Ayrıca herkes iddiasına dolaylı da olsa Risale-i Nurdan delil gösterebilir. Ancak Risale-i Nurdaki farklı gibi görünen ifadelerin sentezi yapılmalı ve bir bütün olarak bakılmalıdır. Yine şunu da bilhassa belirteyim ki hiçbir Nur Talebesi bir art niyet taşıyarak veya partizan düşüncelerle yanlışı savunmaz. Savunduğunun mutlaka doğru olduğuna ve gerçekten Bediüzzaman’ın kanaatinin de o doğrultuda olduğuna inanarak savunduğunu düşünüyorum. Ancak konuya sathi olarak bakıldığını veya taklidi olarak savunulduğunu veyahut da karizmatik şahsiyetlerin yönlendirmelerinin etkisi olduğu kanaatindeyim.
Araştırma sonucunda kesin olduğuna inandığım bu ölçü ve açıklamalar; benim şahsi ve samimi mülahazalarımdır. Tabii ki yanılmış da olabilirim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum