Bedîüzzamân neden hiç olmazsa on dakika dedi?

Kimi kelimeler ait oldukları zamânın hülasaları niteliğindedir. Kimileri ise dâmları, tuzakları. Hemen hemen her dimağ, bu kelimeleri sorgulamadan manevi gözlerinin süveydâsına kabul eder. Bu kelimâtın menfez bulduğu noktalar, sanıldığından daha yoğun bir çeşitliliğe sahiptir. “Eğer âvâm-ı nâsı burhandan ziyâde me’hazdeki kutsiyet imtisale sevkeder”se o zaman bu menfezlerden ikisi pek âlâ ayet ve hadis olacaktır.

Kendi zamanının dâmları olan bu kelimelerden biri “okumak”tır. Zihinlerde haklı olarak olumlu bir intibâ uyandıran bu sözcük, günümüzde bir anlam daralmasına ve bittabi “anlam erozyonuna” uğramıştır. Câhil olduğu kulağına fısıldanan bizler, bayraktar hale getirdiğimiz “İkra” emriyle, bu töhmetin ağır yükünden kurtulmak istedik ve fakat avcıya sırtını çeviren kurbanlar misüllü yine kelimatın dâmına düştük.

Sahi okumak nedir? Bayraktar hale getirdiğimiz “İkra” emri, bize sadece mushaflara bağımlı bir okumayı mı salık vermektedir? Tefekkür, tedebbür, tezekkür bu işin neresinde?

Bu hayli uzun olan meseleyi bir kenara bırakıp başlıktaki soruya geçelim.

Sorumuzla ilgili olarak Merhum Bediüzzamân’ın Emirdağ Lahikası eserindeki şu ifadelerini verelim:

“Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risâle-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakîki ilim talebeleri gibi, onların maîşetlerini temin husûsundaki âdi muameleleri de bir nevî ibadet hükmüne geçebilir.”

Günümüz dünyası bizi iki şeye doğru kuvvetli şekilde itmektedir. Bunların ilki telaş, ikincisi ise tüketimdir. Okuma bağlamında tüketilmesi gereken başlıklardan biri de kitabın sayfaları haline gelmiştir. “Ümmî Bekir’in Isparta’nın intibahına yol açtığını okuyan bizler, ” sayfa tüketme yarışına düşmüşlerle kuşatılmış zümrelerden olduk (desem doğru olur mu ?)

Okumanın anlamı tefekküre kapı aralamasındadır. Kur’ân’da sıkça ifade edildiğinin aksine tefekküre, tedebbüre, tezekküre davet eden ayetler, okumaya dair olan ayetlerden daha yoğunluktadır. [1] Kur’ân’ın “kitap yüklü eşekler”[2] olarak tezyif ettiği kişiler muhakkak ki “okuyan zümre”dendi. -Burada şunu ifade etmeden geçersek mesele nâkıs olur. Tefekkür, tedebbür ve tezekküre yapılan vurguyu salt “akıl” veya “düşünce” kelimelerine hapsederek, başka bir kelime dâmına düşmemek de îcâb etmektedir. -

Bir alıntı daha yaparak konuyu sonlandırmaya doğru yola çıkalım.

Risâlelerin neredeyse tamamlandığı yıllarda, üstteki metinde olduğu gibi Emirdağ Lahikasında kendisine yer bulan bir mektuptan: “Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşâallah Nur medreseleri, beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.”

Sorumuz şu olacak “Hiç olmazsa beş-on dakika” ve “beş on-hafta” vurgusu neden?

Ben öyle düşünüyorum ki, burada telaş ile sükûnetin, tüketmek ile zihin ve kalbe alınan her “şey”in hazmedilmesinin savaşı vardır. Vurgu, tefekküre, zaman vermeye, “an”lamayadır. Sayfaları tüketmeye, kitapları eritmeye değildir. Vurgu, imanın getirmeyi va`d ettiği sükûnete, huzur-u kalbedir.

Bugün, bir vakitler hayalleri önündeki en büyük engellerini “imkânsızlık” olarak tanımlayan biz Müslümanlar, rakamlara ve çoğaltmaya mağlup olmuş durumda değil miyiz? (İsteyen değiliz diyebilir. ) Nur dairesi kahır edici hatalara düşmekten azâde midir? Fart-ı muhabbet umum nur medreselerinin hayatını tehdit eden bir unsur ise bu durumu müsamaha ile karşılamak hakka karşı bir haksızlık değil midir?

Yoksa “el-hâkumu’t-tekâsur/hattâ zurtumu’l-mekâbir”[3] bir vadide, biz başka vadilerimizde miyiz?

*

Elhasıl: Okumanın ve dahi ona yapılan vurguların her türü tefekküre kapı araladığı ve tabiîyetini aşmadığı sürece “güzel”dir. Zaten güzel olan sadece tabiî olan değil midir?[4]

Şunu derhâtır etmek gerekir ki, “Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir. Bir derman, haddinden geçse, dert getirir.”

 

[1]             

[2]              Cuma Sûresi, 5.

[3]              Tekâsür Sûresi, 1-2. (Not: Meali merak edebilenler için kast-ı mahsusa ile yazılmamıştır.)

[4]              Ruhlara şifa olan dinin dahi fazlasının kulun mağlubiyetiyle neticeleneceğini bize buyuran Nebî’nin “güzel” sözleri için bakınız: Nesâî, Hacc 217, (5, 268)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum