Bediüzzaman, Müslümanlar arasında husumet istemez

Bediüzzaman, Müslümanlar arasında husumet istemez

Üstadın talebesi Hüsnü Bayram ağabeyden yeni bir açıklama

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Hüsnü Bayram ağabey gündeme dair yeni bir açıklama daha yaptı. Bediüzzaman Hazretlerinin Müslümanlar arasında husumet istemediğini belirten Hüsnü Bayram ağabey, sadeleştirmeyle ilgili tepkisi bir kez daha dile getirdi. Ardından Nur talebelerinin nasıl davranması gerektiğine dair Risale-i Nur’dan ölçüleri hatırlattı.

Hüsnü Bayram ağabeyin açıklaması şöyle:

Müteyakkız ve Müdakkik Kardeşlerimize

Biz Risale-i Nur hizmetkarları olarak Risale-i Nur hizmeti imaniyesinin başka cereyanlarla karıştırılmasından duyduğumuz rahatsızlığı ifade ve Risale-i Nur’un müsbet hizmeti imaniyesinin esaslarından aşağıda birkaç numune beyan etmeye zaruret hasıl olmuştur.

Evvela Üstadımız buyuruyorki; İslamiyet selm ve müsalemettir. Müslümanlar mabeyninde niza ve husumet istemez. Çünkü nurun mesleğinde müminlerin uhuvveti kardeşliği esastır. Nur talebeleri hergün beş vakit namazlarında hususi dualarında müminlerin birlik ve beraberliği ve dünya ve ahiret selametleri için dua etmektedir.
Saniyen; Risale-i Nur talebelerinin mümkün olduğu kadar siyasete, idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak düsturu esasiyeleridir. Çünkü halisane hizmeti Kur’aniye onlara herşeye bedel kafi geliyor. Manevi tahribata karşı maddi değil manevi hizmetler lazımdır.

Üstadımız Said Nursi hazretleri de; Risale-i Nur bu vazifeyi imaniyeyi en dehşetli bir zamanda en lüzumlu ve nazik bir vakitte herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-ı Kuraniye ve imaniyenin en derin en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlarla isbat etmiştir.
Üstadımız hazretleri; Risale-i Nur’u teliften sonra “Ben dahi bir harfini değiştiremem, nasıl gelmişse öyle kalması lazımdır’’ diyor. Buna dair çok deliler belgeler varken, hakları hiç olmadığı halde bazı kişiler sadeleştirme bahanesiyle Üstadımıza ve davasına taaruz etmiş oluyorlar.

Aynı zamanda, gizli komiteler memleketimizin birlik ve beraberliğini bozup birbirine düşürmek, milletin maddi ve manevi değerlerine hücüm ederek asayişi ve huzuru bozmak istiyorlar. Üstadımız bu musibetlere karşı diyor ki; madem şimdiye kadar ekseriyeti mutlaka ile Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur hizmetlerini her belaya, her derde bir çare bir ilaç bulmuşlar. Biz hergün hizmet derecesinde maişette kolaylık, kalpte ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz ve görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belalara, musibetlere karşı yine Risale-i Nurun hizmetiyle mukabele etmemiz lazımdır. Bizler de Cenab-ı Hakka havale edip sebat metanet ve sadakatla hizmete devam ile Risale-i Nurları Üstadımızın tanzim ve tasvip ettiği feyizler dolu aslından okumalıyız. Nurlardaki derslere uyup yaşamalıyız. Bizlere düşen vazife de Risale-i Nur’u aslıyla okuyup neşretmek ve hizmetimizi kat kat arttırıp sadakat ve kanaatla hizmetimize devam etmektir. Üstadımızın bize verdiği Risale-i Nurlardaki dersleri harfiyen uygulamaktır. Saadet ve istikamet bu yoldadır. Cenab-ı Hak cümlemizi sıratı müstakim caddesinde istihdam etsin.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Hizmetkarı Hüsnü Bayram

Üstadımız Diyor ki;

Aziz kardeşlerim!
Bu defa yazılarınızda İhlas Risalelerini gördüğüm için, sizi o gibi risalelerin dersine havale edip, ziyade bir derse ihtiyaç görmedim. Yalnız bunu ihtar ediyorum ki:
Mesleğimiz, sırr-ı ihlasa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için; hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevkeden hâlâttan tecerrüd etmeğe mesleğimiz itibariyle mecburuz. Binler teessüf ki; şimdi müdhiş yılanların hücumuna maruz bîçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz'î kusuratı bahane ederek birbirini tenkidle yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar. (Kastamonu–246)

Sâniyen: Risale-i Nur'un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men' etmiş. Çünki tokada ve belaya müstehak ve küfr-ü mutlaka düşmüş bir-iki dinsize müteallik yedi-sekiz çoluk-çocuk, hasta, ihtiyar, masumlar bulunur. Musibet ve bela gelse, o bîçareler dahi yanarlar. Bunun için, neticenin de husulü meşkuk olduğu halde, siyaset yoluyla idare ve asayişin zararına hayat-ı içtimaiyeye karışmaktan şiddetle men'edilmişiz.
Sâlisen: Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi bu acib zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esası kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise; bu yirmi sene zarfında Risale-i Nur'un, yüzbin adamı vatan ve millete zararsız birer uzv-u nâfi' haline getirmesidir. (Tarihçe-i Hayat–557)

Beşinci Esas:
Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.

Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad ile, birinin hatasıyla onun masum çok tarafdarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlub düşecek. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında, Kur'anın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatları bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş. (Şualar – 362)

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur'un mizanları ve müvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırkbin şahid vardır. Demek Risale-i Nur'un dairesine yakın bulunanlar, içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.
Evet يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلآخِرَةِ işaretiyle bu asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâm'a da bilerek severek tercih ettirdi. (Kastamonu–110)

Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü'minlerin uhuvveti esastır. (Emirdağ-1-180)

Kur'anın mu'cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.
İşte Risale-i Nur bu câmi' ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'an aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'an nuruyla vesile olsun. Hadîs-i Şerif'te vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz. (Emirdağ-1–104)

[Umum Nur Talebelerine Üstad Bedîüzzaman'ın vefatından önce vermiş olduğu en son derstir.]
Aziz kardeşlerim!
Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

Meselâ kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, bir çok hâdiselerle sabit olmuş. Meselâ: Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfî'de i'dam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.

Evet meselâ: Seksenbir hatasını mahkemede isbat ettiğim bir müddeiumumînin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünki asıl mes'ele bu zamanın cihad-ı manevîsidir. Manevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhilî asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

Evet mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir.
وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى düsturu ile ki: "Bir câni yüzünden; onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes'ul olamaz." İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dâhile karşı değil, ancak haricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturu ile vazifemiz, dâhildeki asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâm'da asayişi ihlâl edici dâhilî muharebat ancak binde bir olmuştur. O da, aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i İlahiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk'a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz." (Emirdağ-2–241)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum