Bediüzzaman insanın ‘zalim ve cahil’liğini nasıl açıklıyor?

Bediüzzaman insanın ‘zalim ve cahil’liğini nasıl açıklıyor?

Hilafet gibi güzel ve kapsamlı bir görevi üstlendiği söylenen insan için acaba neden “zeluman cehula” yani zalim ve cahil deniliyor?

Risale Haber-Haber Merkezi

Yeni Yüzyıl yazarı Mücahit Bilici, Kur’an-ı Kerim’de insanın neden “cahil ve zalim” olarak nitelendirildiğini açıkladı. Konu ile ilgili Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin çeşitli kitaplardaki sözlerine yer veren Bilici’nin yazısı şöyle:

İnsan neden zalim ve cahildir?

Bu hafta sonu Selçuk Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi ile Raoul Wallenberg Institute’un ortaklaşa düzenlediği III. Uluslararası Din ve İnsan Hakları Çalıştayı’ndaydım. Konusu ayrımcılıklar olan bu toplantıda “insan haysiyeti” üzerine bir konuşma yaptım. İnsan haysiyeti veya insanlık onuru gibi sıkça kullanılan ama tanımı zor bir kavrama dair bazı kanaatlerimi paylaştım.

Kant “sadece ahlaki olan haysiyetlidir” derken kastettiği üzere insan haysiyeti insanın etik bir varlık olmasının sonucudur. Kant’ın insan otonomisine dair görüşü, Allah’ın insana tabiat aleminde verdiği özerkliğin yanı hilafetin felsefi ifadesidir. İnsan özerk olunca doğa’dan çıkıp ahlak’a giriyor ve doğa’dan sorumlu hale geliyor.

Qur’an da Allah insanı mükerrem bir varlık olarak yarattığını söylüyor. Bediüzzaman Mektubat’ta “insan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar” diyor. Burada mükerrem olma (yani keremli, veren ve alan olma) ile “arama” arasındaki ilişki önemli. İnsan mükerrem olduğu için hakkı arıyor.

Orjinal anlamıyla Kur’an’daki hilafet insanın hilafetidir. İnsan öyle bir varlıktır ki göklerin, yerin ve dağların üstlenmekten çekindiği ağır bir yükü, ben’lik emanetini ve hilafet görevini üstlenmiştir.

Hilafet gibi güzel ve kapsamlı bir görevi üstlendiği söylenen insan için acaba neden “zeluman cehula” yani zalim ve cahil deniliyor? Bu konuda çeşitli tefsirler ve yorumlar var.

Burada hem zalim ve cahil olmayı birleştiren hem de hilafet kapasitesi ile bağdaştıran şahsi yorumumu paylaşmak isterim.

İnsanın zalim ve cahil olması negatif değil, pozitif şeylerdir. İnsan etik bir varlık olduğu için zalim olması “adaleti tutturmaya muhtaç” olduğu anlamındadır. Cahil olması ise “öğrenmeye ve genişlemeye muhtaç” olduğu anlamındadır. Yani insanın ahlaki bir varlık olmasını, varoluşu itibariyle açık uçlu olmasını ifade ediyor bu nitelemeler.

Zeluman” çünkü aşar ve taşar. Serbest bırakılmıştır. Sadece aşıp taşabilenler keşif yapabilirler. Kendinden çıkamayan ötekine varamayacağı gibi kendi’ni de bilemez.

Cehula” yani bilmeye muhtaçtır. “İnsan bu aleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.”

Bediüzzaman’ın İşarat’ül İ’caz’da ilginç bir ifadesi var. Şöyle diyor: “Mevcudat, müdrik ve alimin malıdır. İlimle alır, isimle ahzeder, suretlerinin temessülüyle temelluk eder.” Yani varlıklar idrak edenin ve öğrenenin edindiği ve benim-ettiği malıdır. Bu açlık insana özgü bir açlıktır.

İnsan haysiyetinin temelini oluşturan ahlakilik iki durum doğuruyor: Öğrenme ihtiyacı ve adalet ihtiyacı.

İnsan haysiyeti, insanın evrenselleşme potansiyeli ve temsil kabiliyetine bağlı olan bir statüdür. Her insanda vardır. İnsan bir nesne değil, halife bir muhataptır. Haysiyet ve kerem sahibi olmak yüzü istikbale dönük bir serpilmeyi ifade ediyor. Yani almaya açık, veren, etkileşen bir varlığı ifade ediyor.

Herbir insan bir alemdir. Herbir insanın bir ferdi, diğer varlıkların bir nev’i (turu) gibidir der Bediüzzaman (ve Lacan).

Diğer türlerin ferdleri birbirinin yerine geçebilir ve adına konuşabilir iken insanın her bir tanesinin ferdiyet ve biricikliği sözkonusudur. Hiçbir temsil insanı susturamaz, gereksiz kılamaz.

İnsan, mükerremdir: Yani öğrenmek ve adaleti tutturmak üzere açılım ve yolculuk halinde olan bir varlıktır. Bu yolculuk ve potansiyel söndürülemez.

İnsan bütün kainat olabildiği için kainattaki hiçbir şey insandan üstün olamaz. Hiçbir insan diğer insandan daha çok veya daha az bir potansiyel ile yaratılmamıştır.

İnsan bir varlıktan ziyade bir şahitliktir. Kavramsal olarak eşyadan üstün ve eşyanın üstündedir. İnsanın insaniyeti iradesinin tanınmasına, muhatap alınmasına bağlıdır. Bunu Allah yapmıştır. İnsanın insana muamelesi de böyle olmalıdır.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum