Bediüzzaman imanı kurtarmanın üzerinde durdu

Bediüzzaman imanı kurtarmanın üzerinde durdu

Hekimoğlu İsmail: Bizler İslam gemisinde mürettebatız

Hekimoğlu İsmail'in yazısı:

Anlayana her şey rahmet…

Bir şeyh efendi müritlerini imtihan etmiş.
Sormuş ki, “Kaderi yazan sen olsaydın ne yapardın?” Müritlerden biri cevap vermiş; “Gayrimüslimleri yok ederdim.” Öbürü demiş ki, “Âlimleri himaye ederdim.” Diğeri demiş ki, “Müslümanların kalkınmasını temin ederdim.” Sıra diğer talebeye gelmiş, demiş ki, “Efendim her şey merkez-i maksudundadır. Değiştirilecek, ilave edilecek, eksiltecek, düzeltecek hiçbir şey yoktur!” Bu şahıs imtihanı kazanmış. İsmi de Merkez Efendi olmuş… Dikkat edilirse, diğerleri Allah’ı beğenmemişler ki, haşa, onun noksan işlerini tamamlamaya niyet etmişler. Bu hal, Allah’ı tenkittir. Her şeye nizam veren, o nizamı ettiren Allah’tır. Hayatı istediği gibi tanzim ve tertip eder. Öyleyse Allah’ın işine karışmayalım, kaderi tenkit etmeyelim. Mesela bende 50 senedir ülser var. Onunla arkadaş olduk. Canım sıkıldığı zamanlarda ülser nüksediyor. Sonra diyorum ki, perişaniyetinden müteessir olduğumuz ve düzeltemediğimiz şu dünya, bir Kadir-i Rahim’in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, cefasını değil, sefasını çek…

Dikkat ettim; Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurlarda, talebeleriyle yazışmalarında imanı kurtarmanın üzerinde durmuştur. Çünkü iman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur!.. Hakiki imanı elde eden şahıs, rüzgârın önündeki yaprak gibi oradan oraya savrulmaz.

Mevcut âlemde hoşumuza gitmeyen şeyler de olsa bizim yapacağımız iş, İslamiyet’i öğrenmek, anlamak ve yaşamaktır. Asıl vazifemiz budur. “O ne dedi, bu ne yaptı, ne olacak, nasıl olacak…” derken, “Ben ne olacağım?” sorusu güme gitti… Hâlbuki gökler gürlese, şimşekler çaksa, yıldırımlar düşse anlayana hepsi rahmettir… Dolayısıyla hadiseler bizi korkutmasın, üzmesin; sevindirsin! Oh… Demek yağmur yağacak…

İnsan, külli nizamı görebilse, külli nizam içinde kendi yerini ve vazifesini tayin etse strese düşmez. Kendini, kâinatı ve Allah’ı gereği kadar bilmeyen, haddini aşan, strese girer. Mesela on ciltlik İslam tarihini okuduğumda, savaştaki Müslümanların şehit olmadan evvel aldıkları mızrak darbesi karşısında, “Çok şükür kurtuldum.” dediklerine şahit oldum. Sahabe, başına gelen en büyük felaketi, Allah’ın rahmeti olarak kabul ediyor. Demek ki hadiseler, bizim yorumlarımıza göre değişebiliyor. Allah’ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük olabilir.

Mesela Erzincan’a gittiğimde, Terzi Baba Mezarlığı’nı ziyaret etmek istedim. Benim ecdadım orada. Gidince birçok arkadaşımın ismini mezar taşlarında okudum. Bazıları, İslamiyet’i öğrenmeden, anlamadan, yaşamadan gittiler. Çok üzüldüm… O zaman dedim ki, “Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur.” İşte şu arkadaşlar rüzgârın önünde düşmüş sonbahar yaprağı gibi oradan oraya savrulup gittiler… Müslüman, kalan ömrünün kıymetini bilmeli… Bizler İslam gemisinde mürettebatız. Vazifemiz İslam’ı yaşamaktır. Kaptan gemiyi yürütüyor…

Zaman

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.