Bediüzzaman Hazretlerinin vasiyetine ihanet edilmekte

Bediüzzaman Hazretlerinin vasiyetine ihanet edilmekte

Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir

Risale Haber - Haber Merkezi:

RisaleHaber- DKM’de gerçekleşen Üniversite seminerinde “İnsan Hakları” konusu ele alındı.

Sunumunu Hukuk Fakültesi öğrencisi Muhammed Hünerlinin yaptığı seminerde Kavram Olarak İnsan Hakları, İslam ve İnsan Haklarına Dair Kısa Bir Sentez, İnsan Hakları Bağlamında Nurculuk Davası, gibi başlıklara yer verilirken seminere ilgi yoğundu.

Kavram Olarak İnsan Hakları

Sözlerine hak kelimesinin tanımıyla başlayan Hünerli, “Hak: Gerçek, sabit ve doğru olmak manalarında, fiil olarak gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin manalarında ise isim olarak kullanılır.

Kuran-ı kerimde pek çok yerde zikredilen Hak kelimesi, Allah, Kuran, İslam, adalet, tevhid, doğruluk, gerçeklik, batılın zıddı, mal, pay hisse, nasip gibi manalarda kullanılmıştır.

İslam hukukçuları ise hakkı: Bireye belli bir menfaati gerçekleştirmek amacıyla, sahip olduğu çıkarı korumak için hukuk düzeninin bir yetki olarak tanıdığı aidiyettir(ayrıcalık ve avantaj) diye ifade etmişlerdir.

13.jpgİnsan hakları ise: Varlığı toplum öncesine dayanan, hiçbir düşünceyle geçersiz kılınamayan zaman ve mekana bağlı olmayan devredilemez ve vazgeçilemez insanın sırf insan olması hasebiyle sahibi olduğu haklardır.(Uluslararası hukukta kabul gören tanım)

İslam hukukçuları da İsmet(dokunulmazlık) ibrahimiyetle(ehli kitap) değil ademiyetledir(insanlık) diyerek İnsanlık özelliğini insan haklarının temeli yaparak evrensel bir yaklaşım benimsemişlerdir.” dedi.
İnsan hakları kavramının bilhassa büyük kıyımların yaşandığı insanlık suçlarının işlendiği II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan acı, elim olaylar neticesinde uluslararası platformda yer aldığını ve bugün devletlerin meşruiyetlerinin ölçütü konumunu aldığını söyleyen Hünerli, “Bu meyanda çok ehemmiyetli bir mevkiye haiz olan insan hakları sürekli gündemde olan canlı bir meseledir. Allah’ın emir ve yasaklarının büyük çoğunluğu kul hakkı ile ilgilidir. Bu sebeple, Allah’a kulluk, yalnızca belli ibadetleri yerine getirmek değil, aynı zamanda insan haklarına da büyük saygı duymaktır.” dedi.

İslam ve İnsan Haklarına Dair Kısa Bir Sentez

İnsan hakları söyleminin temelde insanoğlunun tabiatta diğer varlıklardan farklı ve özel bir konuma sahip olduğuna dikkat çeken Hünerli, “Dinler ideojiler ve felsefeler bu temel önerme üzerinde müttefiktirler. Ancak dinlerin ve bilhassa İslamın bu konuda çok önemli ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. Fakat bugün dünya gerek yakın tarihte mezhep savaşlarını yaşamış olmanın bilinçaltında açtığı yaralar, gerek Batı kanalıyla tüm dünyaya servis edilen bilhassa islamafobi zihniyetinin ürünü olan bazen asılsız bazen aşırı abartılı haberlerin negatif etkisiyle yayılan İslam imajı, gerek din düşmanlarının pek feci çalışmaları gerek Batıda insan hakları söyleminin başlangıçta kilise tahakkümüne karşı seküler bir söylem olarak ortaya çıkması ve gerekse dinin uluslararası platformda hala bir çatışma aracı olarak kullanılması nedeniyle insan hakları söylemini din ile, İslam ile pek fazla ilişkilendirememektedir. Bir diğer yönden baktığımızda İslam aleminin içinde bulunduğu kaos ortamı, bazı diktatörlerin yaptığı insan hakları ihlallerine dini ne yazık ki alet etmeleri, aslında dindar olmadığı halde mütedeyyin gözükerek icra ettiği fiilleri yine din perdesi altında yapanların varlığı(Mesela Saddam Hüseyin’in normalde bireysel olarak din ile pek içli dışlı olmadığı bilinmesine rağmen iktidar yıllarında -din-devlet algısı oluşturmak amacıyla- televizyonlarda namaz kılarken görüntülerinin yayınlatılması çıkmakta karşımıza. İşte tüm bunların etkisiyle olacak ki din ile insan haklarının bir “karşıtlık taşıdığı” izlenimi bugüne kadar devam ede gelmiştir. Tüm bunları göz önüne getirdiğimizde aklımıza peki İslam gibi tüm dinlerin güzelliklerini cem etmiş bir dinin insan haklarına bakışı bu şekil olabilir mi diye bir soru gelmekte. Bizde Asr-ı saadet modelini esas alan görüşleri ve asr-ı saadeti hatırlatmayı uygun görüyoruz” dedi ve şunları söyledi:

İnsanoğlunun üstlendiği halife-i ruy-i zemin olma vazifesi aynı zamanda yeryüzünde adaleti tesis etme anlamı taşımaktadır. Adaletin tesis edilmesi de insanların eşit haklara sahip oldukları, haklarının korunduğu ve insan olmanın getirdiği diğer hakların her fert için sağlandığı bir düzenin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. İnsan hakları üzerine İslam’ın görüşlerini ortaya koyan İslam alimlerinin önemli bir kısmı Peygamberimizin(asm) hicretten sonra Medine de “eşitlik ve adalete” dayalı bir hukuk devleti oluşturduğunu bu nedenle de hukuk devletinin sadece Batı düşüncesinin ürünü olmadığını söylerler ve tarihte asırlar öncesinden buna şahittir.

İslam’ın insan hakların bakışıyla alakalı olarak bize rehber olacak bir diğer hususta Veda Haccı sırasında Efendimizin(asm) anlattıklarıdır şüphesiz. Daha sonra veda hutbesi ismiyle insanlık tarihine altın harflerle yazılmış olan hutbelerde peygamberimiz ümmetine bugün insan hakları kapsamında ele alınan konular üzerinde çok mühim tembihlerde bulunmuştur. Eşitlik, hürriyet, kan davası, emanet, faiz, zina, karı-koca hakları vb konuların ele alındığı bu hutbeden her biri paha biçilemez olan prensiplerden bazıları şunlardır:

Hepiniz Adem’in çocuklarısınız Arap’ın Arap olmayana Allah saygısı(takva) ölçüsünden başka bir üstünlüğü yoktur.

Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahtan korkmanızı tavsiye ederim.Siz kadınları Allahın emaneti olarak aldınız....

1.20140409132447.jpgİşte bu gibi düsturları barındıran ve bir insan hakları beyannamesi niteliği taşıyan Veda Hutbesiyle Efendimiz (asm) ümmetine hem İnsan hakları dersi vermiş hem de İslamiyet’in İnsan haklarına verdiği önemi belirtmiştir.

İslam tarihinin insan haklarına bakışına ilişkin önemli vakalardan biri de Medine vesikası olduğunu ve Peygamber Efendimiz’in (asm) Medine’deki Yahudilerle karşılıklı hakların gözetilmesi adına bu antlaşmayı yaptığını ifade eden Hünerli, “Bu antlaşmayla Yahudilere din konusunda kesinlikle bir zorlama yapılmamıştır tam bir din ve vicdan özgürlüğü ortamı oluşturulmuştur. Bu konuyla alakalı bir diğer hususta Peygamberimizin (asm) İslamiyet’ten önce de güçlülerin zayıfları ezdiği ve kabileciliğin esas olduğu Mekke’de bir grup insanla bir araya gelerek haksızlığa uğrayanlara yardım etmek amacıyla Hilfu’l Fudul(Erdemliler yemini) antlaşmasını yapmış olmasıdır.

Medine örneği Müslümanların egemen olduğu bölgelerde tarih boyu bir model olarak uygulanmış ve diğer din mensuplarına din özgürlüğü hep tanınmıştır. Tüm bunlar şehadet etmektedir ki İslamiyet bazı istisnaları olmakla birlikte başlangıçtan bu yana bugünkü insan hakları söyleminin temelini oluşturan demokratik prensipleri sergilemiştir.” dedi.

Avrupa ve insan hakları konusuna da değinen Hünerli, “Üstadımızın metoduyla belirtmeliyiz ki; Evet Avrupa, insan hakları konusunda büyük ilerlemeler kaydetmiştir, demokrasinin gelişmesinde hiç azımsanmayacak adımlar atmıştır. Ancak bu demek değildir ki bunlar Avrupa’nın tekelindedir Avrupa kökenlidir. Çünkü bunlar daha önce bahsettiğimiz gibi İslami hakikatlerdir. Avrupa’lı kendisi kâfir olsa da Müslüman bir haslet göstererek var olan madeni alıp işlemiştir. Ayrıca bizler içinde bulunduğumuz ortamdan etkilenerek katiyen yeise düşmeyip “Paslanmış bihemta bir elmas daima mücella cama müreccahtır” sırrını unutmamalıyız. Evet Avrupa cilalı bir cam hükmündedir İslam alemi ise eşi bulunmaz ancak kullanılmadığından paslanmış bir elmastır ve “Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür seda İslamın olacaktır.” Burada bize düşen bir görev de bu hakikatler kim tarafından keşfedilirse edilsin bizler bugün yapıldığı gibi “Bunlar zaten İslam’da var” deyip bir kenara atmak yerine bunların İsm-i hakkın tecellisi olduğunu bilip onu en iyi şekilde kullanıp, kemal noktasını bulmaya çalışmalıyız.

Ayrıca Avrupa’nın da sütten çıkmış ak kaşık olmadığını bahsini ettiğimiz güzellikleri olmakla birlikte bugün uluslararası platformda çifte standart uyguladığını görmekteyiz. Mesela; Danimarka’da meydana gelen karikatür krizinde dünya Müslümanlarının din ve vicdan özgürlükleri zedelendiği gibi fikir özgürlüğü hakkı çiğnenmesine rağmen malum faile gerekli tepki verilmezken Yahudi katliamının olmadığını ileri süren kişiler çok ciddi tepki toplamakta cezalandırılmaktadır. Batının İnsan Hakları konusunda tutum ve davranışlarına baktığımızda ortaya çıkan genel görüntü kendi içinde bu hakları gözettiği ama uluslararası ilişkilerde duruma göre hareket ettiği şeklindedir. Bir diğer belirtilmesi gereken hususta hakkın esası olan hürriyet konusunda tutumlarıdır. Avrupa hak ve özgürlük adı altında insana öyle bir yetki ve irade serbestisi tanımaktadır ki, hastaneler, mezarlıklar ve hapishaneler bu sözde özgür kişilere mesken durumuna gelmekte. Diğer taraftan İslami özgürlükte ise üstadımızın tabiriyle: “Beşer hürdür Abdullah olduğunu unutmamak şartıyla, güneş dahi hürdür ekseninde dönmek kaydiyle” gibi hem şahsi hem sosyal hem de toplumsal hayata müthiş katkıda bulunan ve bunları tanzim eden bir hürriyet anlayışı vardır.” dedi.

İnsan Hakları Bağlamında Nurculuk Davası

Dünya sahnesinin bugüne dek pek çok ali zatlara, kahramanlara ve dava adamlarına ev sahipliği yaptığını belirten Hünerli, “Çok çeşitli zaman ve mekânda da gelse bu zatların hepsinin ortak bir özelliği olmuştur aslında. Haktan yana adaletten yana oldukları için zulümlere, haksızlıklara maruz kalmış olmaları. İşte bu dava adamları silsilesinden bir kahraman üstadımız, kışın en şiddetli olduğu bir zamanda en tehlikeli bir zihniyete karşı çıkmıştır ve kendi tabiriyle “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır manileri olur” sırrınca akla hayale sığmaz haksızlıklara maruz kalmıştır.” dedi ve seminerine şöyle devam etti:

Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının en az 28 yılı sorgulamalarda, hapishanelerde geçmiştir. Bu başlık altında üstadımızın bilhassa bu zaman zarfında olmak üzere ihlal edilen temel hakları, bu ihlallere verdiği tepkiler ve hak arama hususunda nasıl bir yol izlediği üzerinde kısaca durmaya çalışacağız. İhlal edilen haklarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz; Burada özellikle belirtmek istediğimiz bir hususta bu hakların tamamen 1924 anayasası tarafından tanınmış birer anayasal hak oluşlarıdır.

 

1. Eşitlik

 Üstadımız hakkında hiçbir zaman uygulanmayan bir anayasa ve hukuk esası eşitliktir. Yani üstadımız, diğer Türk vatandaşlarının sahip olduğu “eşitlik”ten hiçbir zaman istifade edememiştir. Hâlbuki o zamanlar yürürlükteki 1924 tarihli Anayasanın 69. maddesi hükmü şöyleydi: 

“Türkler kanun nazarında müsavi(eşit) ve bilâ istisna kanuna riayetle mükelleftirler. Her türlü zümre, sınıf, âile ve fert imtiyazları mülgâ ve memnudur.”

 Bu hüküm üstadımız hakkında uygulanmamış, yani sadece kâğıt üzerinde kalmıştır. Çünkü:  

a- Üstadımız 1925 yılındaki Şeyh Said isyanı bahane edilerek Burdur’a sürülmüştür. Birkaç yıl sonra af kanunu çıkarılmış, sürgüne gönderilenler serbest bırakıldıkları halde, üstadımızın sürgün hali fiilen ölümüne kadar devam etmiştir. “Cânileri affettiğiniz halde, hürriyetimi selbedip, hukuk-u medeniyeden ıskat ederek muamele ettiniz. Bu da vatan evladıdır demediğiniz halde, hangi usul ile, hangi kanun ile, biçare milletimize rızaları hilafına olarak tatbik ettiğiniz bu hürriyetşiken usulünüzü, benim gibi her cihetçe size yabancı bir adama tatbik ediyorsunuz.”

b-Her vatandaş, hatta sürgün edilenler bile, başkaları ile serbestçe görüşebildiği halde, üstadımız görüşememiştir. (Bkz, 28. Mektup/4. risale).

c-Elinde Vaizlik ruhsatı(tezkeresi) olduğu halde, halka dini vaazlarda bulunmasına engel olunmuştur. Kendisi de bu hususu şöyle belirtmekte: Bir hükûmetin“…kanunu bir olur. Köyler ve şahıslara göre ayrı ayrı kanun olmaz… Demek hakkımdaki kanun, kanunsuzluktur.

 2. Düşünceleri Açıklama Hürriyeti

Üstadımızın ihlal edilen, zedelenen ve kullanılamaz hale getirilen bir hürriyetidir. Anayasaya göre (md.70) herkes düşüncelerini açıklayabilir. Açıklanan düşünce herhangi bir konuda olabilir. Kişiler herhangi bir konuda düşüncelerini serbestçe açıklayabilirler. Düşüncelerini açıklamaları, söz, yazı, kitap, broşür, risale şeklinde veya diğer herhangi bir şekilde ortaya çıkabilir.

1924 tarihli Anayasanın 70. md. si hükmüne göre: 

“...tefekkür, kelam, neşir… hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hukukundandır.”

 Halbuki üstadımızın dini düşüncelerini ”Risale-i Nur” ismi altında yazması, bunları bastırıp veya çoğaltıp dağıtmasına engel olunmuştur. Hatta düşüncelerini açıkladı diye, yani “risale-i nur” ismi altında düşüncelerini yazdı veya yazdırdı diye karakollara çağırılmış, ifadesi alınmış, karakollarda bekletilmiş ve nihayet hakkında ağır ceza mahkemelerinde davalar bile açılmıştır. 

Diyebiliriz ki, üstadımızın hayatında en çok ve en uzun zaman ihlâl edilen temel hakkı, bu hürriyettir. Çünkü:

a-Üstadımız düşüncelerini gizli, çoğu defa insanların görmeyeceği bir yerde mesela dağda, bağ ve bahçelerde yazmış veya yazdırmıştır.

b-Düşüncelerini açıkladığı için ölünceye kadar da hakkında takibat yapılmış ve davalar açılmıştır.

c-Öldükten sonra da onun düşüncelerini ihtiva eden ve “Risale-i Nur Külliyatı” ismi verilen bu eserler hakkında binlerce dava açılmıştır. Fakat bu davalar beraetle neticelenmiştir.

3.  İnsanlık Hakkı-İnsan Haysiyeti

 Son olarak insanlık hakkından bahsetmek istiyorum. Aslında “İnsanlık Hakkı” diye bir hak ismi, Anayasa Hukukunda insan hakları, yani temel hak ve hürriyetleri arasında yer almaz. Fakat üstadımız bazı mektuplarında bu tabiri kullanmış bulunuyor.

 “İnsanlık Hakkı” tabirinden kastettiği, bir kimseye insan muamelesi yapmak, ona en genel manada hürriyet içinde yaşamasını sağlamak ve başkasına zarar vermeyen hareketlerini kısıtlamamak, kısacası, insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat sürmesini sağlamaktır, yani kaide olarak davranışlarına müdahale etmemektir. Müdahale edebilmek için kanunlarda özel yasaklayıcı bir hükmün bulunması gerekir. Yani “Asıl olan hürriyettir, kısıtlama ve müdahale istisnadır”. 

 Üstadımıza yapılan “insanlık dışı” muameleler ve davranışlardan bazıları şöyledir:

 1-     Eğridir’in Barla nahiyesinde hukuka aykırı olarak zorunlu ikamet ve sürgün altında tuttular, hatta devamlı tarassut(gözetleme) altında tuttular.

2-     Kaldığı köyde kendisinin tamir ettiği özel mescidinde “üç adama dahi imamlık” etmesine mani oldular ve camiine ve ibadetine tecavüz ettiler. (28.M. 4. risale; 29. M. 6. risale)

3-     O sırada çıkan af kanununu herkese uyguladıkları halde ona uygulamadılar.

4-     Hukuka aykırı şekilde üç hapishanede de “tecrid-i mutlak” altında tuttular.

5- Yaklaşık yirmi defa zehirlediler.

Mesele uzun zaman kısa olduğundan bunlarla yetinmek durumundayız ama bilinmeli ki ismi geçen ihlallerle birlikte üstadımızın yaşama hakkı, kişi güvenliği, haberleşme hürriyeti, kanuni hak güvencesi, siyaset ile meşgul olma hürriyeti, serbest yerleşim hakkı, konut dokunulmazlığı, din ve vicdan hürriyeti, toplanma ve seyahat hürriyeti, iddia ve savunma hakkı, özel hayatın gizliliği vb gerek o tarihte gerekse bu tarihte kanuni ve anayasal güvence altında olan birçok hak ve hürriyeti ihlal edilmiştir.

Tüm bunların dışında o zamanki zihniyete “paralel” bir zihniyetin mensuplarının bugün sadeleştirme adı altında sahteleştirme ve itibarsızlaştırma amacıyla yapanların varlığı da içler acısı bir durum maalesef. Evet o yıllarda üstadımızın temel hak ve hürriyetlerine tacizlerde bulunulduğu gibi bugün de ne yazık ki üstadımızın kendisinin bile değiştirmeye muktedir olmadığını belirttiği sadeleştirme vb çalışmalara karşıtlığını hayatından öğrenmemize rağmen, saffı evvel evvel ağabeylerimizin tüm ısrar ve çalışmalarına rağmen nurlar sahteleştirildi ve sahteleştirilmeye de devam edilerek Bediüzzaman Hazretlerinin hem vasiyetine ihanet edilmekte hem telif hakkı çiğnenmektedir.

Be bu haksızlıklar karşısındaki tutum ve davranışları ile alakalı şunları söyleyebiliriz; 

1- Bediüzaman Said Nursi Hazretlerinin temel hak ve hürriyetleri devamlı ihlâl edilmiştir. Bunlara yukarıda temas ettik. Hayatında sayısız haksızlıklara uğramış, buna karşılık anarşiye sebep olan hukuk dışı yollara başvurmamış, sadece kanuni yolları kullanarak adalet istemiştir. Bunun için

İdari makamlara dilekçeler vermiştir ve Yargı mercilerine başvurarak adalet istemiştir.

 2-Müracaatlarında gayet sağlam bir hukuki mantık kullanmaktadır. Üstadımız müdafaalarında olsun, idari mercilere verdiği dilekçelerde olsun, sistemli bir mantıkî sıra takip etmiştir. Aynı zamanda dilekçelerinde ve müdafaalarında gayet nazik bir dil kullanmıştır. “Reis Beyefendi”, “Müdde-i Umumi Bey Hazretleri”, “Ceza Mahkemesi Yüksek Huzuruna” vb.

3-Hakkında açılan davalarda, biri hariç beraat etmiştir. Zaten Risale-i Nurlarda suç unsuru bulunmadığı daha sonraki senelerde de anlaşılmış ve açılan davalar sonunda 1000 den fazla beraat kararı verilmiştir.

4- Üstadımız, yukarıda anlattıklarımızdan ortaya çıktığına göre, kendisi hakkında yapılan hukuk dışı eylem ve işlemleri, mevcut mevzuat esasına dayalı olarak tenkit etmekte ve haksız bulmaktadır. Sadece nâdiren kendisine zulmedenleri, “ilahi adalet”e havale etmekte, âhirette Cenab-ı Hakkın bu zâlimlerden intikamını alacağını ifade etmektedir. Yoksa islam dünyasında dini hizmetler yapan bazı kimselerin yaptığı gibi, kendilerini yargılayanlara karşı” “kâfir”, “şeytanın uşağı”, “zâlim” sıfatları ile cevap vermemektedir.

Bir diğer deyişle, üstadımız, kendisi hakkında yapılan hukuk dışı muamelelerin, mevcut “laik mevzuat” açısından dahi haksız, adaletsiz ve hukuka aykırı olduğunu iddia ve isbat etmektedir. Hatta isbatta o kadar ileri giderek: “Dünyada hiçbir kanun...”, “Hiçbir zi akıl bunu kabul etmez,” , “Vahşi kabilelerin dahi bir usulü olduğu halde...” ve “… hatta insan eti yiyen yamyamların, hatta vahşi canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düstur ile hükmeder. Siz hangi usülle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz. Kanunuzu ibraz ediniz.”gibi ibareler kullanarak, bu haksız işlemleri yapanların, akıldan mantıktan uzak, hiçbir hukuk esası ile bağdaşmayan işler yaptıklarını belirtmektedir. Hatta bir defasında da şöyle demektedir: “Hey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuvvetinizle dünyaya çalıştığınız halde, neden dünyanın işini dahi bilmiyorsunuz. Divane gibi hükmediyorsunuz!”

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.