Bediüzzaman ‘beni akrabalarıma hasret bıraktılar’ dedi ve ağladı

Bediüzzaman ‘beni akrabalarıma hasret bıraktılar’ dedi ve ağladı

Polis yeğeni ile görüşmesinin hüzünlü anları

Risale Haber-Haber Merkezi

Merhum Suad Ünlükul, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin erkek kardeşi Abdülmecid Ünlükul’un oğludur. 1929 Osmaniye doğumludur. Bu memleket insanına polis olarak hizmet vermiştir. Milyonların Üstad dediğine “amca” diyebilen Suad Ağabeyimiz 21 sene önce 4 Ekim 1993 Pazartesi günü İstanbul’da vefat etmiştir. Nihad, Fuad ve Saadet isminde kardeşleri vardır.

Suad Ünlükul, amcası Bediüzzaman Hazretlerini hayatı boyunca sadece bir kere görebilmiş ve konuşabilmiştir. Bunun sebebi, şiddetli tarassud altında tutulan Said Nursi hazretlerinin değil akrabalarıyla, sokaktaki insanlarla bile görüşüp, konuşmasına izin verilmemesiydi. Yasak vardı…

1959 senesinde 30 yaşında iken gözünü karartıp, babası Abdülmecid Efendiye bile haber vermeden, amcası Said Nursi’yi Emirdağ’da ziyaret eden Suad Ünlükul’un bu hüzünlü hatırasını ve eve döndüğünde evde yaşanan heyecan ve gözyaşlarını evin içinden, evin hanımı Suad ağabeyimizin muhterem eşi Şükran Ünlükul’dan dinledim. Evinde ziyaret ettiğim Şükran ablamız, bir hanımefendi zarafeti ve hassasiyeti ile o günleri tekrar yaşayarak şunları anlattı:

suad_unlukul.jpg

EŞİM SUAD ÜNLÜKUL AMCASI BEDİÜZZAMAN’I ZİYARETE GİTTİ

Sene 1959. Üstad’ın, ismini “Seyda” koymamızı söylediği oğlumuz yeni doğmuştu. Kırıkkale’de bulunan bir akrabamızın yanına saatlerce tren yolculuğu yaptıktan sonra bin bir meşakkatle gelmiştik. Eşim Suad Bey polis amirlik sınavına girmek istiyordu. O dönemdeki şartlar malum, hem maddi hem manevi baskı altındaydık.  Bu arada eşimin tayini Konya’ya çıktı. Eşim Suad Ünlükul, kayınpederime (Abdülmecid Ünlükul) ısrarla amcası Bediüzzaman’a gitmek isteğini söylüyordu. Aldığı cevap ise hep aynıydı: “Bak oğlum, görüşmeye gidersen seni memuriyetten alırlar. Biliyorsun Seyda’nın akrabalarına memuriyet yasağı koydular. Beni bile memuriyetten aldılar. Bir de sen amir olmak istiyorsun. Bırak sen amir olmayı, memuriyetini bile yakarlar.”

Buna rağmen Eşim Suad Bey, şefkat abidesi babasına hissettirmeden Konya’dan Emirdağ’a gitti. Emirdağ meydanında isimlerini şu an hatırlayamadığım Üstad’ın hizmetinde olan iki kişi Suad Beyi karşılıyorlar; “Suad Bey hoş geldiniz, Üstad sizi bekliyor” diyorlar. Eşim şaşırıyor, “Ama amcam benim geleceğimi bilmiyordu, nasıl olur?” diyor. “Üstadımız seni almak için bizi yolladı" diyorlar. Bu sözler kendisini daha da şaşırtarak heyecanla yola koyuluyorlar. Üstad’ın kaldığı eve geldiklerinde heyecanı doruk noktasına erişen eşim Suad Bey bunları bana anlatırken bile sanki o anı yaşıyordu.

BEDİÜZZAMAN “BENİ AKRABALARIMA HASRET BIRAKTILAR” DİYE BAŞLADI AĞLAMAYA

Eşim o andaki gibi eli ayağı titreyerek gözlerinden süzülen yaşlarla anlatmaya devam etti:

“Elim ayağım titriyordu, amcamı görecektim. Bütün zorluklara rağmen amcamın kapısındaydım. Kapıyı çaldım ve içeri girdim. Bir anda gördüğüm manzara beni çok etkilemişti. Orta büyüklükte bir oda, yerde ince bir kilim, ayaklarınızı bile uzatamayacağınız kadar küçük boyda bir yatak ve onun üzerinde oturan AMCAM BEDİÜZZAMAN. Beni görür görmez ‘Suad’ım!’ diye daha elini öpmeme fırsat vermeden boynuma sarıldı ve başladı ağlamaya. ‘Beni akrabalarıma hasret bıraktılar’ dedi ve çok ama çok ağladı. İçimizdeki o hasretle birbirimize sarılıyor ve beraber ağlıyorduk. O anda içimizde kopan fırtınaları anlatmak o kadar zor ki…”

Böyle diyordu eşim. Zaten bunu söylemesine gerek yoktu. Anlatırken her hali bunu ispatlıyordu. Üstad’ın canından bir parça gibi gördüğü -eşimin kardeşleri olan- merhum Fuat ve Nihat ağabeylerle ve kız kardeşi Hanım’la ilgili Risale-i Nur’daki ifadeleri, eşimin anlattığı bu tablo ile birleştirilip Üstadımızı göz önüne getirip canlandırdığımızda elbette insanın içi burkuluyor.

NE OLUR AMCA SEN BİRAZ YAT, BEN BİR ABDEST ALAYIM

Üstad’ın üzülmesine dayanamayan Suad Bey “Ne olur amca sen biraz yat, ben bir abdest alayım” diye bir bahane bularak, Üstad’ın bir müddet dinlenmesi için Onu yalnız bırakıp odadan çıkıyor. Bakıyor ki Üstad’ın hizmetinde bulunan kardeşler yemek yiyorlar. Bu yemek yeme hadisesini de bize şöyle anlatmıştı Suad Bey:

“Kardeşler oturmuş bir şeyler yiyorlardı. Beni görünce ‘Gel Suad kardeş, sen de buyur’ dediler. Tabakta dört beş tane yumurta ile çılbır yapmışlar. Zaten kalabalıklar. Bir an oturmakta tereddüt ettim. Asıl maksadım amcamın biraz dinlenmesini beklemekti zaten. Bu yemek onlara bile yetmez diye düşünürken kendimi sofrada buldum. Herkes öyle iştahla yiyordu ki bende onlara katıldım. Maşallah o yemeği hiç unutamam. Yedikçe bereketleniyor, sanki artıyordu. Hepimiz yedik, doyduk.

SUAD’IM SEN BURADA FAZLA KALMA, SENİ DE YAKALARLAR

“Bu arada epey vakit geçmişti. Üstad dinlenmiştir dedim, tekrar yanına girdim. Beni görünce yine o çakmak bakışlı gözlerden damlaların süzülmesi beni yine ağlattı. Tekrar birbirimize sarıldık. Sonra ‘Amca sana bir şey soracağım’ dedim. ‘Sor Suad’ım’ dedi. ‘Ben amir olmak istiyorum ne dersiniz?’ ‘İçimizden bir polis olsun tabi. Amir de olacaksın. Ama ilk seferinde değil, daha sonra olacaksın. Gelgelelim iki sefer hapisliğin de olacak’ dedi.”

“Seyda’nın yanından ayrılma vakti gelmişti. Seyda benim zorluklarımı biliyor gibiydi. ‘Suad’ım senin tayının çok az’ dedi ve cebinden kesesini çıkardı dört tane sarı yirmi beş kuruş saydı, ‘Suad bu senin harçlığın, tayının’ dedi. Dört adet yirmi beş kuruşu bana verdi. Sonra ‘Suad’ım sen burada fazla kalma, buraya gelirler seni de yakalarlar, ekmeğinden olma. Hemen seni götürsünler, otobüse bindirsinler. Abdülmecid'e de selam söyle. Öp benim yerime, onu çok özledim’ dedi. Bir daha görüp göremeyeceğimi bilemediğim amcamın yanından onu görmenin sevinciyle ve ayrılığın verdiği hüzünle ayrılıp işte Konya’ya geldim.”

abdulmecid_unlukul.20141005073444.jpg

BEN AMCAMDAN GELİYORUM

Tebessümle eve gelen Suad Bey’in sevinci sanki gözlerinden okunuyordu. Hemen kayınpederimin yanına gitti “Baba ben nereden geliyorum biliyor musun, ben amcamdan geliyorum, sana çok çok selam söyledi ve seni öpmemi söyledi” deyince biz de heyecanla dinlemeye başladık. Kayınpederim de çok şaşırmıştı. “Sahi Suad nasıl gittin? Seni yakalamadılar mı? Yanına kimseyi yanaştırmıyorlardı nasıl gittin? Neler Konuştunuz?” diye soruları sıralamaya başladı. Biz de, az önce eşimden size aktardığım Üstadla olan konuşmalarını heyecanla dinledik.

Üstad’ın verdiği o dört tane sarı yirmi beş kuruş, Üstad’ın para kesesi, mührü ve Enver Paşa’nın verdiği madalya oğlum Seyda’da duruyor.

ÜSTAD’IN, YEĞENİ SUAD BEY’E SÖYLEDİĞİ AMİRLİK VE İKİ HAPİS HAYATI AYNEN ZUHUR ETTİ

Üstad’ın eşim için haber verdiği amirlik ve iki hapis hadisesi de aynen gerçekleşmiştir. Onları da anlatayım:

Amirlik meselesi: Üstad’ın müsaadesi ile canla başla amirlik sınavına hazırlanan eşim Suad Bey amirlerinin kendisine verdikleri emirle sınava gireceklerin isimlerini yazarken mütevazılığından kendi ismini 11. sıraya yazar. Listeyi götürür teslim eder. Ve teslim ettiği amiri kontenjanın 10 kişi olduğunu, geri kalanların daha sonraki senelerde müracaat etmeleri gerektiğini söyleyip isimlere bakmadan 10. kişiden itibaren kırmızıçizgiyi çeker, “Bu 10 arkadaş sınav için bir hafta içinde burada olsunlar” der ve Suad Bey’e evrakı teslim eder. Evet, eşim çok mütevazı ve asil bir insandı. Birinci sınavda amir olamadı, çünkü 11. sıraya yazmıştı kendini.  İkinci sınava daha sonraki yıllarda giren eşim Suat Bey amir oldu. İlkinde değil, ikincisinde olmuştu. Aynen Üstad’ın dediği gibi…

Birinci hapis hadisesi: Eşim Suad Ünlükul çok güzel hat sanatçısıydı. Konya’da Besmeleyi Şerif ve İlahi Kelimatullah’ı yazdığı bir tabloyu sabahleyin arkadaşının dükkânına bırakır ve emniyet müdürlüğüne gider. Bu arada asayiş şubesinde çalışmaktadır. Kendisini saf dışı bırakmak isteyen birileri bunu fırsat bilip şikâyetçi olurlar. Eşim yargılanıp suçsuz olduğunu ispat edene kadar üç ay hapiste kaldı.

İkinci hapis hadisesi de Eskişehir’de oldu: Yolda trafik kontrolü yapıp dönerlerken benzinleri bitiyor ve yolda kalıyorlar. O arada bir askeri araç yanlarında duruyor, araçlarının benzini olmadığını öğrenince çanta bidonlarındaki benzini polis aracına veriyorlar. Askeri araçtaki bir asker de bu durumu komutanına şikâyet ediyor. Benzini veren Başçavuş’la Suad Bey, beş aya yakın bir süre Eskişehir’de, hapishanede, mahkeme neticeleninceye kadar yattılar. Fakat işin en ilginç tarafı, eşim Suat Bey Üstad’ın 1935 senesinde Eskişehir’de tutuklu bulunduğu hapishanenin aynı odasında kalmasıydı.

Evet, Üstad’ın Suad Bey’e söyledikleri aynen zuhur etmişti.

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-6

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum