Bediüzzaman: Allah sesimi kesti ta ki…

Bediüzzaman: Allah sesimi kesti ta ki…

Risale-i Nur gönüllüsü Selahaddin Akyıl Bediüzzaman Said Nursi ile son görüşmesini anlatıyor

Risale Haber-Haber Merkezi

BEDİÜZZAMAN’IN SON 60 GÜNÜ

Van’ın eşrafından, hayatını ve maddi tüm imkânlarını Risale-i Nur hizmetlerine sarf etmiş aktif bir Risale-i Nur gönüllüsü Selahaddin Akyıl Bediüzzaman Said Nursi ile son görüşmesini anlatıyor:

1960’ta İstanbul’a gitmiştim o zaman Şualar Risalesi yeni çıkmıştı. Birkaç tane almıştım. Hatta bir tanesini İzmir’de Nejdet Doğanata’ya verdiğimi hatırlıyorum. O günlerde İzmir’de mahkeme vardı. O nedenle oraya gitmiştik. O mahkemeyi iyi hatırlıyorum çok heyecanlı ve çok ateşli geçmişti. Çok kalabalık bir izleyici kitlesi vardı.

Cumhuriyet Savcısı iddianamesinde “Tesettür Risalesi ile Gençlik Rehberi rejim aleyhtarlığı  yapıyor. Bunlar rejim aleyhinde çalışıyorlar, vukuat çıkabilir. O nedenle mahkemenin gizli yapılmasını talep ediyorum” demişti. Onun üzerine Rahmetli Bekir abi kalktı söz aldı -orada Nejdet Doğanata da vardı- dedi: “Gizlilik dikta rejimlerinin, falanjistlerin usulüdür, demokratik rejimlerde muhakemenin gizli yapılması kararı alınamaz. Biz efkârı umumiye önünde hesap vermek istiyoruz.” Ona rağmen Mahkeme Reisi celsenin gizli yapılmasına karar verdi. Bunun üzerine bizim avukatlar Bekir abi ile Nejdet Doğanata mahkemeyi boykot ettiler, çekildiler. “Biz bu durumda mahkemeye katılmıyoruz” dediler. 

Bu defa Mahkeme Reisi de çekildi. Gittiler başka bir hâkim buldular getirdiler. Mahkeme devam etti. O gün neticelenmedi. Mahkeme sonuçlanınca oradan ayrıldık, Bursa’ya geldik. Bursa’dan Van’a gelecektik. Garajda baktım biri; “Eskişehir! Eskişehir!” diye bağırıyor. Hemen o arabaya bindim Eskişehir’e geldim. Arabadan indiğimde baktım ki, bu defa da biri “Emirdağ! Emirdağ!” diye bağırıyor. Sanki gayr-i ihtiyari ona binip Emirdağ’a gittim. Üstadın Emirdağ’da olduğunu da bilmiyordum. İhtimal, olabilir, düşüncesi ile öyle de rast gelince kararımı değiştirip gitmiştim. Isparta da olabilirdi. Gittim baktım hakikaten Emirdağ’da imiş. Tevafuk etmişti.

Emirdağ’da Osman Çalışkan abiyi buldum. O da beni doğru Üstadın yanına götürdü. Üstad üst katta oturuyordu. Merdivenleri çıktık, Üstadın yanına girdik. Orada dedi ki, “Bak kardeşim, Allah benim sesimi de kesti ta ki, Risale-i Nura perde olmayayım, bütün müşküllerinizi bundan sonra Risale-i Nurla halledin” dedi.

Sesi çok az çıkıyordu Zübeyir abi söylediklerini tekrar ediyordu ama ben anlıyordum. “Ben bir müddet sonra o tarafa geleceğim. İstiyorum seni yanıma alayım, ama diyecekler kendi hemşerisini yanına aldı. Sen şimdi git. Ben bir müddet sonra zaten geleceğim” dedi. Bu görüşmem Şubat 1960’ta gerçekleşmişti. Zaten daha sonra dediği gibi bir ay sonra geldi ama Van’a değil Urfa’ya geldi. Orada vefat etti. Allah rahmet etsin. Amin…

O görüşmemizde Üstad bir de;
“Şeyh Fehmi’nin çocukları var mı?” diye sormuştu. Tarihçe-i Hayat’ta ismi geçer. Üstad ondan ders almış. Belki elli sene önce ölmüş bir zat.
Ben; “Torunları var” dedim.
Bunun üzerine; “Ben şeyh Fehmi’yi yanıma almışım kendilerine söyle üzülmesinler, Camilerde vaazlarında Risale-i Nur okusunlar” dedi.

Ölmüş bir adam için Üstad; “Ben yanıma almışım” dedi. Biz ne demek istedi, nasıl yanına almış anlamadık tabi. Ama bana; “Seni vekil etmişim. Git kendilerine söyle” tembihinde bulundu.

Van’a geldim. Dükkâna gittim. O esnada baktım müftü dükkânın önünden geçiyor. Müftü, onun torunlarından biriydi. Çağırdım dedim; “Üstadın size selamı var. ‘Ben şeyh Fehmi’yi yanıma almışım, onun için üzülmesinler camilerde vaazlarda Risale-i Nur okusunlar’ dedi.” dedim. O da hiç itiraz etmedi; “Benim başım üstüne” dedi. Onun üzerine Erek Camisinde her sabah, namazdan sonra altmış ihtilaline kadar Risale-i Nur’dan okudu. 

Kaynak:
Risale Haber, 10 Ağustos 2009 tarihli röportaj