Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Baykal’ı yazmayacaktım!..

Baykal’ı yazmayacaktam... Yazmayacaktım, çünkü içimi burkan, rahatsız eden, merhametime dokunan bir taraf vardı. Görmezlikten gelmek, değerlendirmemek daha insanca bir tavır olacak diye düşünüyordum. Ama maalesef yazmak istemediklerimin tamamı yazıldı, söyleyebileceklerimin de çoğu söylendi. Susarak değil, konuşarak tavrımı ortaya koymaya mecbur kaldım...

Öncelikle ifâde etmeliyim ki, itikad ve ahlâk noktasından Baykal’ın yaşadıklarının müdafaa edilebilir tarafı yok. Hem kebair, hem de çok çirkin bir şekil ve muhtevaya sahib. Her iki tarafın da evli oluşu, âilece görüşüyor olmanın ötesinde, dost olmaları; maddî ve siyâsî faydaların mevcudiyeti müsamaha ile bakma imkânı vermiyor. Bir partinin genel başkanı olmak, göz önünde olmak günâh işlemeye mâni teşkil etmez ama, günâhta bile bir edeb olmalıydı. Yazık ki, bütünüyle biedeb bir fiil ile karşı karşıyayız.

Buna rağmen saklanma gayreti içinde işlenmiş bir günâhı bu şekilde teşhir etmek doğru mu? Hayır... Bir günâhın teşhiri gibi görünen bu ifşaat, başka bir zaman, başka bir yerde meşru aile mahhremiyetini de hedef alabilir. Herhangi bir insanın eşiyle yaşadıklarını bile bu şekilde ifşa etmek yeterince yaralayıcı, yeterince kahredicidir. Utanmak, mahcub olmak, insanların arasına çıkamamak için ille de ifşa edilenin günâh olması gerekmez. Yatak odasında yaşadıklarınızın mahremiyeti üçüncü bir gözün, üçüncü bir şuurun, üçüncü hayatın varlığını kabul etmez, büsbütün insanlıktan çıkıp hayvanlaşmamışsanız tabiî...

Baykal’a önceleri çok üzülmüş, çok acımıştım!.. Çok sevdiğimden dolayı mı? Hayır, sevmediğimi ifade etmekte bir beis görmem. Çok mu beğenirim, çok mu takdir ederim? Hayır... Ama o da bir insan, üstelik de kendisine göre sevenleri hayli fazlaca olan bir lider, bir siyâset adamıydı. Bir başka sahadaki mücâdelesi bu şekilde hezimete uğratılmamalıydı. Bu şekilde ehibbasının arasına çıkamayacak duruma düşürülmemeliydi. Saklamaya çalıştığı bir günâhından hareketle bu kadar perişan edilmemeliydi!..

Sonra baktım ki, Baykal, benim gibi düşünmüyor, benim gibi hissetmiyor. Bir muarızı olarak ona acıdığım kadar, o kendi kendisine acımıyor. Bunun böyle olduğu, ilk açıklamasından sonra o kadar kat’iyet kazandı ki, dehşete düştüm. Benim ölçülerime göre bir daha hiç kimsenin yüzüne bakacak gözü olmaması gerekirken, eşinden de ayrılıp Türkiye’nın dışında, çok uzaklarda ve kimsenin bilmediği bir diyârda yalnız başına yaşamak üzere çoktan yola çıkmış olması gerekirken onu, yaşadıklarını siyâsî malzeme yapar ve hükümeti suçlar, hele de dün istifa ettiği genel başkanlığa bugün tekrar gelmek için hevesli görünce cidden dehşete kapıldım. Dehşete kapılmanın da ötesinde çok ağır, çok derinden bir mide bulantısı yaşadım.

Yine de Baykal’ın tavrı ve söyledikleri ne olursa olsun, bence siyâsî rakibleri başta olmak üzere kimse Baykal’a yaşadıklarının dehşetli utancını hissettirmek için gayret göstermemeli,  bu malzemeyi asla kullanmamalı. Kullanmamalı, zirâ Baykal farkında olmasa bile bu çok çirkin, çok yaralayıcı ve çok haysiyet kırıcı bir malzeme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum