Başka ülkeler barış süreçlerini nasıl başardı?

Başka ülkeler barış süreçlerini nasıl başardı?

Kuzey İrlanda'daki sorun bin yıllık bir meseledir. Bu sorunu çözelim dedikten sonra çözüme kadar geçen süre sekiz yıldır

Risale Haber-Haber Merkezi
 
Gazeteci Ali Bayramoğlu, "Barış süreçleri, kavga ederek olur. Bunun iniş çıkışları olacaktır" dedi.
 
Bayramoğlu, Yeni Şafak'taki röportajında "Dünyada benzeri tecrübeler göz önüne alındığında Çözüm süreci için neler söylenebilir?" sorusunu şöyle cevapladı:
 
"Kuzey İrlanda'daki sorun bin yıllık bir meseledir. Bu sorunu çözelim dedikten sonra çözüme kadar geçen süre sekiz yıldır. Yine Güney Afrika'da Mandela'nın hapisten çıkmasından altı yıl sonra Yeni Anayasa yapılabildi. Barış süreçleri, kavga ederek olur. Son derece tarihsel, köklü, savaş halindeki belleklerin karşı karşıya olduğu bir çatışmayı çözmeye çalışıyoruz. Bunun iniş çıkışları olacaktır."
 
BARIŞI İSTEMEYENLER!
 
TESEV Başkanı Can Paker de barış sürecini içerde ve dışarda istemeyenlerin olduğunu söyledi. Sabah'a konuşan Paker şunları söyledi:
 
"Pek çok ülke istemeyebilir. Mesela Amerika'nın bir kısmı hepsi diyemem. Neo-conlar istemez. Avrupa'nın bazı ülkeleri hepsi diyemem… Almanya'nın da bazı odakları istemez. Fransa'nın bir kısmı istemez. Yani her ülkede vardır ama bazı ülkeler vardır İsveç gibi Danimarka gibi onlar istiyorlar. Ama mutlaka Avrupa'da da var. Bunun dışında kesim olarak bizim bölgemizde İran kesinlikle istemez. İran, Türkiye'nin böyle güçlü hale gelmesini istemez. Irak da istemez. Hatta bir noktada Rusya'da istemez. Dolayısıyla barış sürecinin başarılı olmamasını isteyen dış ve iç odaklar mutlaka vardır ama bu her barış süreci için geçerlidir. "
 
İNADINA ÇÖZÜM, İNADINA BARIŞ
 
Abdülkadir Selvi de çözüm sürecinin ıskalanma lüksünün olmadığını belirterek, "Tarih sadece barışın mimarlarını alkışlıyor" dedi.
 
Selvi'nin yazısı şöyle:
 
İnadına çözüm, inadına barış
 
Tony Bliar, ABD Başkanı Clinton'ı arayıp İRA ile anlaşmanın tamam olduğunu söyledi.
Medya mensuplarına anlaşmanın tamam olduğu haberi verildi.
Ajanslar, İRA ile anlaşmaya varıldığı haberini son dakika olarak vermeye başlamıştı ki, bir kriz patlak verdi.
 
Kriz, İskoç dilinin bir lehçesi olan 'Ullan'dan kaynaklanıyordu.
Blair, tekrar Clinton'ı arayıp devreye girmesini istedi.
Sonunda anlaşmaya varıldı. Ve o güne, 'Hayırlı Cuma' adı verildi.
 
Anlaşmaya varılmasına rağmen, 15 Ağustos 1998 tarihinde İRA'nın içindeki bir grup, 29 kişinin yaşamını yitirdiği, 'Kanlı Pazar' eylemini gerçekleştirdi.
 
Blair, o anı şöyle anlatıyor: 'Bir tercih yapmak durumundaydık; Ya ellerimizi dehşet içinde kaldırıp, 'bu adamlar asla barış yapmazlar' diyecek, ya da dehşeti neden olarak gösterip, 'Bu adamlar barış sürecini durdurmak istiyor ama biz cevap olarak onu daha hızlı ve daha ileriye götürmeliyiz' diyecektik.
 
İkinci yolu seçtiler.
Biz de geçmişte PKK ile görüşmelerde kimi zaman yol ayrımları ile karşı karşıya geldik.
Ama her defasında karşılıklı olarak tercihimizi savaştan yana kullandık.
Sonu ne oldu?
İngiltere İRA sorununu çözdü, biz çözemedik.
 
Kobani bahane edilerek çıkarılan 6-8 Ekim olayları ile bir kez daha çözüm sürecinde, tamam mı devam mı noktasına geldik.
 
Bu sorunun cevabını açık bırakıp, Güney Afrika örneği ile devam etmek istiyorum.
 
Güney Afrika'da barışı sağlamak kolay olmadı. Çözüme karşı çıkan beyazlar De Klerk'i ihanetle suçluyor, çözüm istemesine rağmen bazı siyahlar ise Mandela'yı tavizkar buluyordu.
 
Güney Afrika'da çözüme yaklaşıldığı sırada beklenmedik bir şey oldu. Bu kez beyazlar silahlandı. Suikastlere ve sabotajlara giriştiler.
 
Her şeye rağmen Güney Afrika'da barışa ulaşıldı.
Aynı Güney Afrikalılar bu kez De Klerk ile Mandela'yı ayakta alkışladılar.
 
Bizde ise ilki Özal zamanında olmak üzere birkaç kez çözüm süreci için adım atıldı.
 
1993 yılında Özal'ın çağrısı, Talabani'nin aracılığıyla Öcalan tek yanlı ateşkes sürecini başlattı.
 
Şimdiye kadar, 'Şakileri tepelemek', 'Türk'ün demir kartallarına bomba yağdırmak' ve 'Eşkıya başını idam etmekle' sonuç almaya alışkın olan devlet, ilk kez bir çözüm süreci ile barışı elde edecekti.
Ama olmadı.
Ateşkes sürecinden, barış için müzakerelere geçileceği bir dönemde, Bingöl'de 33 erimiz şehit edildi.
 
O zaman Özal ve Öcalan, Blair'in 'Kanlı Pazar'a rağmen, 'Hayırlı Cuma'da ısrarı gibi bir tavır koyamadılar.
 
Özal devlete tam olarak hakim değildi. Devletin iplerini elinde tutan 'derin devlet' çözüme karşı, savaşa hazırdı.
 
İki tarafta da savaş tamtamları çalmaya başladı.
 
Türkiye 28 Şubat sürecinde uyanacağı 90'lı yıllar cehennemine yuvarlandı. Önce Özal sonra Özal'la birlikte silahlı çözümü savunan kadrolar devlet içinde tasfiye edildi.
 
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un açıkladığı rakamlara göre her yıl 6 bin kişinin hayatını kaybettiği kanlı bir çatışma dönemine girdik.
 
Öcalan'ın ABD tarafından bize teslim edilmesinden sonra PKK çatışmasızlık dönemini 2004 yılında sona erdirdi.
 
Doğan Güreş'in tabiriyle, 'düşük yoğunluklu savaş' yeniden başladı.
 
MİT Müsteşarları Emre Taner ve Hakan Fidan'ın çabaları ve Erdoğan'ın işin arkasına siyasi iradesini koymasıyla 2009-2010'da 1. çözüm süreci başladı.
 
Ta ki Oslo sürecine kadar. Oslo'yu, Habur süreci ve nihayet Bingöl benzeri Silvan katliamı takip etti.
 
Bir kez daha barışa ara verdik. Silahlara sarıldık. Yine binlerce insanımızı kaybettik.
 
Savaş, savaşı getirdi.
 
Sonunda bu yolun çıkmaz sokak olduğunu bir kez daha anladık.
 
Erdoğan'ın mimarlığında, Öcalan'ın da devreye girmesiyle 'çözüm süreci' yeniden başladı.
 
Paris suikastiyle engellenemeyen süreç, 38 kişinin hayatını kaybettiği 6-8 Ekim kalkışmasıyla birlikte derin bir yara aldı.
 
Bingöl katliamında, Silvan saldırısında olduğu gibi, 'derin PKK' yeniden sahneye çıktı. Çözüm sürecini akamete uğratmak için Yüksekova'da 3 askerimizi şehit etti.
 
6-8 Ekim kalkışması ve Yüksekova'da Kandil, şehir ve gençlik yapılanmalarını sahaya sürdü.
HDP, devre dışı bırakıldı.
Çözüm süreci bir darbe daha aldı.
 
Buna rağmen çözüm sürecinden vazgeçip bütün ülkeyi bir cehenneme çevirmek yerine, 'İnadına çözüm' ve 'İnadına barış' demeliyiz.
 
Bir kez daha karar anına yaklaştık.
 
İRA barışının mimarlarından Jonathan Powell, 'Önemli olan pedalın çevrilmesi' demişti. Evet bisikletin devrilmemesi için pedal çevirmeye devam ediyoruz. Bu tür olayların fıtratı gereği zaman zaman bu tür kriz anları yaşanıyor. Ancak aynı Jonathan Powel, 'Makas açılmamalı, araya uzun zaman girmemeli" demişti. Maalesef makas açılıyor, araya uzun zaman dilimleri giriyor.
 
Çözüm süreci yeniden bir liderliğe ihtiyaç duyuyor. Birkaç kez barışa çok yaklaştık ancak her defasında savaşı tercih ettik. Geldiğimiz yer ortada. Bir kez daha elimizi uzattığımızda barışı yakalayacak aşamaya geldik. Bu kez ıskalama lüksümüz yoktur. Tarih sadece barışın mimarlarını alkışlıyor.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.