Ümit ŞİMŞEK

Ümit ŞİMŞEK

Barla Modeli / Önsöz

Uluslararası değerler üretmede, en azından son yüzyıllık kesit ele alındığında, çok ileri bir ülke sayılmayız. Tarihimiz her ne kadar bu konuda zengin bir kaynak teşkil ediyorsa da, geçmişle bağlarımızı koparan bir Milât anlayışı, bizi geçmişimizin uluslararası değerleri karşısında yabancı hale getirdiği gibi, yeni değerleri de ortaya güçlükle çıkarır hale getirmiştir. Bununla birlikte, Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde ortaya çıkardığı değerler içinde hiç yabana atılmayacak isimlerin bulunduğu gözardı edilemez—yahut edilmemelidir. Bediüzzaman Said Nursî, bu isimlerin başında gelir.

Risale-i Nur Külliyatı adı verilen eserlerin müellifi ve aynı adla anılan akımın kurucusu olan Bediüzzaman, bu eserlerle ve bu akımla, dünyanın önde gelen bilim mahfillerinde bir gündem işgal etmiştir. Bugün Doğu ve Batı ülkelerinin—ki bunlara ABD, Kanada, İngiltere ve Avrupa ülkeleri dahildir—üniversitelerinde, gerek Müslüman, gerekse gayrımüslim bilim adamları tarafından, Bediüzzaman ile eserleri üzerinde akademik çalışmalar yapılıyor. Eserlerin tercüme edilmediği bir dünya dili ise hemen hemen kalmamış durumda. İki yılda bir Türkiye’de Risale-i Nur ile ilgili olarak düzenlenen uluslararası sempozyumlara, dünyanın dört bir yanından yüzlerce tebliğ gönderiliyor ve bunlardan ancak küçük bir kısmı sempozyumda yer alma ve tartışılma imkânı buluyor. Şu kadar var ki, dünyanın keşfettiği bir değeri kendi içinden bulup çıkarma konusunda Türkiye oldukça isteksiz durduğu gibi, akademik çalışmaların sayı ve kalitesinde de dünyanın bir hayli gerisinde bulunuyor. Hıristiyan teologların veya Üçüncü Dünya ülkelerinden bilim adamlarının kaleminden çıkan tebliğlerle boy ölçüşebilecek pek az sayıda bilimsel çalışma, Bediüzzaman’ın kendi ülkesinin üniversitelerinden çıkıyor.

Ne var ki, resmî çevrelerin hiç tanımak istemedikleri, akademik çevrelerin de gönülsüz davrandıkları bir konuda, halk, gündemi hiçbir zaman kaçırmadı. Risalelerin ilk telif ânından itibaren, her seviyeden ve her kesimden insanlar, bu eserlerin etrafında halkalanmaya başladı. Ve o günden bu yana, Risale-i Nur Külliyatıyla beraber, kendilerini “Nur talebeleri” olarak adlandıran bir akım ortaya çıktı.

Bu akıma kimi tarikat gözüyle, kimi cemiyet gözüyle baktı. Fakat Risale-i Nur hareketinin bu tanımlardan hiçbirine uymadığı, zaman içinde herkes tarafından görüldü. Gerçi bu hareket içinde çeşitli eğilimleri yansıtan örgütlenmeler veya cemaatleşmeler de ortaya çıkmış bulunuyor; ama, genel planda ele alındığında, Risale-i Nur hareketinin maddî veya manevî bir örgüt meselesi olmadığı da yine herkes tarafından kolayca görülebilecek bir vakıadır. Daha da öteye gidersek, Risale-i Nur’un bir akım sınırları içinde de hapsedilemeyeceğini söyleyebiliriz. Çünkü eserlerin bilimsel bir tabanı vardır ve kelâm ilmi adıyla anılan bir bilim dalında, farklı bir bakış açısı ve yeni bir üslûpla işlenen dersleri içermektedir. Bu nedenle, Nur Risaleleri, bugüne kadar ülke içinde ve dışında, pek çok farklı akımlar, gruplar, cemaat ve tarikatler içinde de kendisine okuyucu bulmuştur. Bununla birlikte, Risale-i Nur’ların telifinin başladığı andan itibaren, bu eserlerin etrafında bir hizmet modelinin teşekkül ettiği de gözden uzak tutulamaz.

Bu model, herhangi bir örgütsel niteliğe sahip değildir; kaydı, yaptırımı, tayin ve azil veya terfi gibi mekanizmaları yoktur. Ancak, bizzat Risale-i Nur Müellifi tarafından nitelikleri belirtilmiş bir modeldir ve arzu eden herkesin örnek alabileceği bir biçimde ortaya konmuştur. Bunun başarılı bir model olduğu ise, eserlerin ve hareketin bugün dünya çapındaki durumundan bellidir.

Risale-i Nur’un hizmet yöntemlerini, risalelerin bizzat kendilerinden ziyade, eserlerin telif ve neşri sırasında, Bediüzzaman ile talebeleri arasında cereyan eden yazışmalar dile getirmektedir. Özellikle, yazımın başladığı ve Külliyatın hemen hemen dörtte üçünün telif edildiği Barla yıllarında yazılan mektuplar, bu konuda son derece değerli tarihsel belgeler teşkil etmektedir. Bu mektuplar, daha sonraki yıllarda Bediüzzaman ve talebeleri tarafından bir araya getirilerek, Barla Lâhikası adıyla yayınlanmıştır.

Barla Modeli, 1926 baharında Barla’da telif edilmeye başlayan Risale-i Nur Külliyatını ve onun etrafında halkalanan insanların meydana getirdiği akımı, Barla Lâhikası içinde yer alan mektupların ışığında incelemeye çalışmaktadır.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.