Bakmasını bilmeyenler, göremediklerini de göremezler

Bakmak ve görmek: Bütün mesele, bu iki sözcükte gizli. Asıl mesele/miz, "görebilmek" elbette. "Gör/ebil/mek"ten kastım, çıplak gözle yapılan eylem değil; bilakis bir şey'in yüzünü, yüzeyini görmekten ziyâde, bir şeyin özünü anlamak, idrak etmek, o şeyin özüne, künhüne vâkıf olmak.

Göremediğimiz gerçek şu: Göz, gör/e/mez: "Çıplak göz, kördür" çünkü. Bu sözün, hayatını, merkezinde görüntünün / görselliğin yer aldığı bir "iş"e, resim sanatı tarihine vakfetmiş bir sanat tarihçisine, Ernst Gombrich'e ait olması hiç şaşırtmamalı bizi. Göz, sanıldığı gibi "görebilme" organı değil; "gizleme", "örtme" organıdır aslında.

Göz, nesneleri görür: Mânâları değil. Bir "şey"in dış yüzünü gösterir bize; iç yüzünü değil. "Gör/ebil/mek", bir şeyin iç yüzü görülebildiğinde, bilinebildiğinde, idrak edilebildiğinde, mânâya vasıl olunduğunda gerçekleşir.

***

O yüzden, mânâları "görebilmek" için, nesneleri görmek yeterli değildir: Çünkü göz, görüneni değil, görünmeyeni görebildiğinde "görür"; görünmeyenin izini sürdüğünde görmemizi, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olabilmemizi sağlar.

Kendisini anlamadığını düşünen âşığın maşuğuna, hiddetle, "gözlerimin içine iyi bak!" derken kastettiği şey, maşuğundan, gördüklerini değil, göremediklerini görmesini istemesidir.

Çünkü insan, gördüklerini terk etmediği sürece, mânâ kapıları açılmaz ve "göremez." İnsan, görünenleri tek ettiği, aştığı ölçüde görünmeyene açılır ve "görme / idrak" yetisine ulaşır.

Demek ki, görebilmenin yolu, bakabilmekten, bakmasını bilebilmekten geçiyor. Bakmasını bilmeyenler, nasıl görebilsinler ki?

***

Bütün mesele şu kısacık diyalogla özetlenebilir:

-Ben hiçbir şey göremiyorum.

-Oradan bakarsan tabiî ki göremezsin. Buradan baksana!

***

Bura/sı ve ora/sı... Burada/n ve orada/n...

Burada mısınız, orada mı? Buradan mı bakıyorsunuz, oradan mı? Yoksa siz burada değil misiniz? Nerede/n/siniz? Peki, nasıl geldiniz -pardon, nasıl düştünüz- buraya?

***

Soru şu: Gören, bir şeyin iç yüzünü gösteren şey, "göz" mü, "kalp" mi?

Aşık, kendisini anlamayan maşuğuna, "Kalpsizsin sen! Gözünü kör etmiş bu para, makam, mevki vs senin!" diye çıkışırken, "kalb"in, bir şeyin iç yüzünü görebilme "yeti"si olduğuna dikkat çeker.

Demek ki neymiş? "Görmek", bir organ'ın marifeti değil, bir "yeti"nin marifetiymiş.

İnsanın bir şeyin gerçek mahiyetini, iç yüzünü görebilmesi için, "akleden bir kalb"e ihtiyacı var, o yüzden.

Kalbiniz varsa, görürsünüz. Kalpsizseniz, kalbinizi yitirmişseniz, görme yetinizi de yitirirsiniz.

***

Kalbiniz başka bir yerdeyse, gönlünüzü başka bir şeye kaptırmışsanız, gördüğünüz şey, sizin için yanıp tutuşan aşığınız değildir; hele de aşığınızın varoluş çilesi hiç değildir.

O hâlde, görebilmek, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olabilmek, bakmasını bilebilmekle ve kendinizi baktığınız şeye vakfedebilmenizle, verebilmenizle doğrudan irtibatlı bir şeydir.

Bedenen buradasınız ama ruhen veya zihnen burada ve buralı değilseniz, burada, gözünüzün önünde olup biteni göremezsiniz -bile. Kalbiniz, başka bir yerdeyse, gönlünüzü başka bir şeye kaptırmışsanız, önünüzü bile göremezsiniz elbette.

***

Görmek, yer'le irtibatlı bir eylemdir: Durduğunuz / baktığınız yer, gördüğünüz şeyi belirler: Nereden bakıyorsanız, oradan görüneni görürsünüz.

Burada yaşıyorsunuz ama burada olup bitenlere, buradan ve buranın değil de, oradan ve ora'nın yani başkalarının bakışlarıyla, bakış açılarıyla bakıyorsanız, burada olup biten hiçbir şeyi göremezsiniz: Çarpık görürsünüz ve çarpıtırsınız her şeyi.

Başka bir deyişle, bedenen buradasınız ama zihnen ve kalben burada değilsinseniz, buradaki hiçbir şeyi göremediğiniz gibi, gördüğünüz her şeyi de çarpık görürsünüz.

İşte Türkiye'deki entelijansiyanın her şeyi çarpık görmesinin, hiçbir şeyi tam olarak görememesinin ve zorunlu olarak da çarpıtmasının nedeni burada gizlidir: Bedenen burada ama zihnen, ruhen ve kalben başka bir yerde olduğu için burada da, dünyada da olup biteni göremediğini bile göremiyor.

Yenişafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.