Aziz Üstadımıza

Geçen yıl okuduğumda çok hoşuma giden bir haykırışı, o gün arşivime atmıştım. Bugün Sarot Thernal Tesislerinde tatildeyken fırsat bulup tekrar okuyunca, yine çok duygulandım ve bu lezzeti sizlere de tattırmak istiyorum.

“Bir insan vardı. Bin ay yaşadı.
Günlük yediği lokmalar parmak sayısını aşmazdı. Günlük uykusu ekseriya iki saat kadardı. Doğduğu yer sarp yalçın bir kayalık, zemini dardı.
Bir insan vardı.
Parmakları kalem gibi ince, gözleri zümrüd gibi yeşil, vücudu kırkbeş-elli kilo kadardı. Bakışları heybetli, zalime karşı şiddetli, mazlumla hem-derd yaşardı. Tevhid’i İbrahim, teslimi Yahya, sabrı Eyyüp, sırrı Hızır-İlyas kokardı.
Bir insan vardı.
Kokusu toprak gibi ‘tefarik’, ruh dokusu, kalp yapısı içi dolu havarik bir neferdi.
İmanın gariplik hengâmında yeşerdi. Kardelendi, tek başına bir beşerdi.

Bir insan vardı.
Düşen yaprağa hüzünlenir, ölen sineği dert eder bir rikkati vardı.
Ne tuhaftır ki ‘korku’ onu tanımazdı. Zalimin karşısında anaç bir tavuk gibi şehbalini açardı. Fir’avnlar, Nemrutlar kaçardı.
Toprak gibi tevazusu Karunları boğardı.
Bir insan vardı, tam bin ay yaşadı, hem de her günü bir kadir gecesi gibiydi…

Bir insan vardı.
Bizim dünyamızda yaşadı. Zemini çok yamandı. Derdi dünyalar kadar, kocamandı.
Vardiyası âhir zamandı.
Bu deme eşsiz bir ferd lazımdı.
Bu sebepten o bir ‘Bediüzzaman’dı’. Efendisi’nin (a.s.m) Mekke’sini yaşadı. Ne Fetih gördü, ne Hacc, ne saray gördü ne tac, Bedr’e yetişmeden Uhudlar üstüne abandı.
İslam’ın ve İman’ın gurbetini çekerken, vatanında yabandı!  O Bediüzzaman’dı!

Bir insan vardı.
Hayatında ne ücret bildi, ne maaş, ne makam istedi ne aş, ne sim u zer derdi ne ibrişim bir kumaş, ne de derdine derman bir eş…
Aczin, fakrın sultanıydı, asrının kâmil insanıydı.
Ateşliklerin derdine yandı. Yangından milyonları kurtardı, âlem gafletten uyandı...
Hiç kuşku yok ki, o Bediüzzaman’dı.

Kalpler Ona uzanırken incelir, gözler hatırasından yaşlanır, sözünde insan kendini ve Allah’ı tanır. Eseri ne ölür ne yaşlanır.
Risale-i Nurlar’dan, Tarihçe-yi hayatlardan, Lahika’dan, şahikadan kendisini tanıdığımızı sandığımız bu dev insanı, hiç tanımadığını insan bir sergide anlayabilir.
Onun meşrep ve hizmetini kaydettiği lahikaları da yeterli olmaz.
Onu tanımak için şahitleri dinlenir. Kişi ancak yaşayandan öğrenir.
İçi dışı IŞIK olan Hz. Bediüzzaman’ın Barla ve Kastamonu hayatına ışık tutan bir sergi var Almanya’da. Duisburg şehrinde, DİTİB camisinde. Her gün binlerce insanımızın hatta Almanlar’ın iştirak ettiği bir sergi bu. Büyük insan, Nurul İslam, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Barla ve Kastamonu hayatını konu alan bir sergi.
Kitapçıklarını okurken bile, tüylerinizin diken diken olacağı, gözlerinizin hasretle yaşaracağı bir sergi. Hatta benim gibi, nazımdan anlamayan insanlara neredeyse ahenkli sözler ilham edecek bir çalışma.
Gül ve bahar devrini göremeden dünyaya veda eden Hazret’e bir vefa olarak çok değil. Hatırasına Hollywood’un, Bollywood’un seri filimler çekmesi gereken Üstadımıza çok değil.

Adı gibi eşsiz bir hayat sürmüş, tahrip olan iman kalesini tamire ömrünü vakfetmiş bir Sahip-kıran için mütevazı bir çalışma.
Fakat yine onun tabiriyle ‘ihlâsla yapılan bir amel, batmanlar sair amellere müreccahtır’.
İçini ihlâs ve samimiyetin doldurduğu bir çalışma.
Tıpkı 20 metrekarelik Medresetüzzehra gibi. Ne yazık ki bu Pazar son buluyor!
Başta organize edenler olmak üzere, tüm ziyaretçilere ve katkıda bulunanlara teşekkürler ediyoruz. Duisburg’da bir Barla ve Kastamonu medresesi kurdular. Emirdağ’ı hasretle bekliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.