Aziz Sancar'ın bilmediği sorunun cevabı Said Nursi'de

Aziz Sancar'ın bilmediği sorunun cevabı Said Nursi'de

"Neden 500 yıl?" sorusuna muhatap olan Sancar "Nedenini bilmiyorum" dedi. İşte Bediüzzaman Said Nursi'nin cevabı

Ahmet Bilgi'nin haberi:

RİSALEHABER-ÖZEL

Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar'ın, "İslam dünyası son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yapmış değil. Bunu düzeltmemiz lazım” sözleri kendisine soruldu. "Neden 500 yıl?" sorusuna muhatap olan Sancar "Nedenini bilmiyorum" dedi.

"Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır" şeklinde uyaran Bediüzzaman Said Nursi'nin bu konudaki çözüm önerisini bir kez daha hatırlatıyoruz.

AZİZ SANCAR: NEDEN 500 BİLMİYORUM AMA...

2015'te Nobel Kimya Ödülü'nü alan Prof. Dr. Aziz Sancar, bir süredir Türkiye'de farklı eğitim kurumlarını dolaşıyor, konferanslara katılıyor, gençlerle birlikte oluyor. Sancar'a 500 yıl ile ilgili soru soruldu. Hürriyet'te yer alan cevabı şöyle:

Birkaç konuşmanızda da İslam dünyasında 500 yıldır bilime doğru dürüst katkı olmadığını söylediniz. Sizce neden?

Nedenini bilmiyorum. Ama bu bir gerçektir. Bu gerçeği söylememiz ve sebebini arayıp bir çözüm bulmamız lazım. Çünkü bunun günahla alakası yok. Niye Müslüman bir nesilde olmuyor, 500 yıldır bilim adamı yetişmiyor, onu bilmiyorum. Ama bu soruyu sormak lazım. Biz ülke olarak, 500 yıllık Osmanlı ve Türk tarihinde bilime önemli katkılar yapmış değiliz. Peki neden yapmadık? Çoğu insan buna "Zeki olmadığınız için" der. Ancak bilim yapmak genetik veya zeka meselesi değil, gelenek meselesidir. Dolayısıyla bunu bir gelenek haline getirmeli ve çocuklarımıza erken yaşta aşılamalıyız. Bu konuda sosyal bilimcilerin çalışma yapmaları lazım. Ben bir bilim adamıyım ve bilim yapıyorum. Bunu elimden geldiği kadar düzeltmeye çalışıyorum. Fakat sebebini bilemiyorum. Nasıl çözeriz konusunda, bilim yapmaya teşvik etmekten başka ben bir şey tavsiye edemem.

Bilim yapmamız, insanlık bilim birikimine katılmamız lazım. Niye yapmıyoruz? Sadece Türkiye değil, tüm İslam dünyasında son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yok. Bilim yapmak, bilim kültürünü geliştirmek bir gelenek olmalı. Bunu Türkiye'de geliştirmek lazım. İnşallah bu gibi girişimlerle çocuklarımızı bilim yapmaya ve kültürüne alıştırmaya devam eder ve gelecek yüzyılda inşallah, bizden sonraki nesiller artık "Aziz Sancar veya İsmail Arslan Nobel almış, davet edelim" demez. Zaten herkes Nobel alıyor, diye dikkat bile etmeyiz. Temennim budur. İnşallah Türkiye'de gelecek 100 yılda Nobeller çoğalır ve kimse gidip Nobelli insanların ofisini basıp illa hocam gelirsin demezler.

Bu konuda ne yapmak lazım ve siz neler yaptınız?

Çocuklarımıza bilimi sevdirmek gerekiyor. Çocuklarımızı fizik, kimya, biyoloji ve teknoloji alanlarında teşvik etmemiz lazım. Çok genç yaşlarda deney yapmaya alıştırmalıyız. Deney yapmaya alışan insan düşünür ve bu ancak öyle alışkanlık haline gelir. Bunu bir gelenek haline getirmeliyiz. Her şeyi devletten beklememeliyiz. Bu önemli ölçüde de anne ve babaların sorumluluğudur. Bunu tekrar ve tekrar söylemek lazım, bu Türkiye'deki insanlara borcumuzdur. Avrupalısı, Amerikalısı diyor ki, "Sizin tek övündüğünüz şey Fatih Sultan Mehmet, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü." Adamın hakkı var. Bilim alanındaki çalışmalarımızı dünyaya duyurmalıyız. Ben bu konuda elimden geleni yapıyorum fakat bu beni aşan bir sorun.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ NE DİYOR?

Prof. Dr. Aziz Sancar'ın "500 yıl vurgusu" Bediüzzaman Said Nursi'nin "Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır" uyarısını hatırlattı.

Bediüzzaman Hazretleri Divan-ı Harb-i Örfî adlı eserinde çözüm önerisinde "Fen ve sanat"a dikkat çekerek "medeniyette fen ve san’at balonuna, şimendiferine binerek istikbali istikbal ve o ecnebî ellerine geçen o emval-i müttefikayı istirdad ederek kâbe-i kemâlâta koşacaksınız" ifadelerine yer veriyor.

İlgili bölüm şöyle:

Vatandaşlarıma ve kardeşlerime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalır.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa, sahrâ-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir.

Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz’iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkibinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.

Hem de hürriyet-i şer’iye denilen yüksek bir hakikat-i içtimaiye, Sübhan ve Ağrı dağları gibi istikbalin cibâl-i şâhikasının tepesinde ayağa kalkmış ve esaret-i nefis altına girmeyi yasak etmiş ve gayra tecavüzü tecviz etmeyerek şeriata istinad etmiş olan sultan-ı hürriyet, yüksek sadâ ile sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik insanlara “Fen, san’at silâhıyla cehalet ve fakra hücum ediniz” emrini veriyor.

Hem de ihtiyaç denilen medeniyetin pederi ve terakkiyatın müessisi olan üstad-ı ihtiyaç, sillesini kaldırmış, size hükmediyor ki, ya hayat-ı hürriyetinizi bu sahrâ-yı vahşette yağmacılara vereceksiniz veyahut meydan-ı medeniyette fen ve san’at balonuna, şimendiferine binerek istikbali istikbal ve o ecnebî ellerine geçen o emval-i müttefikayı istirdad ederek kâbe-i kemâlâta koşacaksınız.

(Metnin tamamı için tıklayınız)

Aheng-i umumiye : genel ahenk, uyum
Ahfad: Torunlar. Hafidler. Evlâd oğulları. Yardımcılar.
Câzibe-i cüz'iye : bireysel çekim gücü
Cazibe-i umumî-i vatanî : vatana ait genel çekim gücü
Cemahir-i müttefika-i İslâmiye : İslâm Birleşik Devletleri
Cibâl-i şâhika : zirvesi çok yüksek olan dağla
Esaret-i nefis : nefsin esareti; insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden duygunun esiri olma
Emval-i müttefika : insanlığın ortak malı
Hakikat-i içtimaiye : toplumsal hakikat, sosyal gerçek
Hamiyet: Gayret
Hayat-ı hürriyet : hür hayat, özgür yaşam
Hürriyet-i şer'iye : İslâmın sınırlarını ve şartlarını belirlediği özgürlük
İstikbali istikbal (etme) : geleceği karşılama
İstirdad etmek : geri almak, geri getirmek
Kâbe-i kemâlât : olgunluk ve mükemmelliklerin kâbesi, merkezi
Kanun-u nurânî-yi İlâhiye: Cenab-ı Hakkın Nurlu kanunu
Katre: Damla
Kevkeb-i münevver : ışık saçan parlak yıldız
Kütle-i azîm : büyük kütle (yani, büyük halk kitlelerinden meydana gelen topluluk)
Makine-i âlem: Makine gibi mükemmel bir şekilde çalışan alem, dünya makinesi
Mezc etme : birbiri içinde eritme
Mevkib : kafile, alay, kortej
Muvazene : denge
Müessis: Kurucu, tesis eden
Müteferrik: Farklı farklı, ayrı ayrı
Sahrâ-yı vahşet: Son derece ıssız ve hiç kimsenin bulunmadığı çöl
Sultan-ı hürriyet : hürriyet sultanı
Şems-i şevket-i İslâmiye : güçlü ve haşmetli olan İslâm güneşi
Şimendifer : tren
Tecviz etmeme : izin vermeme
Tedvir etmek : döndürmek
Tefrika: Bölünme, parçalanma
Terakkiyat : ilim ve medeniyet alanlarında elde edilen gelişmeler
Tevhid etme : birleştirme
Ufk-u ezel: Başlıngıcı olmayan sonsuzluk ufku
Üstad-ı ihtiyaç : ihtiyaç öğretmeni; insanı bir hoca gibi öğretip eğiten ihtiyaç
Zerrat : zerreler, maddenin en küçük parçaları; atomlar

azizsancar_500risalehaber.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum