Ayasofya, M.Kemal’in onayı alınınca müzeye çevrildi

Ayasofya, M.Kemal’in onayı alınınca müzeye çevrildi

Bütün yollar Ayasofya'ya çıkar

Her dönemin farklı bir hikâyesi vardır Ayasofya'nın. Zira bu muhteşem mabety, üzerinde 1500 yıllık bir tarihi barındırıyor. Hakkında yazılanların isim listesi, büyük bir kitap oluşturabilecek hacimde.

CUMHURİYET DÖNEMİ

Ayasofya Camii’nin müze olması fikri o devrin Maarif Vekili ‘’Abidin Özmen’’ tarafından 1933’te benimsenerek Mustafa Kemal’e intikal ettirilmiş, Mustafa Kemal’in onayı alınınca, bir komisyon kurularak, gereği yapılmak üzere prosedür işletilmeye başlanmıştır.

24 Ekim 1934 tarihinde meşhur Ayasofya Camii, ibadethanelikten çıkarılarak ilmin mabedi yapılmış ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır. Camiye ait levhalar, halılar ve diğer eşyalar kaldırılmış ve asırlarca cami olarak hizmet veren eserin eşyaları diğer camilere dağıtılmıştır.

Ayasofya’nın ibadete kapatılıp müzeye dönüştürülmesinde kendisinin de Reisicumhur olarak imzası bulunan Mustafa Kemal, Ayasofya’ya iki defa ziyarete gelmiş ve ‘’Ayasofya’yı müze yapıp, ilim âlemine hediye ediyoruz’’ başlığı ile beyanat vermiş bulunmaktadır.

ÜSTADIN AYASOFYA HİTABESİ

Bu konuyu Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in 29 Aralık 1965’te Milli Türk Talebe Birliği çatısı altında Ayasofya için özel olarak hazırladığı ve bunu yüzlerce kişi önünde okuduğu ‘’Ayasofya Hitabesi’’ ile sonlandırmak istiyorum. İşte Üstad’ın Ayasofya Hitabesi:

Bana öyle geliyor ki; yalnız manayı anlasak, yalnız onu yerine getirebilsek, Ayasofya’nın kapıları sabır taşı gibi çatlar, kendi kendisine açılır. İsterse açılmasın; ondan sonra her şey, küçük bir tatbikat işinden ibaret kalır.

Bizi bu hâle getiren, annemizin cennet kokulu başörtüsünü sarhoş kusmuğuna bez diye kullanan, ahlâkımızı Paris’in dünya çapındaki Şabane kerhanesinden daha aşağıya düşüren, millî kültürümüzü çöplüğe ve millî iktisadımızı kumarhaneye çeviren, zekâmızı maymunlaştıran ve kalbimizi kanserleştiren, tarihi 126 yıllık cereyanın, kendi öz evimizde, yüzümüze kapadığı oda, ruh ve mukaddesat odamız… Ayasofya budur!

126 yıl boyunca, dışardan Batı emperyalizmasının, içerden de onların sadık ajanları sıfatıyla kozmopolitlerin, Yahudilerin, dönmelerin, masonların ve nihayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi halinde; adı Türk, küfür tip ve zümrelerinin idare ettiği bu cereyan, Ayasofya’yı müzeye çevirmekle, sağlık müzelerindeki balmumundan frengili suratlar şeklinde, Türkün öz ruhunu müzeye kaldırmış oldu.

Ayasofya bir çividir. Onu İslâm kıskacına yerleştiren Fatih Sultan Mehmet’tir ve eğer ondan sonra kıskaç kapatılamadıysa suç kapatamayanlardadır. Tarihimizde, Fatih’ten başka her hükümdarın aksiyonu, isterse vatana eklediği toprak Fatih’inkinden bin misli fazla olsun, ulvî kemâl ve noksansızlık bakımından tamam olmaktan uzaktır. Yalnız Fatih’tedir ki, kendi zaman ve mekânına göre, dâva hedefi, muhteşem ve muazzam bir tamamlık içinde göze çarpıyor.

İşte bütün bunları sembolize eden, remzlendiren de doğu ve batı dünyalarının kavşak noktası, cihanın en güzel beldesi İstanbul ve onun kalbi Ayasofya…

Demek ki Ayasofya; ne taş ne çizgi, ne renk ne hacim, ne de bütün bunların madde senfonisi; sadece mana, yalnız mana…

Bütün bu manalar Ayasofya’ya bağlı… Daha neler ve neler… Türk İstiklâl Savaşı’nın temiz ruhuna leke düşürenler, o ruha ve onun müspet temsilcilerine rağmen, kazanılmış bir istiklâli topyekûn tersine çevirme yoluna girmişlerdir.

Belirttik ki, kendi öz mukaddesat ve tarihini kendi öz yurdunda maskara edenlere, o mukaddesat ve tarihin düşmanları hürmet etmez, tiksintiyle bakar.

Eğer Abdülhamid, Ayasofya’yı müze yapmak karşılığında bütün dünya hazinelerini kendisine vereceklerini söyleselerdi; nefretle reddeder, devleti değil hayatını almakla tehdit etselerdi son damla kanına kadar akıtmakta çekinmezdi. Dinsiz Volter’in Allah Resulüne ait, onun mukaddes has ismini taşıyan piyesini, Fransız tiyatrolarından Fransa devleti marifetiyle kaldırtan, yoksa bu işin harp sebebi olacağını Fransa hükümetinin suratına çarpan, Ulu Hakan Abdülhamid Han’dan başka kim olabilmiştir?

Nasıl bütün yollar Roma’ya çıkarsa, Türk manevi kurtuluş davasının bütün meseleleri de Ayasofya’ya ve onu müzeleştiren ellere çıkar.

Ayasofya açılmalıdır. Türk’ün kapanık bahtıyla beraber açılmalıdır…

Milat

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum