Asırlık çınarın ardından

İmam-ı Şafii gibi hayatı Mısır, Yemen ve Irak üçgeninde geçti.  Ama Mısır yerine Yemen’de vefat etti. 1992 yılından itibaren gönüllü olarak sürgün yeri olan Sanaa’da veya Yemen’de yaşasa da ülkesini unutmadı ve ona karşı bağlılığını sürdürdü. Ülkesinin haberlerini an be an takip etti ve iştiyakını ve özlemini hiçbir şey söndüremedi. Kendisi Yemen’de olsa da naaşı sevdiği beldesi selamet yurdu  Bağdat’a taşındı. Bahsettiğimiz zat 20’inci yüzyılın önemli ilim simalarından birisi olan Irak Müftüsü Emced Zehavi’nin talebelerinden Abdulkerim  Zeydan’dan başkası değil. Bir zamanlar İslam alemi çapında meşhur olan bu zatın adı sanı geçmeyince vefat ettiğine hükmetmiştim. Son sıralarda tartışmalı bazı görüşleri nedeniyle yaşadığından haberdar olmuştum.   Baas’ın şamarını yedi ve gadrine uğradı ve bu nedenle de Muhammed Ahmet Raşid gibi sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve kendisini gölgeleyecek bir sema aramaya başladı. Muhammed Ahmet Raşid başta BAE’yi seçti lakin Ahmet Kubeysi gibi sarayların adamı değildi ve yapısı gereği olamazdı da.  Saddam ile BAE sarayları arasında mekik dokumadı. Kimseyi memnun etmek için konuşmadı.  Bu nedenle dekini Malezya gibi ülkelere atmak zorunda kaldı.

İslam ahirzamanda gurbet demekti ve samimi müntesipleri de bu gariplik ve  gurbetten ve sürgünlerden nasiplerini aldılar.  Zeydan yüzyılın önemli ilim adamlarından birisiydi. Iraklı Muhsin Abdulhamid, Taha Cabir Alvani ve Muhammed Ahmed Raşit kademinde önemli bir ilim adamıydı. Neredeyse 20’nci yüzyılı deviren nadide şahsiyetlerdendi. Zamanın allamelerine talebe olmuştu. Bunlardan birisi İstanbul’dan Bediüzzaman’ın arkadaşlarından olan Irak İmamı olarak da anılan Hanefi Müftüsü Emced Zehavi’den başkası değildir. Mısır’da ise Muhammed Ebu Zehra gibi çağının önemli ilim adamları önünde diz çökmüş ve dirsek çürütmüştür. Yine hocalarından olan Abdulkadir Hatip de Emced Zehavi gibi tahsilini İstanbul’da yapmıştır.

*

Bağdat’ta ondan lim ve feyz alan İhsan Musli bir menkibesini şöyle anlatmaktadır: ”Bir cuma hutbesinde ağzından el hissi kable'l vuku olarak şunlar dökülmüştü; ''Türk Milleti Müslüman bir millettir. Allah ve Rasülü'nün yolundan hiç sapmadan mücadele ettiler.  Türklerin İslama hizmeti büyüktür. Öyle zannediyorum ki, Türkler ''Türkiye'' bir savaşa girebilir. Bu savaş, Allah'ın izni ile Türklerin lehine olacaktır. Türklere dua edelim...'' Bu hutbeden yıllar sonra Türkiye, 1974 Kıbrıs savaşına girdi ve başarılı oldu. Bir Osmanlı hayranı olan allame Abdülkadir el-Hatip, 8 Eylül 1969 yılında, yatsı namazını müteakip, el-Bendenici Tekkesi zikir halkasından döndükten sonra Azamiye'deki evinde Hakk'a yürümüştür.  Bu tekke; Osmanlı padişahı Sultan 4. Murad Han tarafından yaptırılmıştır (http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=abdulkadir-el-hatibi-rahmetle-aniyoruz&id=13318)…”
Üstatları arasında Necmettin Vaiz, Muhammed Mahmud Savvaf, Ali Hafif, Abdulkmerim Saika gibi zevat da vardır.  Yeni kurulan şeriat fakültelerinde ders vermiştir. Kahire’de 1962 yılında doktorasını aldıktan sonra bilahare Bağdat Üniversitesi Şeriat Fakültesinin dekanı olmuştur. Fıkıh ve usul alanında göz dolduran çalışmalar yapmıştır. El Veciz fi usuli’l fıkh gibi.  ‘Kaza ve kader ve ferdin davranışları üzerine etkileri’ gibi mühim konularda kalem oynatmıştır.  Günümüzde kadına dair en şümullü ve kapsamlı çalışmalardan birisini kadın ve hadis konusunda Mısırlı Abdulhalim Ebu Şakka yaparken kadın ahkamı üzerinde ise ansiklopedik düzeyde Abdulkerin Zeydan yapmıştır ve 1997 yılında bu çalışması nedeniyle İslami çalışmalar alanında kendisine Faysal ödülü verilmiştir.  Söz konusu ödül Türkiye’de pek bilinen bir ödül değildir.  Mevdudi, Ebu'l Hasan en Nedevi gibi isimler de İslam’a hizmet dalında söz konusu ödüle layık görülmüşlerdir.  Mahatır Muhammed, Aliya İzzetbegoviç ve Başbakan Erdoğan gibi isimlere verilen bu ödül 1986 yılında aynı zamanda ahlakiyat alanında İslami çalışmalarından dolayı ülkemizden Mikdat Yalçın’a da tevdi edilmiştir.

*

İlmi açıdan istikbal vaat ederken genç yaşımızda kaybettiğimiz Ruhi Özcan da Abdulkerim Zeydan’ın Türk talebeleri arasında idi. Abdulkerim Zeydan’ın İslam’da fert ve devlet kitabı çevrilmişti ardından da onun usul-u fıkıh kitabını çevirmek talebesi olan Ruhi Özcan’a nasip olmuştur.  Bu münasebetle hatırlayıp da yad etmeden geçemediğim bir zat da, onlar gibi usulcü olan Kayserili Mehmet Akkaya’dır  ki, genç bir akademisyen iken Hicaz’da geçirdiği bir trafik kazasında vefat etmiştir.  Talebeleri  Zeydan’ın kuvvetli bir hafızaya malik olduğuna tanıklık ederler. Bununla birlikte mevkii ve makam düşkünü değildir. Bilakis makam ve mansıp konusunda zühhad (zahitler) arasındadır. Dünyalığa iltifat etmemiştir. Parlak kariyerine rağmen Yemen’de Abdulmecid  Zindani’nin kurduğu İman Üniversitesini seçmesi tesadüf değildir.  Onun mahviyatkarlığıyla açıklanablir. Yine tanıyanları tekellüf ve riyadan uzak olduğuna tanıklık etmektedirler. Genellikle İhvan’ın Suriye kolu tasavvufa ve Eş’ari  ekolüne yatkındır.  Muhammed Hamid,  Abdulfettah Ebu Gudde Said Havva geleneği bunda etkili olmuştur. Bir dönem Irak’ta Muhsin Abdulhamid gibi Müslüman Kardeşler kolu başkanlığını (Murakibu’l amm) yürüten Zeydan önceleri tarikatlara meyletmişse de sonradan daha selefi bir çizgiye kaymıştır.  Bir zamanlar Bağdat’ın misafiri olan Faslı Takiyyüddin Hilali gibi hayata sufi olarak başlamış ve selefi olarak bitirmiştir. En azından kimilerine göre böyledir.  Tahavi’nin akidesini kısaltarak çoğaltmış ve Irak Müslüman Kardeşler mensupları arasında dağıtarak; okunmasına vesile olmuştur. Bununla birlikte Tahavi selefiler tarafından kendilerine mal edilse bile Hanefi fakihlerinden birisidir ve Mehmet Zahid Kotku hazretleri de bu kitabını Türkçeye çevirmiştir.

Muhammed Ahmet Raşid gibi Abdulkerim Zeydan da Baas zulmünden kaçtığı gibi ardından Baas’ı aratan sekter bir rejimin gölgesi altında ülkesine dönememiştir. Ömer Süleyman Aşkar ve Said Havva gibi Abdülkerim Zeydan da erken dönemde İran devrimi ve Şia tehlikesi konusunda  toplumu uyaran isimler arasında yer almıştır.

Son dönemlerde Irak Alimler birliği Başkanı Haris Ed Dari  ile birlikte Zeydan federalizm konusunda görüşlerini diye getirmiş ve federalizm eğilimlerine karşı çıkmıştır . Bunun üzerine kimi Kürt aydınları kendisine hücum etmiştir (http://www.sotkurdistan.net/index.php?option=com_ k2&view=item&id=216848A&Itemid=273) .  Bu itirazını elbette Irak’a gelemediği halde İslami hassasiyetinden ötürü yapmıştır. Zulme karşı çözüm, ayrılmak, baş çekmek değil ortak çatı altında birlikte adaleti aramak ve bulmaktır.  Kürtlerin hakkı adaleti talep ise Zeydan gibilerin görevi de birliği savunmaktır.  Vefatını öğrendikten sonra kaynakları tararken ilginç bir fotoğrafla karşılaştım. Bu ilim ehli arasındaki karşılıklı saygı ve hürmeti gösteren bir kare idi.  Son iki yıl içinde Irak’ta ve dünyada meşhur olan Iraklı ilim adamlarından Abdulmelik Sadi Abdulkerim Zeydan ile karşılaşınca onca yaşına rağmen elini öpüyor (fotoğraflar için bak: http://www.alomah-alwasat.com/print.php?id=23&type=news).  Kimilerine göre, 1917 kimilerine göre ise 1921yılında tevellüt etmişti.  Lakin ölüm tarihi kesin olarak, 27 Ocak 2014.  Allah mekanını çenet ve makamını ali etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.