Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, o takdirde ona...

Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, o takdirde ona...

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 93.-94. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

93-Îmân edip sâlih ameller işleyenlere, (haramlardan) sakınıp îmân ettikleri ve sâlih ameller işledikleri, sonra (günahlarda ısrar etmekten) sakınıp (onların haram olduğuna iyice) inandıkları, sonra (bütün haramlardan) da sakınıp iyilik ettikleri takdirde, (kendilerine haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı bir günah yoktur. Çünki Allah, iyilik edenleri sever. (1)

94-Ey îmân edenler! Allah, gizlide kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için, (ihramlı iken yasaklandığınız) avdan, ellerinizin ve mızraklarınızın kendisine erişebileceği (çok kolay avlayabileceğiniz) bir şeyle mutlaka sizi imtihân edecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, o takdirde ona (çok) elemli bir azab vardır! (2)

---

(1)İçkiyi yasaklayan Mâide Sûresi’nin 90-91. âyet-i kerîmeleri nâzil olunca, Resûlullah (asm)’a daha evvel içki içip içkili iken ölmüş olanların hâllerinden sorulması üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (İbn-i Kesîr, c. 2, 273) 
“Din yalnız îman değil, belki amel-i sâlih (sâlih amel) dahi dînin ikinci cüz’üdür. Acabâ katl, zinâ, sirkat (hırsızlık), kumar, şarab gibi hayât-ı ictimâiyeyi zehirleyen pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men‘ etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü (endişesi) kâfî gelir mi? O hâlde her hânede, belki herkesin yanında dâimâ bir polis, bir hafiye (câsus) bulunması lâzımgelir ki, serkeş (âsî) nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler.
İşte Kur’ân, amel-i sâlih noktasında, îman cânibinden (tarafından) herkesin başında bir ma‘nevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve gadab-ı İlâhîyi (Allah’ın gazabını) hatırına getirmekle fenâlıktan kolayca kurtarır.” (Şuâ‘lar, 12. Şuâ‘, 314-315)

(2)Bu imtihan, Hudeybiye’de Resûl-i Ekrem (asm) ve ashâbı, umre için ihramlı oldukları bir sırada vukū‘ bulmuştur. Öyle ki, o hâlde iken avlanması yasaklanan yabânî hayvanlar ve kuşlar, yüklerinin arasına kadar giriyorlardı. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 273)